MENÜ ☰
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » SEVGİ İLE BÜYÜR YÜREKLER
Belkıs Altuniş Gürsoy
Belkıs Altuniş Gürsoy
Tüm yazıları için tıklayınız.
SEVGİ İLE BÜYÜR YÜREKLER


“Birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş olmazsınız” diyen bir medeniyetin mensuplarıyız. Bu cümleyle, birbirimizi garazsız ivazsız sevmenin önemi vurgulanır. Bu duygu ferdi anlamda insanın kişilik gelişiminde, kendini gerçekleştirmesinde ve kendisini aşmasında temel yapıcı rol oynar. Cemiyet planında da sevginin mihenk taşı olduğu söylenebilir.

Ferhat’a dağ deldiren, Mecnun’u çöllere düşüren, aç çıplak sineleri Çanakkale’de  ateş hatlarına siper eden, anaları fedakârlık timsali haline getiren duygu, sevgidir. İnsanoğlu en seçkin mabetleri, en olağanüstü sanat şaheserlerini, en akıl almaz işleri  Allah aşkı ile yapmıştır. O halde sevgi insanı aksiyoner kılan, harekete geçiren, sevk ve idare eden bir itici güçtür.

Yunus, Mevlana, Hacı Bayram-ı Veli,  Hacı Bektaş-ı Veli gibi gönül erleri Yaradan’ın eseri diye ondan bir iz, bir nişan diye sadece insanı değil;  bütün mevcudatı sevmeyi, saymayı ve korumayı telkin eden bir hayat felsefesi geliştirmişlerdir. Temelini İlahi kaynağa bağlayan bu hayat felsefesi; bu toprakların can suyu sayılmış,  asırlar boyu  insanımızın hareket noktası olmuştur.

Sevgi her kapının anahtarıdır. Şefkat, merhamet, saygı, sadakat, fedakârlık, vefa, sabır, tahammül, cesaret, gayret gibi nice özellik; sevgi bahçesinin çiçekleridir.

Hayatın kaynağı,  iksiri sevgidir. Hasbi bir sevgiyi barındıran yürekte diğer güzel hasletler; davetsiz bir misafir gibi kendiliğinden gelip mekân tutarlar.  Yaşamayı güzel gösteren, takatimizi aşan dünya geçitlerinde bizi dayanıklı, hayatı  anlamlı kılan sevgidir. Sevenin yüreği büyür, genişler.  Tabiattaki  her mevcudun bir  âhenk çerçevesinde hareket etmesi,  evrendeki her üyenin belli  bir hesap ölçüsünde  yer alması ve rolünü hiç  şaşırmadan ince bir ayar içinde  ifa etmesi, arının bal yapması, örümceğin ağ dokuması, ipekböceğinin koza örmesi mucizevidir.  İnsan bedeninin hiç aksamadan kurulu bir saat gibi çalışmasındaki hassas denge, dönen mevsimler, tazelenen nesillerle birlikte bir devamlılık zinciri içinde uzayıp giden devirler büyüleyicidir.    Asırlar içinde üstüste eklenen, bir diğerini tamamlayan  ve ortak insanlık tecrübesinin usaresinden doğan medeniyetler karşısında akıl kamaşır.

Evrendeki bu şaşmaz nizam, bu kendiliğinden işleyen  muazzam  sistem insanda hayranlıkla karışık bir hayret hissi uyandırır.  Hayran olmak, hayrete düşmek;   insanı bu eserlerin sahibine karşı haşyet dolu bir sevgi ile doldurur. Bu duygu; insandan, tabiata doğru dalga dalga yayılarak, canlı cansız bütün varlıkları kuşatır. “Yaratılanı Yaradan’dan ötürü” seven dünya görüşü böyle bir anlayışın tezahürüdür.

