Referandumla birlikte, Anayasa’daki geçici 15. madde artık hükmünü yitirdi ya, macun da tüpten çıkmış oldu bir kere…
Kaç günden beri izliyoruz, aralarında Erzurum’un da olduğu birçok ilde, kendilerini “darbe mağduru” olarak gören kişiler adliyelere koşuyor:
“Şikayetçiyiz; darbeciler yargılansın”
Haklılar…öyle ya, demokratik hiçbir toplumda, geçmiş yıllarda yapılmış olsa bile, darbe mazur görülemez ve darbeciler Anayasa’dan aldıkları dokunulmazlık zırhıyla dolaşıp duramaz.
Yunanistan dahi cuntacı albayları yargılayıp hapse atalı yıllar oldu.
Unutmayalım ki, darbeci generallerini ilk yargılayacak ülke Türkiye olmayacak.
Bizden çok önce Şili, darbeci General Augusto Pinochet’i, bundan önce de, Arjantin kendi darbecisi diktatör General Jorge Videla’yı hem de çok ileri yaşlarda ve hasta olmalarına rağmen yargılayıp, mahkûm etti.
Maksat; yaşı 90’ı aşmış olan hasta birini hapse tıkmak değildi. Maksat; hem bir durum tespiti yapmaktı, hem de darbe yapanların er ya da geç yargıya hesap vereceklerini herkese göstermekti.
Sadece Yunanistan, Arjantin ve Şili’de değil… Başka ülkelerde de, demokrasinin yerleşmesi ve darbe geleneğinin bütünüyle silinip gitmesi için, darbecilerden hesap soruldu.
Hayli geç kalınmış olmasına rağmen, şimdi de sıra bizde…
Yaşı ve konumları ne olursa olsun, demokrasinin yarınları adına darbeciler hâkim karşısına çıkarılmalıdır.
Ama bu yapılırken, vaktiyle o darbecilerin kurdukları uyduruk mahkemeleri çağrıştıracak türden emir-komuta ile çalışacak mahkemeler olmamalı.
Darbecilerin yargılanacakları bu mahkemelerin üzerine bir gölge düşerse şayet, bu süreçten en büyük zararı, hukuk ve demokrasi görür.
Başta siyasi irade olmak üzere, toplumun her kesimi serinkanlı ve adil olmalı ki, dışarıdan bakıldığında, kimse “yargısız infaz” yahut da “linç operasyonu” yakıştırması yapamasın.
On binlerce hayatı karartmış olsalar bile, adil yargılanma en zalim darbecilerin de anayasal haklarıdır.
Bizde; “darbe” denilince akla hemen 12 Eylül, “darbeci” denildiğinde de Kenan Evren gelmektedir. Yaşı ilerlemiş olanlar için de, 27 Mayıs ve sonrası hep hicran yarası olarak öylece kanayıp durmaktadır.
71 muhtırası ve 28 Şubat ise ayrı bir sayfa, görülmesi gereken başka bir hesap…
Anlaşılan ilk hesaplaşma 12 Eylül’le yapılacak. Yani Kenan Evren’le…
Fakat en az 12 Eylül kadar önemli olan 28 Şubat süreci de, en kısa zamanda kendisini yargı karşısında bulmalı ki, mahşeri vicdan tatmin olabilsin.
Misal; dönemin bayan içişleri bakanına, “Seni Kızılay’da kazığa oturturum” diyebilen, 28 Şubat’ın kudretli darbecisi, o sözün hesabını vermeli.
Öyle ya…
Kenan Evren darbeci de, Çevik Bir mi darbe karşıtıydı?
İlki, silah zoru ve Amerika’nın icazetiyle ülke yönetimine el koymuştu; ikincisi de çağın gereği olan post modern bir darbeyle hayatı kâbusa çevirmişti.
Sonuçta her ikisi de demokrasi adına utanç vericiydi ve hukuk önünde suçtu.
Hazır darbecilerden hesap sorulacak ya, aslında bir de şu darbe kuyrukçuları sivillerden de hesap sorulsa hiç de fena olmaz hani…
28 Şubat post modern darbe süresince, paşaların apoletlerini yalayıp yutan, postalları öpen, darbecilere şirin gözükme uğruna, her türlü mukaddesatını hiçe sayan, eyyamcı hacıyatmazlar vardı.
Seçilmiş Başbakan’a hakaret etti diye, Erzurum’da avuçlarının içi patlayıncaya kadar Osman Paşa’yı alkışlayanlar, darbe olur olmaz belediye başkanının koltuğuna oturmayı planlayanlar, devletten yağlı bir kemik kapabilmek için en yakın arkadaşlarını “mürteci” diye ihbar edenler ve konjöktüre uyarak brifinglere katılıp generalleri ayakta alkışlayanlar…
O dalkavukların bir kısmı bugün demokrasi havarisi kesilmiş durumdalar…
Bu ülke şayet gerçek anlamda, kirli ve yasadışı olan her şeyle hesaplaşmak ve gelecek için tertemiz bir sayfa açmak istiyorsa; fiilen darbe yapanlarla olduğu kadar, onlara kuyrukçuluk eden ve onların suç ortağı olan sözde sivillerle de yüzleşmelidir.
Arşivler duruyor işte.
Açılsın bakalım ki, geçmişte kimler kimlerin hakkında yalan ve iftiralar dolu ihbar dilekçeleri vermiş.
Herkes görsün…
Darbe yapanlar, darbeye teşebbüs edenler hukuk önünde hesap verirken onların değirmenlerine su taşıyan, onlara yaranmak adına, görevini kötüye kullanan siviller de hiç olmazsa toplum tarafından bilinsin…
Çünkü onların içinde öyleleri var ki, sanırsınız ömrü demokrasi mücadelesiyle geçmiş!
Hırsızlık suçtur. Aynı şekilde bilerek hırsızlık malı satın almak da suçtur.
Bir de şunu istiyorum:
Darbe yapanlar yargılanacak tamam; peki o darbe yapıldığında binlerce insan işkence gördü, hapislerde çürüdü, aileler parçalandı ve yuvalar yıkıldı. Bütün bunları tepedeki generaller tek başlarına yapmadılar ki…
Misal; karakolda işkenceci polisler, amirler, müdürler vardı.
Kışlada işkenceci astsubay, teğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbay ve albaylar vardı.
Üstelik o günlerde teğmen veya komiser olan o işkenceciler bugün hâlâ görev başındalar ve unvanları en az albaydır, ya da müdürdür.
Yani onların yaptıkları yanlarına kâr mı kalacak?
Veya bir dönemin bütün günahı, 93 yaşına gelmiş olan bir kişiden mi sorulacak?
O kişilerin kimler olduğu belli…
Madem ki, yargılamaktan kasıt, bir hasar tespiti yapmak ve bu ülkede geçmişte de olsa insan onuruyla oynamanın suç olduğunu göstermektir. Aynı şekilde o günün işkenceci komiseri de, yüzbaşısı da aynı Sırat’tan geçsin…
Diyelim ki, on kişi banka soydu ama soygunculardan sadece biri yakalandı. Mahkeme, diğer dokuz kişinin cezasını da o bir kişiye vermiyorsa, müşterek ve sistematik biçimde işkence yapanlardan sadece biri, ya da ikisi niye bütün cezayı çeksin ki?
Hoş mahkeme-i kübrada herkes yaptığının hesabını nasılsa vermesine verecek de, bir de dünya gözüyle görsek olmaz mı?
Ben temizlikten bunu anlarım…
Diğeri sadece el ve yüzü yıkamak olur ki, onun da vücuda çok büyük yararı olmaz.
MEHMET ŞENER
Bir yanıt yazın