Obezite, bir sağlık sorunu…
Başka bir ifadeyle, abur-cubur beslenmenin doğal bir sonucu…
Hastalık, Amerika ve Avrupa kıtası başta olmak üzere, gelişmiş ülkelerde hayatı kâbusa dönüştüren toplumsal bir sorun.
Misal; Afrika’da “obezite hastalığı” gibi, toplumu kuşatan bir sorun yok.
Bilakis orada da açlık var!
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler bu girdabın pençesinde…Değil mi ki, Türkiye de artık gelişmesini tamamlamak olan bir ülkedir, şu halde obezite artık bizim de ortak bir meselemizdir.
Nitekim resmi rakamlar da buna işaret ediyor:
Toplumun yüzde 32’sinde obezite sorunu var!
Devlet önce sorunu tespit etti, şimdi de bu sorunu alt edebilmenin çarelerini arıyor.
Mücadelenin birçok yolu var.
Lâkin kesin çözüm; düzgün ve düzenli beslenme, abur cubur yiyeceklerden uzak durmak.
Bunun için de ilk iş ailede başlıyor. Anne-babalar, çocuklarının obez olmasını istemiyorsa, şu hazır yiyeceklerden ve bağımlılık sağlayan alkolsüz içeceklerden onları uzak tutmak zorunda.
İş bununla da bitmiyor. Belki de asıl mücadele, o çocukların eğitim gördükleri okullarda verilmelidir. Yoksa ölüm riski taşıyan aşırı kilo, en yakınlarımızı tehdit etmeye devam edecek.
Hükümet, günün birinde Türk halkının da tıpkı Amerika’da olduğu gibi obez olmaması için çeşitli önlemlere başvuruyor.
Nerden nereye…
Çünkü dediğimiz gibi obezite bir hastalık. Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, son yıllarda obeziteye karşı açtığı “savaş”ı biliyoruz. Bakan Akdağ, sağlık kuruluşlarında bu noktada yapılan hizmetlerin dışında, bizzat kendisi obezite ile birebir mücadele veriyor.
Bakan Bey dün de, aslında espri olsun diye yeni bir yol önerdi:
“Obezlere şişko diyelim!”
Biliyorsunuz, toplumda zaten böyle bir tanım veya tarif vardır.
Misal; okulda hangimiz kilolu arkadaşımız için “şişko patates” demedik ki?
Bizim toplumda kilolunun adı, “şişko patates”tir.
Recep Akdağ Erzurumlu ve de Erzurum kültüründen beslenen bir insandır. Dolayısıyla, Bakan Bey’i besleyen kültür kodları, O’nun kilolara “şişko” demesini öngörüyor.
Fakat bazı kilolu insanlarımız, gerçeğin böyle olmasına karşın “şişko” yakıştırmasına bozulabilirler.
Tamam da, “Şişko değil misiniz?” diye sorsanız, “Evet öyle ama yine de tanımlanmak hoş değil” diyebilirler.
Recep Akdağ, lafı evirip çevirmeden konuşan bir politikacı; daha doğrusu bir bilim insanı…
Haydi kendimizi zorlayalım ve bu aşırı kilolu insanımız için daha zarif bir tabir bulalım.
-Balık etli mi?
-Etine dolgun mu?
-Biraz göbek yapmış mı?
Nedir, koyacağımız isim; haydi siz söyleyin…
Çocuk on yaşında, ama 65 kilo geliyor.
Ya da hanımefendi henüz 33 yaşında, ama 87 kilo çekiyor.
Şöyle mi denilmeli:
“Hanımefendi çok güzelsiniz ama sanki birkaç kilo fazlanız var”
Etmeyin eylemeyin… Bakan Akdağ haklı…
Hoş adamcağız espri olsun diye “şişko” deyin, dedi ama vakıa o ki gerçek de bu…
Obez olduktan sonrası sağlık sorunu, fakat obeziteye giden yol sizin veya bizim elimizde…
Bilim adamları bangır bangır bağırıp duruyor:
“Şu şekilde beslenirseniz, obez olmanız kaçınılmaz bir sondur”
Bu uyarılara rağmen, 24 saat yiyeceksiniz sonra da “bu fazla kilolardan nasıl kurtulabilirim?” diyerek çare arayacaksınız.
Olmaz…
Makul ölçülerde yer içerseniz ve sağlıklı beslenirseniz obez olmazsınız.
Çevremizden çok duyarız:
“Efendim su içsem kilo alıyorum”
Hayır…
Kimse salt su içtiği için kilo olmaz. O sadece kendimizi kandırmak için uydurduğumuz bir mazerettir.
İslâm ölçüyü koymuş:
Az ve öz yemek!
Yani aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yememek.
Çevremizde görüyoruz.
Yakışıklı bir delikanlı ama duba gibi…
Son derece güzel bir bayan ama fazla kiloları “ben buradayım” diyor!
Batılılar adına obezite demiş; bizler de Batı hayranıyız ya o tanımla bakıyoruz meseleye ve adını bile “obezite ile mücadele” diye koyuyoruz.
Oysa uzağa gitmeye gerek yok; bu düpedüz bir şişkoluktur ve şişko olmak da insan hayatı için hiç de makbul bir şey değildir.
Merdiven çıkamazsınız, koşamazsınız, top oynayamazsınız…
Yüzünüz ne kadar güzel olursa olsun, oranızdan buranızdan yağlar fışkırıyorsa kimse sizi cazip bulmaz; ister kadın, isterse erkek olun……
Resmi rakamlar, Türkiye’nin kalkınmada Avrupa birincisi, dünya üçüncüsü olduğunu gösteriyor.
Yani artık Türkiye de obezitenin pençesine düşmüş insanların sayısının hızla artacağı bir ülke yolunda…
Kalkınalım, gelişelim eyvallah!
Ama mecbur muyuz obez olmaya?
Yani Amerika’yı taklitte böylesine acar olmamalıyız.
Recep Akdağ, şişko biri olmadığı için ve de görevi gereği şişkoluğun bir sorun olduğunu bildiği için müthiş bir mücadele veriyor.
Sloganı da şu:
“Aşırı kilosu olanlara şişko deyin”
(Bizim Orkun bu kapsama girmiyor; O, sanki balıketli gibi! Hatta Onur da sanki kilo almaya başladı. Levent ise şimdilik sınırda!)
İlkokul çağında bir arkadaşımız için “şişko patates” demek kolay da, bu yaşlarda balinalara dönmüş bir yakınımıza nasıl “şişko” diyeceğiz?
Ben bu noktada Bakan Bey’den farklı düşünüyorum.
“Balıketli” demek sanki şimdilik daha zararsız gibi duruyor.
Buna rağmen “şişko” da hiç fena değil.
Hele hele de, “şişko patates”
Erzurumlu olmak böyle bir şey işte…
Eğilmeden, bükülmeden konuşmak…
Ama siz siz olun yine de karınıza “şişko patates” demeyin.
İllâ da bir şey diyecekseniz, “Sanki bugünlerde biraz kilo mu aldın ne” gibi, zevahiri kurtaran bir şeyler söyleyin.
Çünkü sizin Recep Akdağ gibi dokunulmazlığınız yok!
Herkes aynı tepkiyi vermeyebilir.
Bizim Orkun şakayı kaldırıyor, ama mümkün ki beyiniz veya hanımınız Orkun kadar şaka sever olmayabilir.
Aynanın karşısına geçin veya beş ay önce aldığınız pantolonu giymeye çalışın…
Sonra kendi kendinize sorun:
“Şişko muyum, obez mi?”
Ben onu bunu bilmem; bugün Türkiye’nin Sağlık Bakanı obeziteye karşı savaş açacak bir durumdaysa, ben anlarım ki Türkiye artık kalkınmakta değil, kalkınmış bir ülkedir!
Aman boş verin bilmem kaç milyon insanın yoksulluk sınırı altında bir gelire sahip olmasını!
Siz obez misiniz değil misiniz ona bakın.
Zenginliğin işareti bu çünkü!
Bakmayın siz Bakan Bey’in espri olsun diye “şişko” demesine… Esasında O da bu durumdan gizli gizli bir haz alıyor:
“Benim ülkem kalkınıyor” diye!
Mehmet Şener
Bir yanıt yazın