Görebilen bir gözle baktığımızda neyi nasıl görebildiğimize takılıyorum. Sadece ve sadece yaşamadaki amacımız ve geleceğimiz hep aklımıza takılanlarla geçeceğini sanıyorum. Ama ayakta durmanın verdiği güçle gidişimizi nasıl hayal ettiğimizi de düşünüyorum.
Bazen koşar adımlarla , bazen aheste ve bazende durakladığımız da şöyle bir arkamıza bakmayıda ihmal etmeyeceğimizin gerçeklerini de yaşamak istiyoruz.
Hayatımızda neler geçirdiğimizi , nasıl bu yaşa geldiğimizi, bu ulvi hayatın maneviyatını içinde hesaplarla, kargaşa yaşayıp yaşamadığımızı da sorguluyoruz. Sonra o karmaşalar içerisinde tek aktör bizmişcesine kılıcımızı çekip, düşman olan ne varsa saldırıyoruz. Yok etmenin kini ile vuruyor, vuruyor, yorgunluklarla bitkin bir halde olduğumuz yere çöküyoruz.
İçimizde ki bizi yenebilmenin gücünü arıyor da bulma noktasında pes ediyoruz.
Benim yaşamım, senin yaşamın veya onun yaşamı hep bu hesaplaşmalarla geçmiyor mu?
Yaptığımız hep aynı değil mi? Bir koşu bandına takılı ayaklarımız, beynimizle müşterek hareket etmiyor mu?
Peki neden bu koşu yolunda herkese farklı engebeleri çıkıyor ve neden bu engebeleri aşmada son gücümüzü kullanma ihtiyacı hissediyoruz.
Hayatın bu olduğu gerçeğini de bilmek istiyoruz.
Bu hayatımızın bir cilvesi olarak görüyorum. Sorunlarıyla, mutluluklarıyla da,üzüntüleriyle de içimizde hesabını verdiğimiz değerlerdir diye düşünüyorum.
Aslında geçinmek için neler çektiğimizi ve nasıl bir çaba sarfettiğimizi bilmenize de gerek yok. Neyi özlediğimizi, arzuladığımız şeylere kavuşmanın neden geçtiğini veya cesaretimizin ölçüsünü de bilmenize gerek yok.
Ne kadar yaşadığımız veya ne kadar yaşayacağımız, nelere elde ettiğimiz veya neler çektiğimizi de bilmenize gerek yok.
Kaç yaşında olduğumuz, neleri sevip neleri sevmediğimiz. Kime borcumuzun olduğu veya kimden alacağımın olduğunu da bilmenize gerek yok.
Hayatın ihanetlerine, insanların çevremizde ki gezişine, menfaatlerin sınırını koymaya veya atılan her zararın faturasını kendimize çıkardığımızı da bilmenize gerek yok.
Kendi neşemizle olup olamayacağımızı, insan olmanın kutsallığını hatırlamadan, kendi dikkatli ve gerçekçi olmamız için uyarı almamıza da gerek duymuyorum.
Bize anlatılan hikayelerin doğru olup olmaması kimseyi ilgilendirmiyor. Kendi kendimize dürüst olmak için bir başkasını hayal kırıklığına uğratıp uğratmayacağımızı, ihanetin suçlamasına dayanıp, kendi fikirlerimize ihanet edip etmeyeceğimizi de bilmenize gerek duymuyorum. Güvenilebilir ve güvenilir olup olmayacağımızı da bilmenize gerek görmüyorum.
Her gün sevimli olmasa da güzelliği görüp göremeyeceğimizi, kendi hatalarımızla yaşayıp, yaşayamayacağımızı da takıntı yapmıyorum..
Nerede yaşadığımızı ya da ne kadar paramızın olduğu, keder ve umutsuzlukla geçen bir ömrün ardından, yorgun ve hasta düşmek, ailemiz ve çocuklarımız için yaptığımız mücadele kimseyi ilgilendirmiyor. Kim olduğumuzu, burada neden yaşadığımızı da düşünmüyorum.
Sadece ve sadece şunu çok merak ediyorum;
“Herşey bittiğinde bizi ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum”
Bitmeden görmenin kör olduğunu, bittikten sonra hataların göz önüne geldiğini öğrenmek istiyorum.
İnsan olmadaki gayeyi, bize can verenin o yüceliğine sığınırken, nasıl bir huzura çıkacağımızı merak ediyorum.
Yola çıkarken, yanımıza aldığımız azıkın bizi nereye kadar götüreceğini, giderken hangi sıkıntıları çekeceğimizi, nerede mola verip, nerede dinleneceğimizi, bu yaşam yolunda nelerle karşılaşacağımızı bilmek istiyorum.
İsteklerimizin bitmediği, gözümüzün doymadığı şu dünya dönüp bakarken, çok şeylere pişmanlığımızı da bilmek istiyorum.
Bir yanıt yazın