MENÜ ☰
ATA-AÖF’te Sınavsız İkinci Üniversite Ön Kayıtları Devam Ediyor
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » ÜTOPYALARIN ARDINDAN
Belkıs Altuniş Gürsoy
Belkıs Altuniş Gürsoy
Tüm yazıları için tıklayınız.
ÜTOPYALARIN ARDINDAN


İnsanoğlunun fıtratında iyi, doğru ve  güzel olana karşı tabii bir meyil vardır. Bu meylin küllenmiş olduğu fikri her ne kadar  zaman zaman gündeme gelse de, bu zan aslında aldatıcıdır. Gizli veya aşikâr bir şekilde bu özellikleri  içinde taşımayan kimse yoktur. İdeal aşkı olarak ortaya çıkan bu meyil; din ve felsefe alanında hakikat aşkı, ilim sahasında gerçeği arama çabası, sanatta ise  güzele olan iştiyak şeklinde tezahür eder. Dünyanın ziyneti, yani süsü olan insan; kendisini, yakın ve uzak  çevresini  daha iyi noktalara ulaştırmak adına daima gücü ölçüsünde çaba sarf etmiştir.

Dinî ve örfi yaptırımlar, kanunlar, kurallar, keşifler, icatlar, ilim ve sanat eserleri hep daha yaşanılır bir dünya elde etmek amacı etrafında şekil bulmuştur. Masallardan klasik eserlere varıncaya kadar dünya edebiyatının pek çok sanat ürününde “olan değil”; “olması gereken” insan tiplemelerinin ana kahramanlar olarak işlendiği hepimizin malumudur. Eserler, bu ideal kahramanlar etrafında cereyan eder. Bu kahramanlar; güçlü, iyi ve dürüst olarak çizilirler. Masalların sonunda iyilerin kazandığı, kötülerin cezalandırıldığı hususu ise neredeyse genel bir hüküm mahiyetindedir. Burada, okuyucunun veya dinleyicinin önüne iyi örneklerin konulmasının arka planında, dolaylı yoldan insanı eğitmek ve daha olgun bir seviyeye  kavuşturmak arzusu yatar.

İnsanoğlu; hiç bir vakit bulunduğu  konumdan memnun kalmamış, hep daha fazlasını elde etme çabası içinde bulunmuştur. Bulduğundan daha iyisini ummaktan, daha çoğunu talep etmekten  asla vazgeçmemiştir. Bu talebin karşılanması amacıyla çeşit çeşit teoriler üretilmiş, kitaplar yazılmış, ihtilaller, savaşlar, keşifler hayat bulmuştur. Nice beyin ve beden gücü daha mesut bir dünyanın tesisi  konusunda emek ortaya koymuştur. Gök kubbenin altında ideal bir düzeni hakim kılma telaşı hep başat rol oynamıştır. Bu durum belki de itici güç olmuş; yeni yeni heveslerle uyanmaya, atılımlar yapmaya, harekete geçmeye teşvik etmiştir.

Ama bütün bu şuurlu çabalara rağmen şu dünya değirmeninde bir türlü huzura kavuşulamamış; yeryüzü bazen tabii yollarla gelen, bazen de insan eliyle üretilen felâketlerin, kahırların, acıların arenası olmaktan kurtulamamıştır.

“Her hakkat bir hayal ile başlar” sözü doğrudur. İnsanoğlu hep hayal etmiştir. Bazılarının muhayyile gücü fazla uzak mesafelerde dolaşmaz, mümkünün sınırlarını pek de zorlamazken; bazılarının hayal dünyası  zamanın ve mekânın çok ötelerine uzanabilmiştir.  Jules Verne; “Aya Seyahat” (1865) adlı romanını yazdığında belki de okuyanlar bunu olmayacak bir hayal diye düşünüp, dudak bükmüşlerdi. Aynı yazar “Deniz Altında Yirmi Bin Fersah”ı (1870) yayınladığında insanlık; bir gün denizaltıların, derin ve karanlık  sularda seyredeceğini  akıl etmekten çok uzaktaydı. Heronların, radara yakalanmayan uçakların çağdaşı olan bizler; neredeyse masallardaki tayy-i mekân ve tayy-i zaman sırlarına mazhar olmuş teknolojilerin hayatla buluştuğuna şahit oluyoruz.

İnsanoğlu, üzerinde daha emin, daha huzurlu ve daha müreffeh yaşayacağı bir dünya özlemiyle her zaman bir arayış hali içinde bulunmuştur. Bu arayış hali içinde olmak ilk çağlardan beri “ütopya” (=gerçekleştirilmesi imkânsız tasarı ve düşünce,  olmayacak yer ya da hiç bir yer) dediğimiz edebi, felsefi ve siyasi sayılabilecek  bir eser türünün ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Bu ütopyaların bir çoğunun aynı zamanda birer siyasetname olduğunu da ilave edelim. İyi bir dünya düzeninin, iyi bir yönetim şeklinden  ve iyi bir yöneticiden geçeceğine inanmış olunmalı ki; bu bağlamda fikirler üretilmiştir.

Eflatun “ Ya krallar filozof olmalı, ya da filozoflar kral” derken yöneticinin “bilge adam”, “hakim adam” olması gerektiğini söyler. Bu cümleyle; kendini aşmış, zaaflarını yenmiş, kendi iç düzenini kurabilmiş kimselerin ancak iyi bir dünya düzeni kurabileceği ifade edilmiştir. Parayı, mevkiyi, şöhreti ve iktidar hırsını yenmiş olan bu bilge kimseler; Doğu dünyasında  “insân-ı kâmil” Batı dünyasında ise “tam insan, bütüncül insan”olarak isimlendirilmiştir. Ancak bu vasıftaki kimselerin yönettiği bir ülkede sıkıntıların yok olmasa bile aza inebileceği fikri dile getirilmek istenmiştir.

Batı dünyasında Eflatun’un Devlet’i (M.Ö.4. yüzyıl), Thomas More’un Ütopya’sı (1516), Tomasso Campenalla’nın Güneş Ülkesi (1602), Francis Bacon’un Yeni Atlantis’i (1627) gibi eserler, bu tarzda yazılmış onlarca eserden sadece bir kaçıdır. Bu tip çalışmaların her biri ideal bir devlet tasarısıdır. Kendilerince dünyayı analiz etmişler, arızanın nerelerde olduğunu görmüşler, bunu telafi yolunda formüller ileri sürmüşlerdir. Bu eserlerin muhtevası, asırlar içinde birbirinden beslenerek mesafe alan fikir silsilelerinin seyrini takip etmek açısından da önemlidir.

Doğu dünyasında Farabi’nin Medinetü’l Fâzıla’sı (10. yüzyıl), Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i (1070), Nizamülmülk’ün; Siyasetname’si (11.yüzyıl), İbn-i Tufeyl’in, Hayy Bin Yakzan’ı (12. yüzyıl), İbn-i Haldun’un Mukaddime’si (14. yüzyıl) gibi eserler ideal bir dünya nizamını hayata geçirmenin şartları üzerinde akıl yürüten kalem mahsülleridir. Tespitler, teşhisler ve tahliller sunan bu siyasetnameler,  dünya genelinde etkili olmuşlardır.

XX. Yüzyıla gelinceye kadar kaleme alınan bütün ütopik tasavvurlar; insanlığın geleceğinden ümitvar ve iyimserdirler. Bu yüzyıldan itibaren ise anti-ütopyaların kaleme alındığını görürüz. Bu eserler; dünyanın çok daha kötüye doğru yol almakta olduğunu düşünen  kötümser bir anlayışla yazılmışlardır.

Aldous Leonard Huxley’in Yeni Dünya’sı (1932), George Orwell’in Hayvanlar Çiftliği (1945), yine aynı yazarın 1984’ü (1949), Robert Havemann’ın Yarın’ı (1979), Cengiz Aytmatov’un Kassandra Damgası (1997) kör bir karanlığın içinden seslenen ve dünyadan ümidini kesmiş bulunan anti- ütopya örnekleridir. Bu anti-ütopyalar yaşlı dünyanın  tıkanmışlık alâmetleri,  imdat çığlıklarıdır.

Evet, bütün zamanlarda ideal olanla realite çoğu zaman birbirini tutmamıştır. Belki de insanoğlunun trajedisi burada yatar. Bulunduğumuz durum ile bulunmak istediğimiz durum arasındaki mesafe açıldıkça ıstırabımız artar. Ama isteklerin elde edildiği noktada artık  tamam denildiği de, çoğu zaman görülmemiştir. Ulaşılan her hedef; tırmanılacak yeni basamaklar için atlama tahtası mesabesinde olmuştur. Ayrıca idealler çoğu zaman hep havada kalırken, realitenin sert ve acı yüzü, insanlığın gönlünü karartmıştır. Ama, yetişemesek de, çok uzak görünse de önümüze uzak ve yakın hedefler koymak, iyimser olmak; hem ferdi mutluluğumuz açısından, hem de insanlığın geleceği açısından önemlidir.

Hiç bir şartta hayattan ümidimizi kesmemek, en dar zamanlarda bile dünyaya tutunmak; belki de insan olmanın bir gereğidir. Her gecenin bir sabahı, her yokuşun bir inişi olduğuna inanmak bizleri maddi ve manevi anlamda  dirençli kılar. Bizim kültürümüzün en zor durumlarda  bile “her olanda bir hayır vardır” dedirterek yükü hafifleten;  hadiseleri kontrol edemediğimiz konumlarda ise olana teslim olmayı telkin eden zengin emniyet supapları vardır.

“İki kapılı bu handa” evvel emirde üzerimize düşen; yaptığımız iş her ne ise onu en iyi şekilde yapmaya çalışmak olmalıdır.

 

Belkıs Altuniş Gürsoy

📆 16 Mayıs 2011 Pazartesi 16:25   ·   💬 2 yorum   ·   ⎙ Yazdır

“ÜTOPYALARIN ARDINDAN” için 2 yanıt

  1. ysf dedi ki:

    yüreğinize gönlünüze sağlık hocam. ne güzel tesbitler ve ne güzel dilekler. saygılarımla. umarım gelecek günler bizlerin de katkılarıyla daha güzel olur..

  2. Mehmet dedi ki:

    Hocam ellerinize sağlık.. Erzurumun sizin gibi bir evlat yetiştirmiş olması çok gurur verici..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR