MENÜ ☰
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » İz Bırakanlar 4
Belkıs Altuniş Gürsoy
Belkıs Altuniş Gürsoy
Tüm yazıları için tıklayınız.
İz Bırakanlar 4


Erzurumlu Mehmet Arif

Mehmet Ârif Bey, 29 Mart 1845 tarihinde Erzurum’da doğar. Babası Erzurum kale topçu miralayı Hacı Ömer Bey’dir. Mehmet Ârif eğitim hayatını 1862 yılına kadar devam ettirerek camiden icazet alır. Arapça, Farsça, coğrafya ve hesap okur. İslam felsefesi ve ahlak ilmiyle meşgul olur. 1862 yılında Erzurum’da Dördüncü Ordu’da Tahrirat Meclisi Odası’nda zabıt kâtibi olarak çalışmaya başlar. 1863’te Erzurum Tahrirat Odası’na geçer. 1865-1866’da Erzurum Vilayeti Meclis-i Temyiz-i Hukuk Başkâtibi, 1867’de Dava Meclisi Başkâtibi, 1870’de Temyiz Divanı Mahkemesi Başkâtibi olur.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı için hazırlık yapılırken mahkeme reisi Nafiz Paşa’yla birlikte, medrese öğrencilerinden oluşan gönüllü iki tabur askerin teşkiline yardımcı olur. Milliye Taburu’nda sağ kolağası olarak görev alır.

1877 Yılının nisan ayında Osmanlı- Rus savaşında Anadolu Ordusu kumandanı Müşir Ahmet Muhtar Paşa’nın Mühimme Başkâtipliği’ne atanır. 1878 de aynı paşayla Çekmece ve Çatalcada görev alır. Bir süre sonra Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi Zabıt Kitâbeti’ne tayin edilir. Ağustos 1878 de, Gazi Ahmet Muhtar Paşa ile beraber isyan bastırmak için Girit’e giden heyetin Tahrir İşleri Başkâtipliği’yle görevlendirilir. Halepa sözleşmesinden sonra aynı yılın aralık ayında İstanbul’a döner. 1879 Yılı başlarında Osmanlı ve Yunan  delegelerinden meydana gelen Hudud Tashihi Komisyonu’na birinci delege olarak atanan Muhtar Paşa ile birlikte Preveze’ye gider. Akabinde Zabıt Kitâbeti’ndeki görevine geri döner. Aynı yıl mahkeme mümeyyizliğine tayin edilir. 1881 de İstanbul Asliye Mahkemesi Birinci Hukuk Dairesi üyeliğine getirilir. 1883’te İstanbul İstinaf Mahkemesi üyeliğiyle, arkasından Kastamonu Vilayeti Adliye Müfettişliği’yle görevlendirilir. Ocak 1886 ta Mısır fevkalade komiserliğine tayin edilen Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın başkâtibi olarak Mısır’a gider. 1870 de üçüncü, 1877 de ikinci dereceden mütemayiz sınıfı rütbeleri verilir. Ve dördüncü rütbeden Osmanî nişanı ile taltif edilir. 1884-85 senesinde ûlâ sânisi (birinci sınıfın üst rütbesi rütbe-i ûlâ) ve eylül 1888 de rütbe-i ûlâ sınıfı evveline terfi eder. 1891 de ikinci rütbeden Mecidî nişanı alır. Mehmet Ârif 1893’de Avrupa’ya gider.

1894 senesinde Mısır’da hastalanır. 14 temmuz 1897 de İstanbul Heybeliada’da mide kanserinden vefat eder. Merkezefendi kabristanına defnedilir.

Merhum Mehmet Ârif’in elimizde iki eseri bulunmaktadır. Her iki eser de önce eski harflerle Mısır’da basılır. Sonraları  bu eserlerin çeşitli baskıları yapılmıştır.

Binbir Hadis-i Şerif Şerhi  (1001 hadis adıyla da neşredilmiştir.) (İlk baskı Kahire 1902) Bu eser sadece hadisleri toplamakla kalmaz. Bazı hadisleri yorumlarken aktüel, siyasi ve felsefi meselelere de yer verir. İnsanı manevi anlamda kalkındırmayı hedefleyen bir üslupla kaleme alınmıştır.

 

Başımıza Gelenler (İlk baskı, Kahire 1903) Bu eser,  Mehmet Ârif’in  93 Harbi de denilen Osmanlı-Rus harbi ile ilgili hatıralarını ihtiva eder. O, 1877-1878 Osmanlı-Rus harbine  Ahmet Muhtar Paşa’nın yanında kâtip olarak katılır. Bu savaşta sözü edilen mekân Anadolu cephesinde savaş hattının merkezi bulunan  Kars ve Erzurum taraflarıdır. Mehmet Ârif, dikkatli bir gözlemci sıfatıyla hem kendi yaşadıklarını, hem de savaşın seyrini derin analizlerle ve çok yönlü bakış açılarıyla birlikte  anlatır. Bu eser, bir hatıra kitabı, bir günlük olmanın yanı sıra siyasi, askeri, sosyal, psikolojik boyutları olan, eleştiriler, mukayeseler ve yorumlarla örülen muhakemeli bir tarih kitabıdır. Sadece o günleri birinci elden anlatmakla kalmaz, yaşadığımız zamanda da geçerli olacak birçok bahsi ihtiva eder.

Biz bu yazımızı, kâmil bir insan hüviyetiyle yaşamış bir insan olan merhum Mehmet Ârif’in Başımıza Gelenler adlı kitabında geçen âyet ve hadislerle, eskilerin kelamı kibar (atasözü hükmüne geçmiş hikmetli, meşhur söz) dedikleri   özlü sözlerden seçtiğimiz bir demetle bitirmeyi uygun bulduk :

  • Allah mülkünü dilediğine verir.
  • İçinizden sabırlı yüz kişi olsa, iki yüz kişiye galip gelir.
  • Allah sabredenlerle beraberdir
  • Allah güzel düşümnüp güzel davrananların ödülünü yitirmez.
  • Müminler yapı taşları gibidirler, birbirlerine destek olurlar.
  • Bâtıl hemîşe bâtıl ü beyhudedir, velî

Müşkil budur ki sûret-i haktan zuhur ede.

(Batıl her zaman batıl ve yararsızdır. Ama daha kötüsü gerçek gerçek şeklinde ortaya çıkmasıdır. )

  • El yumruğu yememiş adam, kendisininkini demir muşta sanır.
  • Etme yılandan firar, görmeyesin ejderha

Eyle yerinde karar, haline sabreyle ha!”

(Yılandan kaçan ejderhayla karşılaşır. Yerinde karar kıl, haline sabret.)

  • Ya bu diyardan gitmeli, ya bu deveyi gütmeli
  • Akacak kan damarda durmaz.
  • Bir millette yalancılık ve hukuka tecavüz âdet haline gelirse artık o cemaatten, o halktan kendi cemiyetleri adına ne beklenebilir.
  • Yiğit bin yaşar, ama fırsat bir düşer.
  • Yiğitlik ondur dokuzu kaçmak, biri hiç görünmemek
  • Bir günün beyliği de beyliktir.
  • Aş taşınca kepçeye baha yetmez.
  • Zaruretler yasak şeyleri mübah kılar.
  • Acı olan her şeyde bir şifa vardır.
  • İşi ehline ver, öğüt vermeyi bırak
  • Gün ışığı kandile muhtaç değildir.
  • Harp talihi dönektir. Bazen galip olursun, bazen de mağlup.
  • Burç u barular  dayanmaz himmet-i merdaneye.

( Yiğitçe gayrete kaleler, kale  duvarları bile dayanmaz.)

  • Pür âteşim açtırma sakın ağzımı zinhâr

Zâlim beni söyletme derunumda neler var.  (Ateş doluyum, İçimde neler var. Sakın ağzımı açtırma, zalim beni asla söyletme.)

 

  • Bağla ve tevekkül et
  • El ile kara gün bayram olur.
  • Cenabıhak dert verip hekime, dava verip hakime muhtaç etmesin
  • Ne o hizmet, ne de o minnet gerekir.
  • Araba çamura battıktan sonra yol gösteren çok olur.
  • Kaza ve kaderin tedbir ve tefekkürle önüne geçilmez.,
  • Yarası olan elbeete inler
  • Tamamı idrak edilemeyen şeyin tamamı terk edilemez. Azdan az çoktan çok gider.
  • Söyle Tatar ağası yalansa da hoşuma gitti.
  • Allah insana ancak gücünün yeteceği kadar yükler.
  • İşini beceren sultan, gemisini kurtaran kaptandır.
  • Uygulanmayan âmelsiz sözden Allah’a sığınırız.
  • Ne edeyim o altın leğeni ki içine kan tüküreyim.

Belkıs Altuniş Gürsoy

📆 19 Ekim 2011 Çarşamba 16:47   ·   💬 0 yorum   ·   ⎙ Yazdır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR