MENÜ ☰
ATA-AÖF’te Sınavsız İkinci Üniversite Ön Kayıtları Devam Ediyor
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » Yangın yeri Suriye – II –
Belkıs Altuniş Gürsoy
Belkıs Altuniş Gürsoy
Tüm yazıları için tıklayınız.
Yangın yeri Suriye – II –


İslam medeniyeti; Orta Çağ’da ilim ve sanat alanlarında büyük hamleler gerçekleştirir. Kazanımlarını Endülüs ve Sicilya yoluyla Batı dünyasına aktaran bu medeniyet; Avrupa  Rönesansı’nın doğuşuna zemin hazırlar.

Maveraünnehir, Mezopotamya, Orta Doğu, Sicilya, Endülüs, Selçuklu, Osmanlı gibi birçok ayakları olan bu dünyanın İslam coğrafyası içinde yer alan önemli bir unsuru da Suriye’dir. Bu ülke;  insanoğlunun ilk yerleşim yeri olduğu düşünülen bölgelerde konumlanır.

Şimdilerde zorlu ve çetrefil bir dönemden geçen bu iklimin Müslüman tarihindeki  ilim ve kültür hayatına kısaca bir göz atmakta fayda görüyoruz :

Suriye;  Antik Çağ’lardan beri farklı medeniyetlerin harman yeri olduğu  topraklarda neşvünema bulur. Üç kıtanın kesiştiği bir mıntıkada kurulmuş bulunan bu stratejik önemi haiz ülke; asırlar boyunca  kutsal dinlerin mensuplarına ev sahipliği yapar.

Kadim bir tarihin izleri ve hatıralarıyla yoğrulan bu bölge, Orta Çağ’dan itibaren  kaleleri, camileri, mescitleri, medreseleri, türbeleri, hastaneleri, imarethaneleri, kütüphaneleri ve çarşıları ile  mamur ve müreffeh bir belde olarak tebarüz eder. Şam, Halep, Hama, Humus, Baalbek, Tedmur, Menbic gibi şehirler birer ilim ve irfan ocağı olarak dikkat çekerler.

Bu şehirlerde dal budak salan eğitim kurumları; gerek dinî ilimlerde gerekse pozitif ilimlerde seçkin simaların yetişmesine imkân verir.

Burada İslamiyetin kabulünün hemen akabinde “ne oldu da bu topraklarda kısa  zamanda bu nispette bir mesafe katedildi” sorusu akla gelir. Bu sorunun yetkin bir cevabı hiç şüphesiz ki, bu mütevazi satırların boyunu aşar. Ama yine de bu hamle gücünü  ateşleyen  hususları şu ana başlıklar altında toplayabiliriz :

1)Eğitim kurumları:  Cami ve medreseler :

Hz. Ömer zamanında Şam’a gönderilen sahabeler, İslam dininin  bu topraklarda kökleşmesini sağlamakla kalmayıp ilmî gelişmelere de ön ayak olurlar. Bu ülkede inşa edilen ilk camiler ve mescitler aynı zamanda birer mektep hükmündedirler. Mektep olmaya ilaveten çoğu zaman birer kütüphane olarak da görev icra ederler. Bu mabetlerde oluşan ‘ilim halkaları’na belli ilim adamları belli zamanlarda ders okutur. Farklı ilim adamlarının camilerdeki yerleri bellidir. Bu derslerde dinî ilimlerin yanı sıra akli  ilimler de öğretilir. Tefsir, fıkıh, hadis, tasavvuf,  edebiyat, Arapça, tarih, tıp, matematik, astronomi, kozmografya gibi dersler bu  müfredatların içinde yer alır. Halep’teki Beni Ümeyye cami, Şam’daki Emeviye cami birer ilim yuvası konumundadır.

Emeviler döneminde (661-750) Şam, bir kültür ve ilim merkezi olarak öne çıkar. Bu dönemde medrese geleneği hızlanır. Şam ve Halep şehirleri medreseleri ile şöhret kazanır.

Şam’da Kuran ilmini öğretmek maksadıyla “Dâru’l -Kurra”, “Dâru’l -Kur’an” veya “Dâru’l-huffaz”  adıyla anılan üniversiteler kurulur. “Şeyh bin Ömer” ve “İbn-ül-Münca” medreseleri ilk Dâru’l-Kurra örneklerindendir. Halep’te kurulan ilk medrese Anadolu Selçuklu (Artuklu) beylerinden Süleyman tarafından “Medresetü’l-Züccaciyye” adıyla (1116-1123 yılları arasında) inşa edilir.  Hadis ilmini öğretmek için kurulan ilk medrese Halep atabeyi Selçuklu prensi Nurettin Zengi(1146-1174) tarafından Şam’da tesis edilir. Onun 1168’de açtığı bu hadis üniversitesinin  adı “Nûriyye Dâru’l-hadisidir. Nureddin Zengi, dönemi her anlamda  bir yeniden yapılanış ve ilmî alanda bir şahlanış dönemi olmak özelliğini taşır. Zengi, HalepHamaHumus ve Baalbek gibi şehirlerde birçok  eğitim kurumları açar. Onun akabinde başa geçen Selahaddin Eyyubi döneminde “Selahiyye medreseleri”  faaliyete geçer. Eyyübiler zamanında Şam’da  “Azîziyye”, “Âdiliyye”, “Eşrefiyye” dâru’l-hadisleri açılır.

