ALMANYA’nın Ankara’daki Büyükelçisi Dr. Eckart Cuntz, hafta sonunu Erzurum, Ağrı, Iğdır ve Kars’ta geçirdi.
Ankara’dan uçakla önce Erzurum’a geldi.
Dr. Cuntz’un çevresinde ne koruma ordusu, ne sekreter, ne de özel kalem kalabalığı vardı.
Çantası elinde, uçaktan tek başına indi ve Erzurum fahri konsolosu İşadamı Yılmaz Kuşkay tarafından karşılandı.
Kuşkay’ın otomobili ile kente gelen Büyükelçi Cuntz, Güzelyurt Lokantasında protokol ile yemekte buluştu.
Öğle yemeğinin ardından Ağrı’ya, oradan da Doğubayazıt’a gittiler.
Büyükelçi Cuntz, tarihi İshakpaşa Sarayının avlusunda Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin sahnelediği, dünyaca ünlü ‘Carmina Burana’ balesini izledi.
‘DOĞU’NUN PARİS’İ NİYE SINIFTA KALIYOR?
Tarihi eserin büyüsü içinde bu tür etkinlikler Dünya’da çok büyük ilgi görüyor.
Aslında Çifte Minareli Medrese bu tür sanatsal etkinlikler için çok uygun bir mekan değil mi?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün gezisi sırasında Çifte Minareli Medrese önünde ‘bar’ tutan Dadaşları unutan ve yerine ‘horon’ oynatan ‘şaşkın’ 90’ıncı yıl komitesine şimdi sormak gerekir…
Bayburt’ta, Ağrı’da böylesine önemli sanatsal etkinlikler yapılıyor da ‘Doğu’nun Parisi’ olarak nitelendirilen Erzurum’da niçin olmuyor?
Yoksa Erzurum halkına zulüm çektirmek mi istemiyorsunuz?
Hani ‘Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi’ hikayesi var ya.
Lütfedip bir açıklama yapsanız da sanatsal ve kültürel görüşlerinizi öğrensek.
ÖRNEK TASARRUF ANLAYIŞI
Ertesi gün Iğdır üzeri Kars’a geçen Dr. Cuntz, Ermenistan sınırındaki Ani Harabelerini gezdi.
Tarihi eserlerin üzerlerine yağlıboyalarla yazılan slogan ve isimlerden rahatsız olan Büyükelçi Cuntz, Türkiye’nin açık hava müzesi gibi olduğunu söyledi.
Kars’taki incelemelerini ardından Kuşkay ile birlikte Erzurum’a dönen Cuntz, yine çantasını alarak uçağa binerek Ankara’ya döndü.
Şimdi biraz sesli düşünelim isterseniz:
Büyükelçi Cuntz isteseydi koruma, özel kalem, sekreter, şoför ve makam otomobilini önceden Erzurum’a gönderebilir miydi?
Şüphesiz evet.
Büyükelçi Cuntz Türkiye’yi dolaşırken de hep tasarruflu davrandığını ve yanında birilerine ihtiyaç duymadığını gururla ifade ediyor.
Federal Almanya Cumhuriyetini Türkiye’de temsil eden Büyükelçi Dr. Eckart Cuntz’un sadelik ve tasarruf anlayışına bir bakar mısınız?
Aynı Büyükelçi Dr. Cuntz, Ankara’ya atanmadan önce Berlin’deyken de evinden Dışişleri Bakanlığına gidiş- gelişlerde hep bisiklet kullanıyordu.
ŞARK GÖSTERİŞÇİLİĞİ VE SAVURGANLIK
Şimdi bir de bizim siyasetçi ya da bürokratları ele alalım.
Bırakın büyükelçi düzeyinde birini.
Hangi daire müdürü, ya da belediye başkanında böyle bir tasarruf anlayışı var?
Dört adım öteye bile gitmesi gerekse, makam otomobilini çağırır, büyük bir edayla kapının açılmasını bekler, sonra arka koltuğa kurulur.
Hiç yürüyerek, şehir içi otobüs ya da bisiklete binerek görevine gidene rastladınız mı?
Hele bu malum kişilerin başkent seferleri büyük önem arz eder.
Hava yolu ile Ankara’ya gidilecekse hazırlıklar günler öncesinden başlıyor.
Şoför, özel kalem veya sekreter makam otomobili ile Ankara’ya gider.
Uçaktan alınır, günlerce Ankara’da kalınır, dönüşte tekrar uçağa bindirilir.
Özel kalem ekibi ise karayolu ile kente döner.
Yapılanlar her halde şark gösterişçiliğinden başka şey değil.
Bir yanıt yazın