Siz, hiç kötü haber aldınız mı?
Hep kötü haber veren bizleriz.
Hep kınanırız.
Ya da, haberi vermediğimiz için eleştiriliriz.
Gazeteciliğe başladığımın ilk yıllardı.
Öz be öz eniştemin, yani ablamın eşinin, yeğenlerimin babasının ölüm haberini yazdığımı bileniz var mı?
Sizlere soruyorum…
Siz hiç yaşamın kıyısında yürüdünüz mü?
Bağrınıza taş basıp acınızı gözlerinizden bile sakladınız mı?
Canınızdan can kopardıkların da, metin olmayı başarabildiniz mi?
Kelimeler boğazınızda düğümlenip kaldı mı hiç?
İçinizde fırtınalar koparken sukut isyanlarda boğuldunuz mu?
Hayatının baharında açmadan solan gonca gülleriniz olabileceğini düşündünüz mü?
Yeğen acısı nedir bilirmisiniz?
Sizin içinizde tarifi olmayan bir ateş yanıyor mu?
Her geçen saat kor olup yakıyor mu sizi?
Yüreğinizden kan damlıyor mu hiç?
Ya da, gözyaşlarınız.
Ateş, düştüğü yeri yakar derler ya.
Sizin hiç içinize ateş düştü mü?
İçine ateş düşmeyen bilmez.
O ateşle yanmayan hiç anlamaz.
Günü ve saati geldiğinde, öyle bir ateş düşüyor ki insanın içine.
Anlatılmaz ve tarif edilmez.
Sadece sen ağlarsın, onu da kimse fark etmez.
Allah herkesin yar ve yardımcısı olsun…
Tüm derman arayanların ve umutlu bir haber bekleyenlerin de…
Recep Kapucu
Bir yanıt yazın