Cumartesi günü cumhuriyetimizin kuruluşunun 88. yılıydı. Bu yıl Cumhuriyet kutlamalarına Van’da yaşanan acı damgasını vurdu. Yaşanan felaket karşısında gördük ki Millet, öyle birilerinin istediği ya da yapmağa çalıştıkları gibi bölüklere ayrılmamış… Millet, vatanın her köşesindeki insanına da Cumhuriyetine de sahiplenmiş… Yine gördük ki Cumhuriyet, insanımıza çok şeyler kazandırmış, yeter ki cumhuriyeti ve kazandırdıklarını kavrayabilelim…
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, koca Osmanlı’nın küllerinden yepyeni bir milli devlet doğdu, millet kavramı üzerine kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti…
Geçen seksen sekiz yılda Türkiye; bulunduğu coğrafyada yaşamanın zorluğu ve bu bölge için iştahı kabaran bir takım devletlere rağmen önemli bir güç ve denge konumuna kavuştu.
Seksen milyona yaklaşan genç nüfusumuz, yer altı – yer üstü zenginliklerimiz, sürekli büyüyen ve dünyanın yirmi büyük ekonomisi içinde yer alan yapımızla bulunduğumuz coğrafyanın en önemli ülkesiyiz… Daha da önemlisi Türkiye, Adriyatik’ten Çin’e uzanan Türk dünyasına ağabeylik yapabilecek, bu özelliğiyle de sonraki yüzyıla Türk damgası vurabilecek bir güce sahip…
Bu ülke mevcut potansiyeli ve aydınıyla; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle, Misak-ı Milli hudutları içindeki etnik ve dini kökeni ne olursa olsun çeşitliliğiyle, Cumhuriyet ilkelerine bağlı olarak hedeflerine ulaşacaktır.
***
Cumhuriyet ilan edildiği günlerde Mustafa Kemal Atatürk; “Cumhuriyet fazilettir… Bu gün ulaşmış olduğumuz sonuç, yüzyıllardan beri çekilen milli felaketlerden alınan derslerin ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir” diyordu…
Cumhuriyet, devletimizin, milli birlik ve beraberliğimizin simgesidir.
Cumhuriyet, devlet-millet bütünlüğü ve milletin iradesine saygı ve milli hudutlar içerisindeki millet fertlerinin dayanışma ruhudur…
Millet ırki anlam ifade etmez… Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan insanlar bir millettir…
Bunu zaman zaman yaşadığımız felaketlerde gördük.
Henüz acılarını sarmağa uğraştığımız Van depremi, Türkiye’nin doğusu-batısı, kuzeyi-güneyi ile millet dayanışması içinde olduğunu gösterdi.
Daha birkaç gün önce Hakkari’de, Bitlis’te yaşanan bölücü-hain saldırıda eşini, çocuğunu kaybeden acılı eşler ve anneler, milletin ferdi olmanın bilinci ile hainlere ve bu ülke üzerine oyun oynayanlara en büyük cevabı verdiler…
Depremzedelere yapılan yardımın en başında onlar yer aldı…
Mehmetçik, enkaz kaldırdı, can kurtardı… Acılı anneler yardım organizasyonu yaptı… Genç polis adayları kan topluca kan verdi… Kendisi yardıma muhtaç insanımız, evindeki iki battaniyenin birini Van’a gönderdi…
Bu milletin fertleri, hainlere, bölücülere, dosta-düşmana felaketler karşısında birliğin, aynı çatı altında yaşamanın ve Millet olmanın ne demek olduğunu gösterdi…
***
Van depreminde gördük ki, Türk Milleti dimdik ayakta ve bir bütün… Milletin sahiplendiği Türkiye Cumhuriyeti gibi…
Cumartesi günü gazetelerde Eylül 1924 yılında Pasinler’de yaşanan depremde sonrası Atatürk’ün ziyaretinde yaşanan bir anekdot yer alıyordu. Anekdot aynen şöyle idi…
Cumhuriyetimizin birinci yılında Pasinler 6.9 şiddetindeki depremle sarsılır. O sırada Karadeniz gezisinde olan M.Kemal, geziyi yarıda keserek Erzurum’a gelir ve deprem bölgesine gider.
Hasar çok büyük ve kış da yakındır.
Savaştan daha yeni çıkmış genç cumhuriyet yoksuldur…
Mustafa Kemal oturduğu yerde düşüncelidir.
