MENÜ ☰
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » Baki kalan bu kubbede bir hoş sada : Raci Alkır
Belkıs Altuniş Gürsoy
Belkıs Altuniş Gürsoy
Tüm yazıları için tıklayınız.
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada : Raci Alkır


On binlerce yıldan beri yeryüzü kimleri karşıladı, kimleri ağırladı, kimleri uğurladı. Kimler bu durakta halden hale girip, kaptan kaba dökülüp, dünya değirmeninde ezilip ufalandılar. Serencamlarına ne zaman nokta konulacağını bilmeden bir eyyam eğleşip durdular.

Gök kubbenin altında neler yaşandı neler.. Ah şu gök kubbe bir dile gelseydi, neler anlatırdı kim bilir. Onun hafızası insanlık tarihinin ambarıydı.

Kimler kondu, kimler kalktı. Nice âlimler, nice ârifler, nice fazıllar, nice dahiler, nice taçdarlar,  nice kahramanlar, nice hüner ehilleri topraktan gelip toprağa karıştılar. Bazı âlimlerin  ölümü ile âdetâ bir kütüphane yandı. Bu sebepten “âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir” denildi.

Bazı isimler velvele saldılar cihana. Tarihe yön verip, ferman yürüttüler. Nice hükümranlar, yeryüzü benim. Kılıcıma karşı duracak güç, sözümün hükmüne eğilmeyecek baş  yok dediler. Esti savurdular. Yağdı gürlediler. Devran bizim, taç taht bizim dediler. Heyhat kendilerini ölümsüz bildiler.

Çağ açıp çağ kapatanlar, zaferden zafere koşanlar,  kâşifler, mucitler, insanlığın kaderini değiştiren ilim adamları, taşa, madene, mermere şekil veren sanat erbabı, ölümsüz eserlere imza atanlar;  ölüm  karşısında dize geldiler. Feleğin muradı, İlahi kanunun  gereği buydu.

Nice dünya güzelleri gelip geçtiler.Yeryüzü bahçelerinde kurula kurula salınıp durdular, ama felek zalimdi. Verdiklerini yavaş yavaş çekip almakta mahirdi. O dünya güzellerinin yaş aldıkça içleri geçti, belleri büküldü, benizleri soldu, gözlerinin ışığı karardı. Onlardan geriye “bir varmış bir yokmuş” diye başlayan masal çeşnileri kaldı.

İnsan ölüme yazılıydı. Ölüme vergili. Baş kesip, divan durdu ölüme insanoğlu.O menzil, sözün bittiği, gücün yittiği yerdi. Göç vakti geldiğinde ona karşı konulmaz, teslim bayrağı çekilirdi.

O, canı canandan, yâri yârandan, evladı anadan babadan ayıran, insanları hasret oduna yakandı. Her ne kadar vakitli ölüm yoksa da, bazıları büsbütün tez canlı ölümlerdi.

Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm

Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi

Diyen Yunus, bu mısralarla tazelerin ölümünden duyulan acıyı dillendirirdi. Sıralı denilen gününü görmüş, devranını sürmüş kimselerin ölümü daha kolay hazmedilirdi.

Bazı hayat sahipleri yazıp çizerek, yapıp ederek tarihe not düşüp, işaret koydular. İz bırakıp, nam salıp öylesine el etek çektiler. Her doğanın kendine özgü bir kaderi, şahsı adına biçilmiş bir rolü, bazen inişli çıkışlı, bazen de düz bir hayat çizgisi vardı. Yolculardan her birinin baş rolü, ikinci üçünü derecedeki rolleri kapması beklenemezdi. Ama o figüran yerine konulan, ya da kendisini öyle zannedenler de o oyunun bütünlüğü içinde asıldılar. Her üye, bütünün içinde çok önemliydi. Her can;  kendi hikâyesi içinde kozasını öre öre yol alan baş kahraman, ana kahramandı. İşin doğrusu büyük küçük, önemli önemsiz diye bir rol yoktu. Böyle kabul edilmesi oyunun bir icabı idi. Sıradan gibi görünenler aslında hiç de sıradan değildi. Zaten kayda geçmeyen işleri, dile gelmeyen yükleri sessiz çoğunluk, isimsiz isimler sırtlanırlardı. Gerçek yapıcılar onlardı. Her yolcu gücü nispetinde hayattan aldıklarına mukabil hayata bir şeyler katardı. Her yolcu çapı ölçüsünde taş üstüne taş koyardı. Büyük insanlık âilesinde her üye bir  yüke omuz vererek, bir işin kulpundan tutarak yolculuğunu tamamlardı. Mevkiler, makamlar, şanlar, şöhretler zahiriydi. Bunlar üstte taşınan  bir elbise, başa giyilen bir şapka mesabesindeydi.  Asıl cevher onlar çıkarılınca geriye kalanda saklıydı, yani özdeydi. Ecel kapıyı çalınca rütbeler sökülür, ünvanlar kalkar, şah ile geda (=padişah ile dilenci) aynı safta el bağlardı.

Ölüm sözün bittiği yerdi. İnsanın durup da bakakaldığı yer. Çarenin tükendiği, beşer aczinin en uç noktada yaşandığı yer. İnsanoğlu ciğer delen ağıtlar yaksa da, kederle kör karanlıklarda kaybolsa da, tarifsiz acılarla yanıp yakılsa da sonunda tevekkül edip, rıza göstermeyi fıtratı gereği biliyordu. Ölüm kaderdi. Kadere de karşı gelinmezdi.

