Belkıs Altuniş gürsoy Gönülkavramı neredeyse bidayetimiz, tarihi benliğimiz ve yeryüzü serencamımız kadar derin ve köklü. “Bengi Taş”lara nakşolunmuş bu kadim kelime ve onun ifade ettiği anlam atlası sanki ezel vergisi, sanki kader çizgisi. İlk nefes kadar tabii, öylesine kendiliğinden, öylesine kuyuttan azade.
Orhun Abideleri’nde bu kelimenin birkaç defa geçiyor olması düşünce ufuklarımızı tarihimizin evveli bilinmeyen zamanlarına taşır :
“Gözden yaş gelse mani olarak, gönülden ağlamak gelse geri çevirerek düşünceye daldım.”(Kültigin Abidesi, kuzey cephesi, 11. Satır)
“Gönüldeki sözümü (taşa) vurdurdum”(Kültigin Abidesi, güney cephesi 12.satır.)
“Gönlünce sevk et dedi.”(Tonyukuk Abidesi, 15. Satır)
Divanü Lûgat-it Türk[1]bu kelimeyi şu anlamlarla karşılar : Könğül; kalp, yürek, anlayış. Bu kelime; bu bilgelik yüklü ansiklopedik sözlükte birçok yerde ifade edilir. “Ona gönlüm aktı.”Divanü Lûgat-it Türk, C.1, 69-10)“Gönül sıcaklığı gerek” C.1, 152-22) “Kulak işitirse gönül bilir.”(Divanü Lûgat-it Türk Divan-ı Lügati’t Türk C.1, 212-1) “Bu söz gönüle koydu, tesir etti”. (Divanü Lûgat-it Türk C.II,15-11) “O, onun gönlünü soğuttu.” Divanü Lûgat-it Türk C.II,344-16)” “Gönül rahat etti.” Divanü Lûgati-it Türk C.III, 137-21) “Gönlümü ona bağladım” (Divanü Lûgat-it Türk C.III, 309-10), Ayrıca könğüllenmek (gönüllenmek),arzu etmek, ayrıca çocuklar için düşünmek ve anlamak anlamlarını karşılayan isimden türemiş fiilolarak da kullanılır. “Adam işe gönüllendi. (Divanü Lûgat-it Türk C.III, 408-16)
İhtiva ettiği zengin, derin ve velut anlam katmanlarıyla Türkçeye mahsus bir kavram olan bu kelime etrafında bir hayli deyim, vecize ve atasözü türemiştir. Gönül almak, gönül yapmak, gönül kırmak, gönül yıkmak, gönlü avutmak, gönlü geçmek, gönlü düşmek, gönül vermek, gönle doğmak, gönle akmak, gönül adamı, gönüllü, gönülsüz, gönül gözü, gönül yarası, gönlü güzel, gönlü dar, gönlü geniş, gönül ateşi, gönül penceresi, gönül dostu, gönlü ferah, gönül yükü, gönül teli, gönül sahibi gibi.
Bu ölçüde hamulesi yoğun, bu çapta kutru geniş olan bu kavram dünyasının acaba künhü nedir?
Gönül; beşeri, insan mertebesine yükselten his ve inceliklerin adı mıdır? Bu kelime, bizi insan sıfatına yükselten cümle hasletin merkezinin adı mıdır?
Gönül, hisseden yanımız, titreyen yüreğimiz midir? Gönül, sezgilerimiz, duyarlılıklarımız mıdır? Gönül, iç seslerimiz midir? Gönül derinliği ölçülemeyen, mahiyetine vukuf yetiremediğimiz deruni yanımızı mıdır? Gönül hesaba kitaba vurulamayan isyankâr cephemiz midir? Gönül bize rağmen işleyen, bazen sevinçli, bazen arsız, bazen nevmit, bazen ümitli, bazen yaslı, bazen coşkun, bazen vurdumduymaz, bazen ürkek, bazen korkak haletiruhiyemiz midir? Gönül, heyecanlarımız, beklentilerimiz, sevinçlerimiz ve acılarımızın neşet ettiği yer midir? Gönül; elinde bin bir kaba dökülüp şekilden şekile girdiğimiz kör nefsimiz midir? Gönül, isim veremediğimiz, sıgaya çekemediğimiz, nizama sokamadığımız benliğimiz midir? Gönül; süfli yanlarımızdan arınmış, basitlik ve bayağılıktan uzaklaşmış, menfaat endişesinden kopmuş rafine tarafımız mıdır? Gönül; kişiliğimizin hasbi ve harbi yanı mıdır? Gönül, bizleri eşref-i mahlukat mertebesine çıkaracak değerlerin yekûnu mudur? Yoksa bu saydığımız hususların hepsinin bir harmanı mıdır?
Kültür coğrafyamız bünyesinde şarkı, türkü, mani, şiir ve diğer edebi türler içinde kendisinden sıklıkla söz edilengönlün zaman zaman “ferman dinlemez”, “kanun nizam tanımaz”, “ölçü hesap bilmez, “dizgine vurulamaz”, “baş eğmez”, “uslanmaz” diye tarif edildiği olur. Bu yanı ile kendisinden şikâyet edilendir. Bu itibarla “deli”, “divane” “çılgın” sıfatlarıyla anılır. Bazen de emrine ram olunur, “göz gördü gönül sevdi buna ne çare”, “Ah neyleyim gönül senin elinden. Her zaman ağladım gülemem gayri”. Cümlelerinin anlamı çerçevesinde karşısında aciz kalınır.Nice başı taçlılar, nice sahip-kıranlar, onun kanunlarına baş kesip, karşısında divan durmuşlardır. Şah ile geda(=dilenci) bir gönül taşımak noktasında aynı safta el bağlayıp, diz çökmüşlerdir. Nice özlü söz; bu kelime etrafında yeni anlam birlikleri örerek düşünme ve hissetme kabiliyetimize zenginlik katar : “Çobanın gönlü olunca tekeden yağ çıkarır.“Deniz dalgasız olmaz, gönül sevdasız olmaz.” “Donsuzun gönlünden dokuz top bez geçer.”“Er kocar, gönül kocamaz.” “Gönlün yazı var, kışı var”. “Gönül bir sırça saraydır, kırılırsa yapılmaz”.“Gönül kimi severse güzel odur”.“Gönül verme evliye, eve gider unutur”.”Gönülden gönle yol vardır.”
“Gönülsüz namaz göğe ağmaz”. “Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş.”“Göz görmeyince gönül katlanır.” “Göz görür, gönül ister (çeker).”“Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.” “Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar”.“İki gönül bir olunca samanlık seyran olur.” “Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya kaçar (varır) ya zurnacıya”.“Vücut kocar, gönül kocamaz.”“Yarım elma, gönül (hatır) alma”. Örneklerinde olduğu gibi.
Uyanan tabiatın bahşettiği taze can suyunun bütün gönül sahiplerini kuşatması temennisiyle..
[1]Divanü Lûgat-it-Türk, Kaşgarlı Mahmut, Çeviren Besim Atalay, Türk Dil Kurumu Yayınları, Türk Dil Kurumu Basımevi, C.1-II-III-IV Ankara, 1985-1986
Bir yanıt yazın