Sevgi, dayanışmadır. Sevgi;  yekdiğerine samimi olarak ihtiyaç duyma, inanma, güvenme, dayanışma ve  paylaşmadır. Bu cemiyet bazında  hiç bir maddi gücün sağlayamayacağı bir sosyal sermayedir. Bu sermaye; toplumları her şartta ayakta tutan, her yıkılıştan bin bir sürgün çıkararak, ileri hamlelere doğru yol aldıran büyük bir zenginliktir. Para, maddi güç ve teknolojik gücün sağlayamayacağı her türlü kazanımı  bu sosyal sermaye  sağlar. Dayanışmayı bilen toplumlar; çelikten surlarla çevrilmişcesine kendilerini içten korurlar.  Fitre, zekât, sadaka, hayır, hasenat gibi dinî yaptırımlar, Ahilik sistemi, imece gibi örfî yaptırımlar, dernek ve vakıflar gibi sivil toplum örgütleri toplumsal dayanışmanın maddî göstergeleri olarak ortaya çıkarlar. Bizleri vermekle yükümlü kılan sevgi; malımızdan, gücümüzden, bilgimizden ve aklımızdan etrafımızı hissedar kılmamıza   kapı aralar.

Birbirine sevgiyle yaslanmış toplumlar; düşkün, yaşlı, yoksul, engelli, muhtaç, işsiz hiç bir kimseyi ortada bırakmazlar. Böyle bir toplumun hiç bir haceti yerde kalmaz. Sevgiyle perçinlenen bir toplum; birlik ve beraberlik ruhu içinde  her  türlü güçlüğün üstesinden gelebilir.

 

Sevgi, paylaşmaktır. Ekmeğini, zamanını, bilgisini, gücünü paylaşmaktır. Burada akılca, bilgice, bedence, maddi anlamca güçlü olanın, zayıf olana karşı sorumlu ve mükellef  olduğu keyfiyeti karşımıza çıkar. Zira tokun aca,  görenin görmeyene, yürüyenin yürümeyene, gülenin ağlayana, bilenin bilmeyene borcu vardır. İnsan olmak, bizi birbirimize karşı vazifeli kılar. Hiçbir kimsenin bir diğerinin ıstırabı ve  ihtiyacı karşısında “bana ne” demek gibi bir kayıtsızlık içinde olması kabul edilemez. Yakın çevremizden başlayarak, kademe kademe uzanabileceğimiz her mesafeye el atmak, mahallemize, şehrimize, ülkemize ve nihayet bütün bir insanlık ailesine karşı kendimizi sorumlu ve vazifeli saymak boynumuzun borcudur.

Sevgi, emektir.  Sevgi bedel ister. Seven;  kendi rızasıyla her türlü zahmete, çileye fedakârlığa katlanır, kendisi için kıymetli olandan vazgeçmeyi bilir.  Elindekinden, yüreğinden,  emeğinden verir. Herkesin verebileceği bir şeyi vardır. Güler bir yüz, yerinde bir teselli, bir yol gösterme, yanlışını gördüğünüz bir kimseyi ikaz etme,  birinin derdini paylaşma, bir öksüzün başını okşama gibi haller;  doğru zaman ve zemini yakalayabildiğinde paha biçilmez bir kıymet yerine geçer. Düşeni kaldırmak, zayıfı kollamak, muhtacın yanında olmak insanı manen yüceltir.  “Veren el, alan elden üstündür”  diyen kültür haritamız,  bizi veren el olmaya teşvik eder. İnsanın kendi  kendisini inşa serüveninde veren el olmak, önemli bir pay taşır. Zira, gerçek mutluluk almada değil;  vermededir.

Sevgi, sorumluluktur.  Kendinden geçercesine feragat sergileyen anne ve babalar, ömrünü insanlığa hizmete vakfetmiş ilim adamları, güzeli yakalamak uğruna sanat eserlerine beden veren sanat adamları, hangi işin kulpunu  tutmuşsa o işe en iyi şekilde yapmaya çalışan meslek erbabı, vatan sevgisiyle canını hiçe sayan ecdat;  sorumluluk duygusuna en iyi örnek teşkil ederler.  Birimizin açığı hepimizin, birimizin ayıpı hepimizindir. Bu sevginin yüklediği sorumluluk  sayesindedir ki yere çöp atılmaz, havayı kirleten sigara dumanı, standartlara uymayan  fabrika bacası, usulsüz bir avlanma, ağaca, çiçeğe, böceğe  zarar verme gibi davranışlar; yasak koymaya gerek kalmaksızın ortadan kalkar. Çalı çırpıdan ormana, karıncadan kartala varıncaya kadar, bütün yaratılmışlar karşısında duyguların incelmesi, düşünce  boyutlarının zenginleşerek, kapsama alanının genişlemesinde sevginin payı büyüktür.

