Yaşam her insan için aynı yaşanırken, ortak özelliklerle bizi biz eden vasıflardan birisi olan unutkanlığı hatırlamak istiyoruz bazen…
İşte o arada başlayan meşguliyet beynimizin bir yerini işgal ediyor ve birşeyleri hatırlamak için zorlanıyoruz….
Kendimizi dinlediğimiz günlerde, geçmişe dair hatırlayabildiklerimizi beynimizin ilk sırasındaki konuları gündeme getirme çabaları bizleri çok yorsa da, her zaman baş vurduğumuz bir yöntem bizi unuttuklarımızı hatırlamaya zorluyor.
Unutup, hatırlayamadıklarımız,
O kadar çok konu varki geride bıraktığımız….
Bunları sıralamada dahi aciz kalmıyormuyuz….
Yaşamış veya yaşamakta olduğu şu hayatta geride bıraktığımız da veya gelecekte yapacaklarımızın bir yansıtıcısı olmasını isteriz.
Çünkü o zaman yapıp veya yapamadıklarımızın bir muhasebesini görebilirdik herhalde.
O zaman da yaşamın tadını almada zorlanırdık herhalde….
O zaman hemen beyin jimnastiğine geçelim isterseniz…..
İşte Tam da bu noktada başlıyor unuttuklarımız…
Tıp bazen yoğunca yaşadığımız bu olaya unutkanlık sendromu diyor.
Bazen de alzemir olarak tanımlıyor…
Genelde de adını dahi koyamıyor…
Ama bir gerçek var ki, unutkanlık en sağlıklı insanda var olan bir gerçek…
Belki de o olayı unutmamızı yüce kudret sahibi öyle istiyor….
Hayatta tutunmada veya yaşamamız için gerekli olan, yüce yaradan dan bize verilen bir özellik….
Şöyle unuttuklarımız içerisinde ya unutmasaydık dediğimiz o kadar acı veren olaylar var ki….
Belki de bu beden bu kadar ağır yükü taşımasına izin verilmemiş….
Düşünmek dahi yersiz kalıyor…
Hayat önümüze o kadar zor günler ve anlar getiriyor ki, ya onları unutamamış olsa idik…
İşte günlük hayatımızda unuttuklarımız….
En sevdiğimiz insanı kaybederken, Anne baba veya evlat ölümleri,
Çok ağır hastalık veya ızdırap anları, ya unutmamış olsa idik…..
O üzüntülerle ne kadar yaşayabilirdik?
O anlarda yapacaklarımızın sınırını dahi koyamıyoruz…..
Hepimiz zaman zaman unuttularımızı birazcık beyin jimlastığı yaparak hatırlayabiliyoruz.
Sonrasında derin bir nefes alarak ‘ iyi ki unutmuşuz’ diyoruz….
Unutkanlık bizde ne zaman başlıyor, bunu da tam hatırlamıyoruz.
Belki ilk konuşmaya çıktığımızda, ‘bu kim’ diye sorulduğunda;
isimleri karıştırmamızla başlayan bir süreç….
Bir çocuğun eline tutuşturulan bir oyuncağı kaybetmesi gibi….
Okulda kaybettiği silgi veya kalemle başlayan bir huy….
Çocukluk arkadaşlarımızı, okul arkadaşlarımızı, asker arkadaşlarımızı, komşumuzu veya ilk sevdiğimiz bir kızı unuttuğumuz gibi….
Günlük yaşamda bir olayı iyi veya kötü ne çabuk ta unutuyoruz….
Yıllar sonra hatırlamak istediğimiz şeyleri dahi unutmuyor muyuz?
Hayat meşgalelerle dolu diye bir bahaneye bürünüp unuttuklarımızı şöyle bir hatırlatayım isterseniz;
Eşimizi, dostumuzu, bir selamı, yapmaya mecbur olduğumuz bir işi, sağlığımızla ilgili ilacı, banka hesap numarasını, T.C. kimlik numaramızı, evlilik yıldönümümüzü, çocuklarımızın doğum tarihlerini, ödünç alıpta ne zaman vereceğimizi, evimizin adresini , evden hızla çıkıp daha sonra hangi yöne niçin gideceğimizi, saatin kaç olduğunu, elimizde kullanmakta olduğumuz bir cismi, arabamızı park ettiğimiz caddeyi sokağı , elimizde ki şemsiyeyi, çantayı, bavulu, yoculuğa çıkarken, traş takımımızı, diş fırçamızı, cep telefonu şarzını…. daha saysam sayfalara sığmayacak şeyler var ki.
Hayatın her devresinde unuttuklarımız o kadar çok ki, bunları hatırlamak veya hatırlayabilmek dahi bizi yoruyor…
Ama bu hayatın dengesinde bizim için yani insanoğlu için gerekli olan bir vasıf olması bunun en güzel yanı…
Kısaca unutmak belki bir şerden çok hayır olsa gerek….
Bir yanıt yazın