Birçok sosyal, ekonomik ve kültürel sorunla boğuşan Erzurum’a en büyük kötülüğü yapan kişiler, şehirleriyle ilgilenmeyi sadece ‘eleştirmek’ sanıp, taşın altına elini sokmayan Erzurumlu aydınlar,,,
Geçen hafta ENER Başkanı sıfatıyla Erzurum Gazetesi’ne bir röportaj verdim. Genel Yayın Yönetmeni değerli kardeşim Ayhan KARA sordu, ben cevaplamaya çalıştım. Erzurum’u birçok bakımdan ele almaya çalıştığımız söyleşinin bir bölümünü okurlarımla da paylaşmak istedim.
SORU: Erzurumlu hiç tedavi olmayan bir karamsarlık illetinden muzdarip… Biz bunu ‘kendine muhalefet etmek’ diye tarif ediyoruz. Karın ifade ettiği beyazlığın şehri Erzurum’da niçin karaya, siyaha yoğunlaşma hakim, niçin?
CEVAP: Rahmetli Cemil Meriç’in özdeyiş haline gelmiş ne güzel sözleri vardır. En çok da şunu severim; “Bu ülkede yaşanmaz diyenler, bu ülkeyi yaşanmaz kılanlardır”.
Ne zaman ‘Bu şehirde yaşanmaz arkadaş’ devamsız, intizamsız, insicamsız lafını işitsem hemen cevabı bu sözden ilhamla yapıştırırım: ‘Bu şehirde yaşanmaz diyenler, bu şehri yaşanmaz kılanlardır!’
Erzurum’u mecburiyetten katlanılan şehir olarak görmenin temelinde, burayı yaşanmaya layık bir yer olarak görmeme yanlışı yatıyor, şüphesiz…
Erzurum’un en çok eleştirildiği, Erzurumlular hakkında olumsuz kanaatlerin en çok dillendirildiği yer neresidir, biliyor musunuz?
Erzurum’u darağacına çekmek
Belki de bazılarınız şimdi şaka yollu ‘Kars’ diyeceksiniz… Fazla meraklanmayın, hemen cevap veriyorum: Erzurum! Şaşırtıcı gelmesin bu cevap. Zihninizi yoklayın, nerede beş altı Erzurumlu bir araya gelmişse orada kesinlikle Erzurum darağacına çekiliyordur!
Ben de, çok yerde, çok ortamda şehrini, şehrinin değerlerini eleştiren, acımasızca sorgulayan dostlarla karşılaşıyorum. Şehirde yaygın bir toplumsal stres, hatta kopkoyu bir depresyon hali mevcut…
Toplumsal eleştirinin bir ucu bazen topyekûn şehir eleştirisine de varır. Bunu olağan görmek lazım… Şehrin ekonomik ve sosyal göstergeleri ciddi sorunlara işaret ediyorsa… Şehirli elbette durumu eleştirecek… Aksaklıklar söylenecek, sorunları sürekli dile getirilecek ki çözüm yolları bulunabilsin.
Yenilenmek, yanlışları çözmek, kalkınma paradigmalarını yenilemek elbette gerekli… Ama bunu şehrin temel dinamiklerini ulu orta söz bombardımanına tutarak yapamayız ki!
Analitik tahliller ve objektif eleştiriler yönetici kesimin oksijeni, kanı, gıdasıdır. Siyasi ve bürokratik yöneticilerin her iş ve icraatına kabul temennaları çakılan, eyyam ve dalkavukluğun yaygın hale geldiği bir memlekettin vay haline.
Ancak sizin sual ettiğiniz, bizim cevaplamaya çalıştığımız durum bu değil. Erzurum’da şöyle bir toplumsal ruh halinin emareleri iyice belirgin hale gelmiş bulunuyor. Şehir seçkininden, ahaliye kadar yaygın bir söyleme sarılmış kitleler:
“Bu şehir bana ne verdi ki? Kardeşim bu şehir katlanılabilir bir kent mi Allah aşkına?”
Şükür hazinesi tarumar olmayan, insaf mekanizması felç haline gelmeyen bir ferdin bu soruyu dilinin ucuna bile getirmesi mümkün müdür?
Hele de bir toplum bu sloganı koro halinde söylüyorsa, toplumsal arızanın boyutları genel ve köklü bir bakımı gerektirecek hale gelmiş demektir. “Kim katlanır bu şehre, bu şehirliye ” sorusuyla başlayan toplumsal ruhi çöküş, bir adım sonra şu kahredici hüküm cümlesiyle karşımıza çıkıyor: “Bu şehirde yaşanmaz…”
Dadaş ruhlara ne oluyor böyle?
SORU: Hangi ses ve hangi tarife kulak kesilmek gerek?
CEVAP: Bir kere peşinen şunu söylemeliyim: Bu şehrin işsizi, bu şehir bana iş vermedi dese haklıdır. Aşsızı aşım niye kaynamıyor dese mazurdur. Ancak dikkatimi çeken şu ki, koro halinde ağlaşanların büyük kısmı az çok işleri yolunda olan kesimler. Yani, bu şehir bana ne verdi ki diyenler aslında, “Ben bu şehre ne verebilirim” sualini her akşam başını yastığa koyarken sorması gerekenler arasından çıkıyor.
Erzurum denilince yüreğinin en ücra köşesi havalanan, gönlü kanatlanan, ruhuna nurlar üşüşen dadaş ruhlara ne oluyor böyle? Mücadele yerine teslimiyet, çare arama iradesi yerine koro haline ağlaşmalar bu toprağın çelik iradeli insanlarının harcı mıdır?
Erzurum’u yaşanmaz şehir ilan etmek yanlışı
Kuşkusuz şehrimizin de daha büyük ve kendine özgü sorunları mevcut… Ama bu sorunlar “Erzurum’u yaşanmaz şehir” ilan etmemizin gerekçesi olamaz. Aksine, bu sorunları yenme irademizle bu şehri yaşanır hale getirmek boynumuzun borcu olmalıdır. Bu şehir bana ne verdi ki iftirasından, bu bilincin duru ve berrak iklimine geçmeden hiçbir şeyi başaramayız.
Ve işte ENER bunun için var, bunun için gece gündüz umut şırıngaları gibi şifalı projelerle huzurunuza çıkıyor… Bu hususta söyleyeceğim son cümleler olabilir… Hacca giden günahkâr müminlerin arınıp, durulanıp tertemiz dönmeleri gibi…
Hemşehrilik farzı ve Erzurum’da yenilenmek
SORU: Son söz..
Erzurum’un maddi ve manevi iklimine kendini teslim edenler de ‘Hemşehrilik imanını’ tazelemiş olacaklardır… ‘Ol mahiler ki derya içredür deryayı bilmezler’ misali, Erzurum’un içinde yaşadığı halde, Erzurum’u bilmeyenlerle… Erzurum dışında yaşayıp Erzurum’u unutanların, Erzurum’da yenilenmeye ihtiyaçları var… Erzurum ikliminden belli aralıklarla taze soluklar almak, bir nevi hemşehrilik farzıdır…
Kendini, şehrine acımaya, öfkeye ve başkalarını suçlamaya kaptırmamış aydınlar, olumsuzluklardan ders alarak, kötü şartları avantaja çevirebilir… bu taş, bu kaya niye bu yolda diye elbette eleştireceğiz, ama ‘Kayayı yoldan çekmek’ için hamlede bulunmak şartıyla…
Birçok sosyal, ekonomik ve kültürel sorunla boğuşan Erzurum’a en büyük kötülüğü yapan kişiler, şehirleriyle ilgilenmeyi sadece ‘eleştirmek’ sanıp, taşın altına elini sokmayan Erzurumlu aydınlar, bürokratlar, iş adamlarıdır. Hemşehri sermayenin ilgisizliği ise, tek tek şahısların bigâneliğinden daha ağır bir vefasızlıktır.
Vahdet Nafiz Aksu
Bir yanıt yazın