Sevgi;  mürebbidir, terbiye  edendir. Sevenin duyguları törpülenir. Kalbi yumuşar. Seven yürek; akar su gibidir, kir tutmaz. Orada kin ve intikam duyguları, kıskançlık, haset ve fesat barınmaz. Beşer olmanın bir gereği olan bu olumsuz hisler, kısa vadeli ziyaretçiler olarak zaman zaman bir yoklayıp geçseler dahi; uzun vadede yerleşecek zemin bulamazlar.  Sevginin olduğu yerde müsamaha, affedicilik, iyi niyet ve hoşgörü  vardır. Evreni küçük hesaplardan kurtularak seyredebilme, pürüzlere takılmadan ön yargısız bakabilme kusur ve noksanın insan olmanın bir gereği ve aczin bir ifadesi olduğunu bilebilme; büyük düşünmenin  ve büyük hissedebilmenin kilit noktasıdır. Bu bakış açısı; insanı hata ve sevaplarıyla, yanlış ve noksanlarıyla  sevme konusunda  yönlendirir.

Her yanlış yapanı yok sayan, her kusurluyu defterden silen anlayış sahiplerinin, kısacası kılıcı en keskin olanların bile  zaman içinde törpülenerek daha yumuşak bakmayı öğrendikleri bilinir. Zira hadiseler; insanı dünya değirmeninde öğüte öğüte halden hale koyar, değiştirir.  Kimse aynı kararda kalmaz.

Bizler, insani duyguların, beşerî paylaşımların yerine menfaat endişesinin gelip oturduğu bir çağın, “bilgi çağı”nın insanlarıyız. Bilgiye bin can ile hürmetkâr olmakla beraber, bu çağın bu acımasız dünya arenasında amansız bir yarışın ortasında, insanı yalnız çaresiz ve kimsesiz olarak ortada bıraktığı gerçeğini  da göz ardı edemeyiz.

Bilgi çağını bir “sevgi çağı”na,  ihlaslı bir sevginin yönlendirdiği bir “bilgelik çağı”na dönüştürmek fikrine bütün bir dünya aç ve susuzdur. Bu ham gibi görünen hayali gerçeğe çevirmenin imkânsızlık derecesindeki güçlüğü ise  ortadadır.

Ama “sevgi çağı” ibaresini telaffuz etmek, söze getirmek bile teselli vericidir. Sevginin çok ucuzladığı, ayağa düştüğü  bir “Sevgililer Günü” eyyamında “sevgi çağı” söylemine sığınmak, bu çerçevede   fikir üretmek faydadan hali değildir. Sözün vücut bulması temennisiyle..

 

Belkıs Altuniş Gürsoy

📆 14 Şubat 2012 Salı 00:27   ·   💬 2 yorum   ·   ⎙ Yazdır

“SEVGİ İLE BÜYÜR YÜREKLER” için 2 yanıt

  1. Ayten Aydin dedi ki:

    Sayin Gursoy guzel demis ve icinde bulundugumuz caga, herkes iletisim cagi derken cok isabetli olarak sevgi cagi demis. Ben de buna katiliyorum. Iceriginde dogru, guzel ve de sevgi olmayan bir iletisim insanlari baglamaz ve anlamsiz boslukta, bilakis kiskanclik, rekabet yaratir ve her alanda insanlari kucuk veya buyuk savaslara goturur. Insanligi yeniden doguracak iletisimin dokusu sevgi olursa hersey bir aydinliga ve dogruya ulasacak ve mutluluk denen duygu herkesin gonlune yerlesektir dusuncesindeyim.

  2. Şenay NAZLI dedi ki:

    SEVGİ VE KAİNAT: Kainat insan sevgisi üzerine yaratılmıştır.Mezarda bile devam edecek güzelliklerin en güzeli sevgidir.SEvginin olmadığı yerde kış vardır.Yaz gelmez.Bahar hiç bilinmez..SEvginin kaynağında kaliteli üretin ve ucuz maliyet vardır.
    Esen kalınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR