Sevgili gazeteci Selahattin Şener ağabeyim, tanıdığım en ‘alem’ en ‘zeki’ insanlardan biridir! ‘Yarenlik’ edeceğiniz isabetli bir isimdir! Oturup rahatlıkla ‘bal yiyeceğiniz’ oğullardan biridir! Onun, ciddi yazılar yazıyor olduğuna bakmayın. İçinde Aziz Nesin, Can Yücel, Rafet Işgaz, Orhan Kemal, Refik Erduran, Müjdat Gezen saklar! Rahatlıkla söylerim. Fırfırik’i Fırfırik yapanlardan birisidir. Check-up’ını çekmiştir sanki! Şehrin ciğerini bilir. Laf olsun diye söylemiyorum. Türkçesi de iyidir, matematiği de. Biyoloji’den de çakar, güzel sanatlardan da. Herşeyden önce Erzurum’da yaşayan ‘kentli’ nüfustandır! Kasaba doğumlu olduğum için bazen bana acımasızca ama haklı tenkitleri olsa da, ortak özelliğimiz çoktur! Siyasi ve dünya görüşü konusunda aşağı yukarı ‘hemfikir’ sayılırız.
***
Bir çoğuna göre ‘yanlış’ olan ona göre ‘doğru’, ‘doğru’ olan da ‘yanlış’tır. Bu şehirde Cemal Polat gibi onun da baktığı farklı bir pencere vardır ve ben hep onun baktığı pencereyi de önemsemişimdir! Aykırı, sıradışı görünmesi de işte o penceresinin farklı olmasındandır. Birlikte ‘aynı kaptan yemek yemişliğimiz’ de olmuştur, hamamda birbirimizi ‘keselediğimiz’ de.. Biraraya geldiğimizde gülmek için bahane ararız. Bazen Fırfırik’e espri çalışırken, okuyucudan önce biz kendi esprimize güleriz! Öyle, böyle değil! Hem de çoğu zaman katıla katıla güleriz. Tam böyle bir anda da hep, ” Keşke bu işten bir de para kazansaydık, ondan sonra gel keyfim gel olurdu” der! Bir de size bir sır vereyim. En çok ama çok sevdiğim bir yanı vardır ki, herkeste pek var olası değildir. Kin tutmaz! Bilmez ki tutsun!
***
Erzurum Gazeteciler Cemiyeti yönetiminde de beraber olduğumuz ‘Tüm zamanların espri şeyhi’ ile acı-tatlı çok güzel günlerimiz oldu. Şu sıralar eskisi gibi pek görüşemiyoruz. Görüşsek de ancak telefonla. İşte bu Selahattin ağabeyi ile zaman zaman biraraya geldiğimizde türlü hinlikler de yaparız. Mesela bunlardan birisi, yaygın kullanılan kelimeler ile ilgilidir. Gerçekte doğru kullanılmayan bu kelimeleri, bazen bir esnaftan bazen bir işadamından hatta bazen de bir belediye başkanından duyduğumuzda ‘kıs kıs’ güleriz..
***
Hatta ‘Selo’ bu konuda biraz da ileri gitmiştir, yanlış kullanılan kelimeleri not almaya da başlamıştır. Bazen ben ararım, ”Ağabeyi biri konuşurken filan kelime yerine şu kelimeyi söyledi” derim. Önce bir güleriz.. Sonra da ”Dur unutmadan şunu da bir yazayım” der, hemen telefonuna bu kaydı düşer. Ne zaman biraraya gelsek, artık gülecek bir şey kalmadığında da bu mevzuyu açar, en az bir 10 dakika da bunu konuşur güleriz..
***
Gerçekten de öyledir. Yazı yazarken, imla kurallarına azami dikkat ederim. Tashihler elbette olur. Bazen 10 defa yazdığım yazıya bakarım, ‘tamam’ derim ama yazı yayınlandıktan sonra en az 10 tane tashih bulurum. Bunu yazı yazdığım site ve gazetelerdeki görevli arkadaşlarım iyi bilir. Doğrusu ben bu işi ciddiye alırım. Bir defa ‘altın kural’ gibi bir şeydir. Konuştuğunuz gibi yazamazsınız! Yazan arkadaşların çok olduğu günümüzde, dilerseniz biraz da ‘belediye başkanlarının bile’ yanlış kulandığı bu kelimelerden bahsedelim.