O sırada vatandaşlar arasında bir köylü bağırır; “Esef etmeyiniz Paşam… Hükümet-i Cumhuriyetimiz var olsun… Hiçbir şey istemeyiz… Onların sayesinde biz bu köyleri altından yaparız…”
Nitekim 37 gün gibi kısa bir zamanda depremzedelerin yarası sarıldı…
Evet, ‘Hükümet-i Cumhuriyetimiz’ var olsun…
Âlemlerin Rabbi’nin “Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım” dediği, insanlığın onuru, Âdemoğlunun yüz akı, peygamberlerin sonuncusu ve efendisi Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.)’nın doğumunun 1442. yılı yine coşkuyla, imanla ve hasretle kutlanıyor. Her yıl Müslümanların iman, kardeşlik, cihat ve vefa aşkıyla bir araya geldiği “Kutlu Doğum Haftası”nda İslâm ümmeti yine O’nun nuruyla aydınlanıyor. Kan ve gözyaşıyla yoğrulan mazlum İslam coğrafyası da her geçen gün ümmetin tam anlamıyla O’nun (S.A.V.) izinde birleşmesini bekliyor dedi.
‘Seviniyoruz. Çünkü, O’na Ümmet olma şerefini kazanmışız. Umutluyuz. İnsanlık, içinde çırpındığı bunalımlardan ancak O’nun kılavuzluğu ile kurtulabilir.’ dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından bu yıl tema olarak “Hz. Peygamber (s.a.v.) ve insan Onuru ,” konusunun seçilmiş olmasını takdirle karşılıyoruz.
MÜSLÜMAN KAYBETTİĞİ ONUR’U PEYGAMBERİNİN YOLUNDA ARAMALIDIR.
İnsanlık Kaybettiği değerleri , Müslümanlar kaybettikleri Onurlarını Sadece Rahmet peygamberinin getirdiği İlahi mesajlara bağlı olarak yaşayınca kazanabileceğinin altını çiziyorum .
Bu Gün İslam Coğrafyası Kan ve Gözyaşı içerisinde kalmış İnsanlık ve Müslümanlık onuru ayaklar altına alınmıştır. Bu zilletten İzzete ulaşmak için Alemlere Rahmet olarak gönderilmiş Peygamberin Nebevi metodunu Bütün Müslümanlar sahiplenmeli ve uygulanması için çalışmaları gerekir dedi.
Yaşadığımız Asırda Cahiliye döneminde yaşananların birçok özelliğinin devam ettiğini kaydeden , “Peygamberimiz dünyaya gelmeden önce kız çocuklarını toprağa diri diri gömme, içki ve kötü gelenekler vardı. O toplumun içinden Hz. Alileri, Hz. Ömerleri, Hz. Ebubekirleri çıkarttı. Aynı sıkıntılar şimdi yok mu. Aynıları var. İçki her yerde var. Faiz ne yazık ki meşrulaştı. Maalesef bazı Hocalarımız asli ihtiyaçlar diye başlayan cümleler ile fetva vermeye başladı. O zaman fal okları şimdi spor lotolar ve spor totolar var,mantar gibi yaygınlaşan idda bayileri var O dönemin sıkıntılarının hepsi şimdi de var. Nasıl ki efendimiz bunları kaldırdı, bizde bunlarla mücadele etmeliyiz , İfsada giden toplumu Islah için Çalışan efendimiz gibi bizimde yaşadığımız her yerde birer Islah neferi olmalıyız dedi.
İNSAN SEVDİĞİYLE HAŞR OLUR
İnsanın sevdiği ile haşr olacaktır, “
Cenab-ı Hak hepimizi Peygamber Efendimiz ile haşretsin, cennette ona komşu yapsın inşallah.
O “Kendisi için istediğini mü’min kardeşi için de istemeyi” temel esas olarak belirledi.
Peygamber efendimiz, elbette bütün tarihin en büyük insanıdır. En önemli dönüm noktasıdır. Ve biliyoruz ki, din fıtri bir hakikat ve ihtiyaçtır. Saadet için insanların dine koşmaları şarttır. Onun için bütün insanlığın saadetinin öncüsü, Peygamber Efendimiz Aleyhisselamı çok iyi tanımak ve tabii olmak şarttır. Bu duygu ve düşünceler içerisinde Kutlu Doğum Haftasının bütün Müslümanların gönlünde kardeşlik duygusunun ve kardeşlik coşkusunun yeniden filizlenip yeşermesini, Ayaklar altında kalan insanlık Onurunun tekrar Filizlenmesini, bütün davranışlarımızda kardeşlik ahlakı ve kardeşlik hukukunun yaşanmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyor; başta ülkemiz ve gönül coğrafyamız olmak üzere bütün İslâm dünyasının Kutlu Doğum Haftasını kutluyorum dedi