Benzeri bir uygulama başka ülkelerde de var mıdır bilmiyorum; lakin bizdeki bu gelenek gerçekten çok güzel. Her 23 Nisan’da çocuklar büyüklerin koltuklarına oturuyor ve birkaç dakikalığına da olsa, müthiş bir ambians oluşuyor.
Dün de o güzel gelenek yurdun dört bir yanında, tıpkı ilk günkü heyecanıyla tekrarlandı.
Kısa bir süreliğine de olsa, dün Türkiye’yi çocuklar yönetti…
Televizyondan Ankara’daki etkinlikleri izlerken, Enes Karabulut adlı çocuğa rastladım. Enes, akranları içinde belki de en şanslı olanıydı. Şanslıydı, çünkü O, Başbakan Erdoğan’ın koltuğuna oturmuştu. Üstelik de öyle bir iki dakikalığına değil, neredeyse yarım saate yakın bir süreyle…
Bin maşallah Enes kendini aşmış, gelecek vadeden pırıl pırıl bir çocuk.
Gerek Tayyip Bey’le yaptığı sohbette, gerekse gazetecilerin Başbakan olarak kendisine yönelttiği soruları yanıtlarken, öylesine bir özgüvene sahipti ki, ben diyen kimse, o denli cesur ve soğukkanlı olamazdı.
Üstelik pek çok Başbakan gibi Enes de Fenerbahçeli…
“Çocuk Başbakan”ın en beğendiği bakanlar ise, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Enerji Bakanı Taner Yıldız’mış.
Yanıbaşında Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer oturduğu halde, Enes, Davutoğlu ve Yıldız’ı övdü.
Daha söyleyecekleri bitmemişti ki, Ömer Bey, tabii ki şakayla “Sen görürsün” deyince, “Çocuk Başbakan” hafiften panikledi!
Durumu anında Erdoğan kurtardı. Enes’in kulağına eğilerek, “De ki, yahu sen de kimsin, ben Başbakanım.”
Enes, eyyama yatmadı ama ister istemez Bakan Dinçer’e de iltifat etti.
Bu görüntüyü izlerken, yıllar önce yine televizyonda izlediğim bir haberi hatırladım.
Olay, Okyanus ötesinde geçmişti. ABD Başkanı Bush, bir ilkokulu ziyaret etmiş, şirinlik olsun diye çocuklarla sohbet ediyordu ama zoraki olduğu her halinden belliydi… Siyahi bir çocukla, Başkan Bush arasında şu diyalog geçiyordu.
Başkan Bush çocuğa sordu:
“Benim kim olduğumu biliyor musun?”
Çocuk:
“Hayır, sizi tanımıyorum”
Başkan Bush:
“Ben ABD Başkanıyım”
Çocuk:
“Nereden bileceğim sizin ABD Başkanı olduğunuzu?”
Bush bir an çuvalladı; öyle ya çocuk haklıydı, hoş alnında “Başkan” yazmıyordu ki!
“Haklısın” dedi. “Hemen sana kimlik kartımı göstereyim.”
Ve öyle de yaptı. Cebinden bir kimlik kartı çıkararak, siyahi çocuğa uzattı. Çocuk bir süre baktıktan sonra, biraz da sorgulayan bir üslupla:
“İyi de burada George Bush olduğun yazıyor, ABD Başkanı olduğun yazmıyor ki!”
İşte o an Bush’un bittiği andı.
(Siyahi çocuğun o zamanlar aklına yıllar sonra sayın içişleri bakanımızın Pasinler’de attırdığı takla nerden gelecekti ki…)
Zaten haberi haber yapan özne de şuydu:
“ABD Başkanı Bush, küçük bir çocuğa Başkan olduğunu ispatlayamadı”
Gerçekten öyle oldu. Bütün dünyaya Başkan olduğunu ezberletmişti ama 8-9 yaşındaki bir çocuğa inandıramamıştı. Oysa aynı günlerde özellikle Irak ve Afganistan’daki tüm çocuklar Bush’u öyle bir tanıyorlardı ki, binlerce insanın boğulduğu kanın onun tarafından akıtıldığını, kendi adlarından daha iyi biliyorlardı!
“Size demokrasi ve özgürlük getireceğim” dediği ülkelere sadece kan ve gözyaşı götürmüştü. Öyle büyük bir katili hangi çocuk nasıl bilmez ki…
Çünkü onun yüzünden babasız, anasız ve de evsiz kalmışlardı.
Bu çağın çocukları çok ama çok farklı…
Dün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı tv’den izlerken, hem kendi çocukluğumu hatırladım, hem de kendi çocuğumu gözümün önüne getirdim.
Aradaki fark, öyle uçurumla filan izah edilemeyecek kadar büyük…
Bu vesileyle bir kez daha Atatürk’ü rahmet ve şükranla anıyorum. İyi ki, 23 Nisan’ı çocuklara mahsus bir bayram olarak ilan etmiş ve iyi ki o günden beri bu güzel bayram, büyük bir coşkuyla idrak ediliyor.
İşte Türkiye’yi büyük kılan özelliklerden biri de budur:
Çocuğuna bayram hediye eden tek ülke…
Malum dün aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin de açılışının 92. Yılını kutladık.
Bu da çok önemli bir tarihtir.
Zira dünyada başka bir örneği yoktur ki, bir Meclis kurulsun, önce istiklal mücadelesini versin, ardından da yeni devleti kursun.
Bu sebeple Meclis, bizim için sadece milli iradenin tecelligâhı değil, aynı zamanda bir milletin kendi küllerinden yeniden doğmasına kucak açmış bir kutlu mekândır.
Dün ben de çocuklar gibi şendim. Çünkü o çocukları görünce ülkemin ve milletimin yarınlarının nasıl emin ellerde olduğuna bir kez daha inandım.
Batı’nın endişesi boşuna değil:
Gerçekten de uyanan ve uyandıkça büyüyen bir Türkiye var…
Mehmet Şener
Bir yanıt yazın