Ölen kimselerden bazılarının isimleri taşlara, bazı isimler kitaplara, bazı isimlerse yüreklere kazılırdı. Yıllar yılları kovaladıkça çoğunluğun adı zamana aşımına uğrar, ismi cismi unutulmuşlara karışır.

Yol hali böle idi böyle olmasına ya içimizden bazıları imtiyazlı yaratılır, başka başka kabiliyetlerle donatılırdı.

Ses de insan verilmiş bir armağandı. Çalışmayla kazanılmaz, ancak olsa olsa çalışmayla geliştirilebilirdi.

16. 12. 2011 tarihinde ebediyete intikal eden merhum Raci Alkır da böylesine bir vergiye sahipti.

Âvâzeyi bu âleme Dâvût gibi sal

Bâkî  kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.

Beytinde dile geldiği üzere hoş bir sada bırakarak, Erzurum’un kültür tarihinde unutulmaz bir yer aldı.

Bu şehirn semaları  Hırtızlı Hafız Celal, Hafız Ali Rıza Kaleli, Faruk Kaleli, Hafız Yusuf, Çığılı İzzet, Mükerrem Kemertaş, Muharrem Akkuş  gibi nice müstesna sesle ünlendi.  Erzurum halkı bu seslerle örülmüş musiki ve sohbet meclislerinde kıvam buldu.

Raci Alkır kendine has rengi olan davudi bir sesin ve yine kendine has bir üslubun, bir yorumun  temsilcisiydi. Bu ses, bir ses olmaktan öteydi. Nağmelerinde yaylanın havası, yaylanın edası duyulan bu seste sanki tarihî maceramız dile gelirdi. Bu ses, sesten çok bir destandı. O seste  Orta Asya’nın  bozkırlarında at koşturup, Anadolu’yu yurt tutan ecdadımızın yaşanmışlıklarının izi vardı. Yerini, yurdunu, geçmişini arkasında bırakıp meçhullere doğru atılan, bilinmez coğrafyalarda yeni hayatlar arayan  atalarımızın yaşama azmi, mücadele gücü vardı.

Bu seste, istila dönemlerinde kan rengi akan Aras’ın derinden derine işitilen çağıltısı, sert ve haşin rüzgârların uğultusu, başı dumanlı Palandökenlerin heybeti, Hançer Barı’nın keskinliği vardı.

Bu ses; uzun asırların tortusunu benliğinde toplayan, insanı can evinden vuran, içten içe sarsan, önüne katıp savuran, bazen de darmadağın edip bırakan hazin bir sesti. Sanki yaralı bir aslanın sesiydi. Her türkünün bir hikâyesi vardı. Bizim trajedimiz bu ezgilerin anlattığı hikâyelerde yazılıydı. Bu seste seferberlik maceraları, düşman işgalleri,  zelzeleler, yarım kalmış sevdalar, yürek yangınları, ölüm acıları, hicranlı çığlıklar saklıydı. Her parçada hayattan bir  kesit, hatıraların izdüşümleri, bir acılı tablo beste olmaktan çıkar, yüreklere damlardı.

Ama bu seste bir kudret daha vardı ki; bütün bu anlatılanları içine alıp sarıp sarmaladıktan sonra o amansız soğuklar gibi yakıcı acılarla baş etme ve onları aşma gücü vermekteydi. O seste çilekeş  insanımızın her türlü şartta  ağır başlı, dik ve vakur duruşu, hayatı mertçesine karşılayıp mertçesine selametleyişinin yankıları vardı. Bu ses, her şeye rağmen eğilmeyen yayla adamının geniş nefesli, tok sesiydi.

Bu sesin sahibi birçok Divan ve Halk şairinin eserini dile getirerek onları günümüz okuyucusuyla buluşturmuş; seksen kadar türküyü Türk Halk Müziği’ne kazandırmıştı.

Bu ses, başta Alvarlı Efe hazretlerinin eserleri olmak üzere nice manevi büyüğün  mısralarını seslendirmiş; onların kemâli ile  ruhları demlendirmişti.

Merhum Raci Alkır’a Allah’tan rahmet,  kederli âilesine ve Erzurum halkına baş sağlığı dileriz.

 

Belkıs Altuniş Gürsoy

 

 

📆 19 Aralık 2011 Pazartesi 11:55   ·   💬 2 yorum   ·   ⎙ Yazdır

“Baki kalan bu kubbede bir hoş sada : Raci Alkır” için 2 yanıt

  1. Ayten Aydin dedi ki:

    Bu buyuk blr edebi deger tasiyan mersiyesiyle sayin Gursoy blze merhum Raci Alkir’in ne derece degerli bir kisilik oldugunu ve yaptigi muzikle de zaten bir olumsuzluge erismis oldugunu soyluyor. Merhumun daima onu sahsen taniyan veya tanimayan kimselerin de hatira ve hafizalarinda muzigi ve sesiyle devamli yasayacagini dusunuyorum. Ruhu mutlu olsun.

  2. Nurgül Özyazıcıoğlu Koçsoy dedi ki:

    Raci Alkır’ı dinleyip de sesini unutmak mümkün mü? Bence her Erzurumlu’nun ona ait bir ses kaydına sahip olması lazım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR