MENÜ ☰
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » Hınıs baskını ve destansı gelişmeleri
Öztürk Akkök
Hınıs baskını ve destansı gelişmeleri


Erzurum, çevresi ateş çemberi ile sarılı bir şehir.

Özellikle terör konusunda, çok rahat ve huzurlu bir bölgede olduğumuz söylenemez.

Her ne kadar Güneydoğu’ya oranla daha rahat olsak da, sonuçta biz de “terör bölgesi” içinde yer alan bir kentte, belli tehlikelerle koyun koyuna yaşıyoruz.

***

Bu nedenledir ki, bölücü hainler, hiç olmadık zamanda, hiç olmadık yerde mazlum ve masum insanların karşısına dikiliyor, yakıyor, yıkıyor, ocaktır söndürüyorlar.

Bugüne kadar kurulan kahpe tuzaklarda, çıkan çatışmalarda hayatını kaybeden vatan evlatlarının sayısı kim bilir kaç bini buldu, kaç bin fidanın dalı kırıldı, kolu, bacağı koptu?

***

Terörün giderek azdığı, teröristlerin daha çok polis noktalarını hedef almaya başladığı bir dönemde açık söylemek gerekirse, Erzurum’a yönelik bir hain saldırıyı biçok insan gibi ben de bekliyor, doğal olarak da korkuyordum.

***

“Niye?” derseniz, sebebi belli.

Erzurum, girilememiş, eylem yapılamamış “en önemli” merkez.

Bu nedenle kan içicilerin hedefinde.

Öteden beri hem de.

***

Şehrin yapısı biliniyor…

Erzurum insanının devletine, bayrağına ve ezanına bağlılığı da ortada.

Tarihinde haine arka çıkmamış, kol kanat germemiş, destek vermemiş, aksine “vatan” demiş, “millet” demiş, “bayrak” demiş ve “yaşasın ülkem”, “yaşasın milletim”, “yaşasın devletim” diye haykırmış…

Eline geçirdiği silahın namlusunu hep haine ve kahpe düşmana yöneltmiş bir şehir hedef olmayacak, ele geçirilmek istenmeyecek de acaba neresi hedef alınacak?

***

Bugüne kadar bölücü hiçbir güce ve zihniyete geçit vermemeye çalışan Erzurum’da, hatırlarsanız Tunceli’deki gibi yürek parçalatan, “eyvah” deyip, diz dövürten bir saldırı olmasa da, benzeri bir girişime Hınıs’ta geçtiğimiz çarşamba akşamı tanıklık ettik.

Hatırlayın!

Güvenlik güçleri tarafından 7 kişi oldukları tespit edilen bir grup terörist, Varto tarafından gelerek ilçeye sızmış ve otomatik silahlarla, el bombaları atarak polis merkezine baskın düzenlemişlerdi.

Bereket sonuç alamadılar.

Polisin direnci karşısında neye uğradıklarını şaşıran hainler, gerisin geriye, geldikleri yöne doğru kaçmak zorunda kaldı, karanlığa dalarak izlerini kaybettirdiler.

***

Tunceli’dekine benzer bir taktikle ve “beklenmedik anda, ansızın” baskın yapıp, İlçe Polis Merkezi’ni kana boyamayı planlayan teröristler amaçlarına ulaşamadıysa, bunda hiç şüphesiz hainlerden önce davranarak onlara ateş eden polisin attığı “ilk kurşun” büyük etki yapmıştır.

***

Aslen Ordulu olan ve Varto yakınlarındaki vadide arıcılık yapan bir vatandaşın kafasına namluyu dayayarak gasp ettikleri, kullanmasını bilmediklerinden dolayı da sahibine sürdürdükleri 52 plakalı araca doluşarak Hınıs’a gelen hainlerin maazallah katliam yaptıklarını bir düşünün!

Kim bilir belki bugün, Yavi benzeri büyük bir acıyı hep birlikte yaşıyor olabilirdik.

Kan akmadı, can yitmedi, ağıt yakılmadı.

Buna şükür, binlerce şükür hem de.

***

Kurulan kahpe tuzak sonrasında uygulanmak istenilen hain plan, niye teröristlerin düşündüğü gibi gerçekleşmemiş dersiniz?

Söyleyeyim…

Merkezde nöbet tutan ve tetikte bekleyen polisin açtığı ilk ateş ve sonrasında arkadaşlarını uyarması, polislerin değil de, teröristlerin paniğe kapılmalarına ve bir süre sonra da çirkin emellerine ulaşamadan geldikleri araca doluşup, kaçmalarına neden oluyor.

***

Keşke aracın sahibi, teröristlerin eylemi sırasında kaçabilseymiş.

Garibim bi ara kaçmayı düşünmüş, ama başına diktikleri terörist yüzünden kaçamamış.

Hani bi kaçsa, hainler araçsız, iyot gibi ortada kalacak ki…

Yakalanmaları veya ölü ele geçirilmeleri mümkün hale gelecek.

Ama olmayınca olmuyor işte!

***

Bir açıdan bakarsanız, böylesine alçakça bir saldırı Erzurum adına hiç de iyi olmamıştır.

Okulların açılması için hazırlıklarının yapıldığı, öğretmen atamalarının gerçekleştiği, iç turizmde ciddi hareketliliğin yaşandığı, özellikle kış turizminden beklentilerin giderek arttığı bir dönemde Erzurum isminin terörle ve saldırıyla anılması, bir “olumsuz puan” olarak şehrin hanesine yazılmış, dolayısıyla bu saldırı biçok insana, “Eyvah, sonunda hainler Erzurum’a kadar geldiler” dedirtmiştir.

***

Doğrudur…

Bölücü hainler, tıpkı İngiliz donanmasının Çanakkale sırtlarına dayanması ve hedefe mermi yağdırması misali, Erzurum sırtlarına kadar gelmeyi başarmış ve ellerindeki silahlarla “ölüm kusmayı” denemişlerdir.

Ancak karşılarında tetikte bekleyen ve kendilerine teslim edilen bir ilçeyi, yani “kutsal emaneti” savunma kararlılığı içinde olan polisi görünce, çareyi iki yaralıyla birlikte kaçmakta bulan hainlerin amacına ulaşamadan “tu gerime” demesini de, bilançonun kazanç hanesine “artı puan” şeklinde eklemek, “hakkı hak sahibine teslim etme inceliği” olur ki…

O inceliği hem bir vatandaş ve hem de bir gazeteci olarak göstermeye çalışıyor, bu arada güvenlik güçlerimizi kutlamayı da ihmal etmiyorum.

***

Diyorum ki, “hazan mevsimi”ni yaşadığımız şu günlerde, en azından “hazan yaşanmamış”, yani Çanakkale gibi Erzurum’da geçilememiş, teröristlere zayiat verdirilmese de, zayiat verilmemiş, dolayısıyla bölücülerin şakşakçı ve yaltakçılarına “ohh” dedirtilmemiştir.

Bu, önemli bir iştir, başarıdır, öyle küçümsenecek bir olay da değildir.

***

Herkesin evine çekildiği ve ayaklarını uzatıp keyfine baktığı saatlerde, böylesi bir rahatı yaşamamız adına haine göğsünü siper eden kahramanları elbet takdir etmek gerekir.

Sadece Hınıs’takileri de değil, hepsini, askerini, jandarmasını ve hatta öğretmeni, amiri, memuru ile ülkenin en hassas noktalarında görev yapan tüm insanlarımızı…

Rabbim korusun.

***

Derim ki, kimi görürseniz…

İster asker olsun, ister polis ve hatta en ücra köyde cehaletle savaşan öğretmen…

Koruyun ve kollayın onları, sevin, bağrınıza basın, bir gül gibi koklayın hepsini.

Bilin ki, böylesi bir sevgiye ve desteğe ihtiyacı var güzel insanların.

Hınıs yolunda yalınkılıç bir vali

Bakın, böylesi bir düşünceden hareketle Erzurum Valisi sayın Sebahattin Öztürk çıkıyor yola.

Hain saldırının ertesi gününde…

Tek başına…

Bi makam şoförü var yanında, bir de protokol memuru.

***

Bir sorum olacak bu noktada:

“Vali Öztürk’ün İstanbul’u fethi sırasında atını Haliç’in serin sularına süren Fatih misali, şoförüne, ‘Sür, Hınıs’a gidiyoruz’ deyip, ani bir kararlılıkla yola koyulması…”

Nasıl yorumlanmalı?

***

Yanına ne bir koruma, ne eskort veya zırhlı araç almaksızın, makam aracındaki Türk Bayrağı forsunu dalgalandırarak yola çıkan sayın Öztürk’ün “ben geliyorum, hem de tek başıma” deyişi, Hınıs’ta yaşanılanları yakından görmek istemenin yanında, “teröre ve teröriste karşı bir meydan okuma” olarak da düşünülebilir mi?

Evet, sayın Vali’nin yaptığı bir meydan okumadır.

Bunu ben böyle gördüm ve böyle yorumladım, sizi bilmem.

***

Biliyor musunuz, o gün, yani perşembe sabahında başka güzellikler de yaşanmış Hınıs yolunda.

Mesela…

Erzurum Valisi’nin makam aracını “tek başına” yolda gören araç sürücülerinin, selektör yapıp selam vermesi, etkilemiş herkesi.

Vatandaş en sıkıntılı anında “devleti” yanında görüyor olmanın huzuruyla selektör yaparak verdiği selamı, aynı yöntemle karşılık bulmuş…

Türk Bayrağı forsunun arasından süzülen ve “meraklanmayın, biz buradayız, devlet yanınızda” anlamı taşıyan farların ışıkları, karşıdaki insanın gözüne güç, takat ve moral olarak yansımış.

***

Bunun bir başka adı ve anlamı da olmalı!

“Nedir o ad ve anlam” derseniz…

Derim ki, “Vatandaş ile devlet arasında sağlanan karşılıklı iletişim ve etkileşim.”

Ya da o an kurulan duygusal bir bağın çaktığı şimşek.

Başka nasıl tarif edilebilir ki?

Hani gidip karşınızdakine sarılsa ve öpseniz, belki bu doğal hazzı alamazsınız.

Ama bazen bi selektör yetiyor işte.

***

Sayın Vali kusura bakmasın!

Gösterdiği cesaret başlı başına bir risk.

Gerçi bu risk, bi şekliyle göze alınmalıydı.

İhtimalen Vali Bey’de o riski göze alarak yola çıkmış, Hınıs’a gitmiş, giderken kendisine selam veren herkese “Endişelenmeyin, meraklanmayın, korkmayın devlet burada” mesajı vermiş…

Polis merkezindeki görevlileri de gözlerinden öperek kutlamış.

Devletin valisine de bu yakışırdı.

Ne diyeyim…

“Teşekkürler Vali Bey, alkış tutuyorum davranışınıza.”

***

Şimdi belki “Ne var bunda efendim, olayı büyütmenin, sansasyonel hale getirmenin alemi yok” diyenler olabilir.

Böyle düşünenlere pek de hak vermem doğrusu.

Bakın Hınıs orada, mesafe deyinki 200 kilometre, ya da en çok 2 saatlik uzaklık.

“Haydi kalkın gidin Hınıs’a” desem, bakayım, gidebilir misiniz?

Biliyorum ki yemez, tırsarız billahi.

***

Oysa gitmek gerek.

İlk mektepte öğrendiğimiz, “Gitmesek de, gelmesek de o köy bizim köyümüzdür” şarkısının körpe dimağları zehirleyen ne büyük bir safsata olduğunu yeni kavramaya başladık ama…

Neredeyse iş işten geçmek üzere.

Gitmek gerekmiş…

Yeni öğreniyoruz bu gerçeği!

Her neyse, konuyu dağıtmayayım.

Eli titrek, yüreği ürkek, güya erkek!

Yapılanı, yani “atılan cesur adımı” iyi analiz etmek lazım.

Şehrin Valisi, ya da “Başkomutan’ın ileri uç beyi”, yanına onlarca polis, zırhlı araçlar, uzaktan nişancılar ve yakın korumalarını alarak da Hınıs’a çıkartma yapabilirdi.

Böyle ziyaretler ve denetlemeler yapan eli titrek, yüreği ürkek güya erkek’leri yok mu bu ülkenin!

Var tabi, yığınla hem de.

***

O zaman sorayım izninizle:

“Böyle bir gövde gösterisinin(!) kıymeti harbiyesi olur muydu?”

Yani beklenilen etki görülür müydü acaba?

Sanmam.

Ne yoldan geçen araç sürücüsü size “merhaba” der, selektör yapar, ne de bir köylü el sallardı?

***

Böyle olmamış ama.

Tek başına yola çıkış bir risk elbet.

Fakat devlet adına da bir efe’leniş aynı zamanda.

Tıpkı barbaşında mendil sallayan yiğidin dik ve vakur duruşu gibi…

“Ben burdayım, devlet burada” dercesine.

Korkmadan… Yiğitçe… Cesurca…

***

Yapılan, cennet mekan Akif’in “korkma” telkinine cevap türünde bir çıkış gibi de düşünülebilir…

Sesin en kararlı ve bir o kadar da gür şekliyle hem de:

“Korkmuyoruz billahi” denmiş…

Budur doğru olanı.

E korkan da namerttir sonuçta.

***

Diyorum ki;

Bar tutan dadaşı, zeybek oynayan efe’si, horon tepen uşakları ve halay çeken keko’su varsa ülkenin, ki biliyoruz var ve hem de milyonlarca.

Söyler misiniz, daha niye korkayım!

O büyük koronun “Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti Devleti” diye haykırdığı cennet vatanda, devletin valisi kararlılığını gösterip yalınkılıç yola çıkıyor ve her şeye rağmen “ben ayaktayım” diyebilen Mehmet’im, ordum, askerim yanıbaşımda duruyor…

Polisim, ay-yıldızlı bayrağım özgürce dalgalansın diye siper ediyorsa göğsünü kahpenin kurşununa…

Daha ne diye ürkeyim ben ve ne diye korkayım!

Ayıp olmaz mı?

Öztürk Akkök

📆 12 Eylül 2011 Pazartesi 15:24   ·   💬 0 yorum   ·   ⎙ Yazdır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR