Evet… Dün İstanbul Ticaret Odası Başkanı Murat Yalçıntaş, telefonda aynen böyle söyledi:
“Erzurum’un geleceğine dair öngörümüzün arkasındayız. İşte sizin aracılığınızla bir kez daha tekrar ediyorum; Erzurum kış turizmi ve kış sporları sayesinde yakın bir gelecekte çok büyük bir turizm merkezi olacak, halkın refah düzeyi yükselecek.”Murat Yalçıntaş, ne kahindir, ne de fal bakıyor… O ticaretin kalbi olan İstanbul’da, İTO gibi devasa bir meslek teşekkülün başındaki genç ve başarılı bir işadamı…
Erzurum’a olan ilgisini ve sevgisini yakından biliyoruz. Ama Murat Yalçıntaş, sırf sevgisi ve alakası yüzünden “Erzurum’un geleceği parlak” demiyor. Yani bu tespit duygusal bir sonuç değildir.
İTO’nun çalışmalarına ve Murat Bey’in bu çalışmaları koordine etmesine kısmen de olsa birkaç kez tanık olma imkanım oldu. İlk temasımızda, henüz birkaç aylık İTO başkanıydı ve aralarında Erzurum’un da bulunduğu Doğu illerinin temsilcileriyle bir toplantı yapmıştı.
Bölge milletvekilleri, oda ve belediye başkanları, gazeteciler ve bürokratlar da katılmıştı o toplantıya…
Murat Bey’in bir saati aşan konuşmasının özetinde, “Dünya turizmi konsept değiştiriyor, şayet ülkemiz şu terör belasından kurtulup, bir de ulaşım sorununu çözebilirse, Doğu’daki bakir bölgeler sayesinde çok büyük bir turizm hamlesi yapabilir. Misal; kış turizmi Erzurum için parlayan bir yıldız olacaktır. Başka şehirlerimizde de inanç ve yayla, dağ turizmi olacaktır. Yeter ki, Doğu güvenli bir bölge haline gelsin” şeklindeydi…
Dün telefonda konuşurken dikkat ettim, Murat Bey bu tezini daha da ısrarla savunuyordu ve Erzurum’daki gelişmeleri de niye haklı olduğuna karine olarak sunuyordu.
Erzurum’daki meslek örgütlerinin umurunda olmayabilir, hatta onlar kendi sığ dünyalarında ucuz çıkarların hesabını güdebilirler, varsın olsun… Unutmayın ki, bu kalıpların dışında bir dünya var ve o dünya baskın çıkacaktır.
Aynı Murat Yalçıntaş, Erzurum’un Torino’daki büyük sınavında da yanımızdaydı ve sanki Erzurum delegesiymiş de çalışıp durdu, yabancı heyetlere sunum yaptı.
Bugün diyorsa ki, “Erzurum’un geleceği çok parlaktır”, bendeniz bu tespiti ziyadesiyle ciddiye alırım. Çünkü, Yalçıntaş’ın bize bir borcu yok ki hoşumuza gidecek biçimde konuşuyor olsun…
Tıpkı Devlet Bakanı Ali Babacan’ın çıkışı gibi…
Ali Bey de siyaseten şirinlik olsun diye bize mavi boncuk dağıtmıyor. O da, uzmanların hazırladığı raporlara ve başka donelere dayanarak, “Erzurum kalkınacak” diyor.
Bazı dostların ısrarla burun kıvırdıklarını, bazı dostların da inadına bu açıklamalara sırt çevirdiğini biliyoruz. Hiç önemli değil; biz biliyoruz ki, bu şehirde aklıselim olup bitenleri görüyor ve aktardığımız bu açıklamaları ciddiye alıyor.
Dünkü telefon sohbetinden öğrendik, Murat Bey, önceki hafta ailesiyle birlikte Erzurum’a gelmiş ve bir haftalık bir tatil yapmış. Kayak kaymış, Erzurum’u gezmiş ve Palandöken’in keyfini çıkarmış. Şayet amacı gösteriş olsaydı, beraberinde gazetecileri getirirdi ve gövde gösterisinde bulunurdu.
O bunu tercih etmiyor… Amacı Palandöken gibi yeterince dünyaya açılamamış bir merkezi, uluslararası arenada takdim etmek ve yarınları güçlü biçimde inşa etmektir.
Müzmin muhaliflerin ve iflah olmaz septiklerin aksine, İstanbul’da ki iş dünyası bu şehri daha iyi görüyor.
Bize dair endişem şudur:
Günün birinde, Erzurum’un meslek teşekkülleri, sivil örgütleri, basını, politikacısı ve iş dünyası, dışarıdan bakanların keşfettiği bu gerçeği gördüklerinde, korkarım ki treni kaçırmış olacağız…
Devlet, Erzurum’a altı yüz milyon lira gibi ciddi bir para gömüyor. Siz zannediyor musunuz ki, bu büyüklükteki paralar, siyasi saiklerle harcanır.
Değil tabii ki…
Sonuç olarak, bir defa daha tekrarlamakta yarar görüyorum:
Hem Devlet Bakanı Ali Babacan, hem de İTO Başkanı Murat Yalçıntaş laf olsun diye konuşacak kimseler değillerdir. Bu kişiler bir tespitte veya öngörüde bulunuyorsa, bize düşen görev de şapkamızı önümüze alıp düşünmek ve yeni aksiyon planları hazırlamaktır.
“Öldük, bittik, mahvolduk” gibi yakarışlarla bir sonuç alınabilmiş olsaydı, Erzurum bunu yıllardan beri zaten yapıyordu. Bugün aynı şeyleri söylüyor olmazdık.
Devir, ağlamak devri değil. Devir, gelişmeleri doğru okumak ve doğru zamanda doğru hamleleri yapma devridir.
İstanbul ve Ankara bize bunun ipuçlarını veriyor, olumlu manada alarm üretiyor.
Gerisi bize kalmış…
Mehmet ŞENER
Bir yanıt yazın