Bu ülkedeki  ilk hastahaneler aynı zamanda birer tıp fakültesidir. Emevi halifesi I.Velid’in 707 yılında Şam’da kurduğu hastane, hem tıp eğitimi hem de hastane görevi ifa eder. Nurettin Zengi’nin inşa ettiği “Bîmâristânu’n-Nûriyye” adlı tedavi merkezi aynı zamanda bir tıp fakültesi hükmündedir. Uzman hekimlerin vazife aldığı hastanede bir de ihtisas  kütüphanesi yer alır.

Tarihteki ilk rasathanelerden biri olan “Kasiyyun” rasathanesi 9.yüzyılda  Şam’da kurulur.

2) Tercüme faaliyetleri : Abbasi döneminden itibaren Müslümanlar Mezopotamya, Mısır, Asur, Babil, Grek, Latin  ve Hint medeniyetine ait felsefi ve ilmî pek çok eseri Arapçaya tercüme ederler.  Bu yolla  Müslümanlar antik Yunan, Lâtin ve Hint’ten gelen bilgilerin yeniden gündemle buluşmasını sağlarlar. Mesela Halid bin Yezid, Mısır’dan Şam’a gelen ve iyi Yunanca bilen bir heyete tıp, kimya ve astroloji ile ilgili kitapları tercüme ettirir.

Platon, Aristotales, Hipokrat, Galen, Batlamyus, Öklid, Arşimed, Apollonius, Theon, İskenderiyeli Heron, Bizanslı Philon ve daha bunu gibi bir çok ilim ve düşünce adamının eseri  bu faaliyet yoluyla yeniden okuyucusuyla buluşur. Bu tercüme eserlerin muhtevası ile açtığı çığır yeni hamleler gerçekleştirmek adına bir atlama tahtası  vazifesi görür.  İnsanlık tarihinin  bu ortak mirası bilhassa Endülüs ve Sicilya yoluyla yeniden Batı medeniyetinin ilgi alanına girer.

           3) Kütüphaneler : İslamın altın çağında dünyanın  bir çok yerinden farklı dillede yazılmış kitaplar bazen kara yoluyla bazen de gemilerle getirilerek belli merkezlerdeki kütüphanelerde toplanır. Bu şekilde ilgililer evvel zamanların kültür birikimiyle yeniden yüz yüze gelirler.  Öncelikle bazı devlet büyükleri ile bazı zenginler özel kütüphaneler kurarlar.  Sonraları bu  gelenek kurumsallaşarak genel kütüphaneler hâline dönüşür. Şam, Halep gibi şehirlerde yer alan bazı kütüphaneler, en ince ayrıntılarına kadar düşünülerek planlanmış binalara sahiptirler. Bu binalar; uzman personeli, kitap fihristleri, ödünç kitap verme sistemi ve okuma salonları ile modern bir yapılanma arz ederler. Kütüphaneler, aynı zamanda birer mektep hüviyetindedir. Halep Ulu camisi kütüphanesiyle ünlüdür.

4) Himaye :  İlim adamı ve talebeler devrin idarecileri ve diğer büyüklerinden himaye görürler. Önemli ilim adamları farklı ilim merkezlerinden davet alarak başka başka diyarlarda hizmet verirler. En yüksek seviyeden itibar ve hürmet  gören bu ilim adamlarının iaşe,  ibade masrafları ile tahsisatları hamileri tarafından  karşılanır. Bu himaye hususu ilmin ve sanatın gelişmesinde önemli rol oynar. Ayrıca kurumsallaşmayı ve kurumlarda devamlılığı sağlamak adına vakıf müesseseleri kurulur. Halife Memun, Nurettin Zengi gibi devlet büyüklerinin zamanında vakıflar gelişerek yaygınlaşırlar. Vakıf müessesesi; eğitim kurumları, ilim adamları ve talebeler için bir nevi sigorta şirketi durumundadır.

Evet, geçmişten günümüze uzanan her seyrüseferde çeşit çeşit tecelli güzergâhları ile karşılaşılır. Feleğin türlü türlü rengi, devranın bin bir çeşit yüzü vardır. Her olup bitenin her gelip geçenin  hikâyesinde bir hayat dersi dile gelir. Bu bakımdan  tarih sayfalarının  birer ibret levhası olduğunu söylemek bile ziyadedir.

 

 

📆 19 Ekim 2013 Cumartesi 13:56   ·   💬 1 yorum   ·   ⎙ Yazdır

“Yangın yeri Suriye – II –” için bir yanıt

  1. Ayten Aydin dedi ki:

    Sayin Gursoy hoca bu herzamanki ehli derlemesi ile gunumuzde zaman bakimindan cok olmasa da gerilerde kalmis ve daha dogrusu unutulmaya terk edilmis olgun ve bize yakin bilgin insani ve onun yasamini destekleyen temelleri bellegimizde canlandrdi. Onlarin nekadar da yakinda ve hatta bizim de benligimizde oldugunun farkina varmis olduk. Oldukca ogretici, dusundurucu ve daha cok ta bu yolla bir cok yonden bilinclendirici bir yazi olmus. Umarim genis bir okuyucu kitlesi bu yazidan uslanir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR