Muhakkak sizin de dikkatinizi çekiyordur; son zamanlarda arızalı insan tipinde bi hayli artış oldu. Eskiden parmakla sayılacak kadar az olan bu tipler, şu veya bu sebepten dolayı, şimdi artık çevreye zarar verecek boyuta ulaştılar. Üstelik de hayatın her alanında bu adamlardan istemediğin kadar var. Arızalı olduklarına en önemli delil ise, her şeyden hem de sürekli biçimde şikayet etmelerinin yanısıra, yapılan her güzel işe, burun kıvırmaları, herkese bir kulp takmaları, kıskançlıklarını histeri krizine dönüştürmeleri, her şeyden ve herkesten kuşku duymaları…
Aslında daha da uzatmak mümkün, ancak bu kadarı bile o kişinin tedaviye muhtaç bir hasta olduğunu gösterir. Önemli bir başka sorun ise, o kişilerin kendilerini oldukça normal bir insan görmeleri ve etrafa yaydıkları olumsuz havanın dahi farkında olmamalarıdır.
Geçenlerde, bir dost ortamında bazı konuşmaları dinlerken, Erzurum’da iş yapmanın, insanlara hizmet etmenin, bir başarıya imza atmanın meğerse ne büyük bir sorun olduğunu düşündüm.
Birisi anlatıyor: “Falanca kişi, filanca işi yapmış, Erzurum için son derece önemli bir hizmete imza atmış”
Diğeri hemen oradan adamın lafını kesip, başlıyor hezeyanlarına:
“O işten bir şey çıkmaz, filan iş de zaten iş sayılmaz”
Kimi kısık sesli itirazlar, dozajı giderek artan hezeyanların önüne geçemiyor:
“Falanca hırsızdır, filanca o parayı nereden buldu?”
Diyaloglar bu minval üzere sürüp gitti.
Adamlar, adeta koro halinde konuşup, koro halinde tüm güzelliklere, başarılara küfür edip durdular. İşin ilginç yanı, bu insanların toplumda kabul görmeleri ve girip çıktıkları yerlerde sözlerinin dinleniyor olmasıdır. Düşündüm; bu adamların olduğu bir şehirde, kim hangi moral ve cesaretle iş yapabilir ki? Zaten bürokrasinin kahır ekseriyeti ya servet düşmanlığını hayat düsturu etmiş kendisine ya da insanlara hizmet etsin diye kendisine emanet edilen makamı, insanlara eziyet etmek, işi yokuşa sürmek ve sürekli sorun üretmek için kullanıyor. Bu yüzden nicelerini bilirim ki, ciddi biçimde iş kurmak, üretim yapmak, istihdam oluşturmak adına kararlı ve inançlıyken, yıldırılıp, korkutulup, vazgeçiriliyor.
Ömrü boyunca yanında bir tek sigortalı adam çalıştırmamış, devlete mümkünse tek kuruş vergi ödemeden iş yapan bu tipler, sabahtan akşama kadar, sütçü beygiri gibi kapı kapı dolaşıp, yalan yanlış bilgilerle insanların moralini bozuyorlar.
Haklı olarak diyeceksiniz ki, “Niye öylesi insanlara itibar edilir, lafları dinlenir ki?”
Haklısınız fakat bu adamların sayısı öylesine fazla ki, birinden kurtulsanız, öbürüne yakalanıyorsunuz. Erzurum gibi küçük kentlerde, insanlar arasında ilişkilerde, büyük kentlerde olduğu gibi mesafe ve set konulamıyor. Kaldı ki, siz mesafe koysanız başkası dinliyor. Hal böyle olunca da, çevrenizde huzursuz, morali bozuk, bir iş yapmaya cesaret edemeyen ve fırsatını bulduğunda Erzurum’dan kaçıp giden insanlardan geçilmiyor.
“Bu şehirde durulmaz, bu şehirden hiç bir şey olmaz” sözü bu yüzdendir ki, neredeyse yediden yetmişe hepimizin dilindedir…
Morali bozuk insanların giderek arttığı bir şehirde, doğal olarak insanın yüzüne gülen ve içini ferahlatan işlerin sayısı hızla azalıyor. Erzurum’a zarar veren şeyler işte bunlardır. Bu illetin her tarafı çepe çevre kuşatmasına göz yumuldukça, doğan zararı hepimiz müşterek çekmek durumunda kalıyoruz.
Mehmet ŞENER
Bir yanıt yazın