NÜKLEER TIP SİHİRLİ BİR MERMİDİR
Türkiye Nükleer Tıp Derneği tarafından bu yıl üçüncüsü TÜBİTAK’ın desteğiyle gerçekleştirilen “PET/BT Sempozyumu”, 15 Kasım’a kadar Polat Renaissance Otel Erzurum’da devam ediyor. Sempozyum kapsamında yapılan basın toplantısına Dernek ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Mustafa Ünlü, Sempozyum Başkanı ve Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp A.D öğretim üyesi Prof. Dr. Erhan Varoğlu ve Türkiye Nükleer Tıp Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Cüneyt Türkmen konuşmacı olarak katıldı.
PET/ BT, Pozitron Emisyon Tomografisi ve Bilgisayarlı Tomografi görüntüleme tekniklerinin tek bir sistemde toplanmasıyla oluşturulmuş ileri basamak bir görüntüleme yöntemi olduğunu, BT görüntüleri anatomik detayları, PET görüntüleri organların ya da tümörün metabolizmasını değerlendirmek amacıyla kullanılmakta olduğunu ifade eden uzmanlar, “Bu iki görüntüleme yöntemi PET/ BT cihazıyla tek bir çalışma ile elde edilmekte, böylece sadece bir tetkik ile kısa sürede hem hastalık tanısı ve lokalizasyonu hem de hastalık yaygınlığı doğru olarak saptanmaktadır.” diye belirttiler. Nükleer Tıp’ı sihirli bir mermiye benzettiklerini belirten Prof. Dr. Ünlü, “Nükleer Tıp’ta kanser tedavilerinde kullanılan ışınları daha geliştirdik ve hastalığı tam olduğu yerden sihirli mermi gibi tespit ediyoruz. Kanserin iyi huylu mu yoksa kötü huylu mu olduğunu ayırt ediyoruz. Verilen tedavinin işe yarayıp yaramadığını görebiliyoruz” diye konuştu ve “PET BT diye kısalttığımız bilgisayarlı tomografi ve pozisyon emisyon cihazı sayesinde kanser hastalarında tüm vücudu görüntüleme olanağımız var. Bugün geldiğimiz nokta ABD’de 850’nin üzerinde PET cihazı kullanılmaktadır ve geçen yıl gerçekleştirilen uygulama sayısı da 2 milyona yakındır. Bu oran Türkiye’de henüz 50 binler civarında. Yani şöyle söyleyebiliriz ki, Amerika’da her 200 kişiden biri şu ya da bu nedenle PET taramasından geçmiş durumda. Bizde henüz kullanımı çok yaygınlaşmadı ama son 2 yıl içerisinde büyük kıpırdama var ve bundan sonrada bu cihazın adından çok fazla söz edildiğini duyacaksınız, çünkü hastanın hayatını değiştirebilecek çok değerli bilgileri bu cihaz sayesinde tespit etmemiz mümkün oluyor” diye konuştu. Akciğer kanserlerinde, örneğin bir nodül saplandığında akciğerde bu nodülün özelliği nedir? Malign karakterli midir, kötü huylu mudur-iyi huylu mudur bunu saplamak için kullanabildiğini, lenfomalarda vücudun neresinde ne kadar lenf bezi var bunu saplayabildiklerini ifade eden Prof. Dr. Ünlü, “Her şeyden önemlisi hastaya bir iki kür kemoterapi verdikten sonra, bu tedaviye yanıt alabiliyor muyuz-bunu da bu cihazla gerçekleştirebiliyoruz, yanıt alabiliyorsak devam ediyoruz yanıt alamıyorsak kesiyoruz. Böylelikle kişiselleşmiş bir tedavi uygulama şansımız oluyor ve bu da modern tıp açısından çok önemli bir gelişme.
PET CİHAZI KULLANIMI EKONOMİK YARAR SAĞLIYOR
Prof. Dr. Ünlü açıklamasında, “Operasyon kararı açısından da çok etkin bu yöntem. Biz bir araştırma gerçekleştirdik, bu araştırmada akciğer kanserlerinde acaba PET’in rutin olarak kullanılması cerrahi kararlar alınması açısından diğer yöntemlerle kıyaslandığında ücret etkin bir yöntem midir diye. 120 hasta modeli üzerindeki çalışmamızda, hem Türk Tabipler Birliği fiyatları üzerinden hem de SGK’ nın geri ödeme fiyatları üzerinden hasta başına 1000 Euro kazancımız olduğunu gördük. Bilindiği gibi kanser hastalığı teşhisi de, tedavisi de pahalı ve onkolojik hastalardaki PET kullanımı bu anlamda da ülke ekonomisine ciddi yararlar sağlamaktadır” diye belirtti.
RADYOAKTİF MADDELERİN İNSANA ZARARI OLDUĞUNA KANIT YOK!
Nükleer tıp’ta kullanılan radyoaktif maddelerin radyoaktivite dozlarının genellikle çok düşük olduğuna dikkat çekildi ve bu dozlarda radyoaktivitenin insanda önemli bir hastalık veya radyasyona bağlı ciddi bir hasar oluşturduğuna dair kanıt bulunmamaktadır diye belirtildi. Hastanın aldığı radyasyon miktarı tanı amacıyla çekilen pek çok röntgen filminden daha az veya onun kadar olduğuna dikkat çeken uzmanlar, “Genellikle hepimiz doğadaki ve ayrıca yapay olarak bulunan radyasyona maruz kalmaktayız. Genelde uzaydan ve topraktan doğadaki radyasyonu almaktayız. Ayrıca çevremizde yapay olarak var olan televizyon ışınlarından, fosforlu saatlerden, cep telefonlarından, vb.den de radyasyon almaktayız. Nükleer tıp işlemlerinin çoğunda alınan radyasyon miktarı birkaç ay içinde doğadan aldığımız radyasyon miktarını geçmemektedir. Nükleer tıp’ta kullanılan radyoaktif maddelerin alerjik yan etkileri yok denecek kadar azdır.” diye konuştular.
Bir yanıt yazın