***
Mesela ‘İstinaf’ mahkemesine Erzurum’da koca koca adamlar ”İstinat’ mahmekesi derler. Bunu duymuşluğumuz çoktur. Mesela ‘medarı iftihar’ı adam duymuştur ama konuşurken, hem de kasıla kasıla ‘medeni iftihar’ diyebiliyor. Bazen bunu haber amaçlı karşısına gelen televizyon kamerasına da söyleyebiliyor. Mesela ‘esrarengiz’ diye bir kelime vardır. ‘Gizlerle, sırlarla örtülü, esrarlı’ anlamına gelen. İşte bu ‘esrarengiz’i de çoğu zaman ‘esrarcengiz’ diye söyler, hem de Üniversite okumuş ağabeylerimiz, ablalarımız! ‘Teşriki mesai’nin ‘teşviki mesai’, ‘ahde vefa’nın ‘akti vefa’ diye kullanıldığını da çok duymuştur bu kulaklar!
***
‘Akıl melaikesi’ diye bir tanım vardır. Bunu çoğusu ‘akıl melaykesi’ diye söyler. Hatta böyle yazıldığı da bazen olabiliyor. Mesela ‘risk’e çoğu yöneticiden ‘riks’ denildiğini de duymuşluğumuz vardır.. Hatta ‘tekzip’e ‘tezkip’ diyenleri de.. ‘Allah taksiratını affetsin’ diye bizde ölenin arkasından ”Allah kusurlarını affetsin” anlamını taşıyan söylenen bir temenni vardır. Bu da yanlış kullanılır, ”Allah tahsilatını affetsin” denir ve bunu yine, uzaktan baktığında ‘bir şey’ olmuş koca koca adamlar yapar! Gammazlama ‘gambazlanma’ diye söylenir çoğu kez. Bilfiil, ‘bir fiil’dir, bilmukabelenin ‘birmukabele’ diye de söylendiği olasıdır!
***
Hatta biz Selahattin ağabeyi ile biraraya geldiğimizde yanlış kullanılan bu kelimeleri bir bütünlük halinde ‘cümle’ bile yapmışlığımız var. Çok da komik olmuştu. Şimdi hatırlamıyorum ama galiba şöyle bir şeydi:
”Adam riks alarak İstinat mahkemelerine gitti ve akıl melaykesi yerinde olmadığından akti vefa gösterip bir fiil medeni iftihar duyduğu ve bir mukabeleyle gambazlamasına yolaçan o adamı tezkip etti. Allah tahsilatını affetsin!”
***
Yanlış kullanılan ve bir hayli de yaygın kullanılan kelimler ile ilgili de bir anım mevcut. Bir vakitte halk oyunları ile ilgili Sivas’ta Türkiye Şampiyonası vardı. Bu şampiyonaya Erzurum’dan da bir ekip katılacaktı. O zaman mahalli televizyonların yeni çıktığı zaman. Doğu TV’ye ”Doğu TRT’ denildiği günler! Hem Doğu TV hem de Kanal 25’in yayında olduğu zamanlar. Bu televizyonlarda çalışan muhabir arkadaşlar ve bazı gazetelerde çalışan muhabirler olduğu halde beraber Halk Eğitim Merkezi’nin önünden geçiyorduk. Bu kadar kanerası, fotoğraf makinesi yanında olan basın mensubunu gören Halk Eğitim Merkezi’nde ki yetkili ağabeylerimizden biri, bizi çay içmeye ‘odasına’ davet etti. Biz de bu daveti kırmayarak, bu ağabeyimizin odasına girdik.
***
Tabi uzun bir toplantı masasına kurulduk. O da en başa geçti. ”Haber de çıktı” düşüncesiyle bütün arkadaşlarımız kamera ve fotğraf makinelerini çıkardı, bu çekime başladı. ‘İsmi bende saklı’ bu ağabeyimiz de hazır basın mensupları burda diye o şampiyona ile ilgili bilgi vermeye baişladı.. Oldukça heyecanlıydı. Kibar konuşmaya çalışıyor, araya süslü kelimeler de katıyordu! Konuşması bitti, soru soran varsa cevaplayabileceğini söyledi. Arkadaşlarımızdan birisi de ”Yarışma kaç dalda yapılacak?” diye, basit bir soru sordu. Bizimki süslü kelime katacak ya, akşam televizyonda izleyecek ya. Hiç unutmuyorum aynen şöyle dedi: Yarışlar 4 katakullide yapılacak!!!
***
Şehrimin hallerinden biridir bu. Ne vardı bunda! Ağabeyimiz ‘dalda’ sıradan olur diye ‘kategori’ diye daha önce duyduğu o kelimeyi ”katakulli” diye anlamış, öyle söylemişti!
—
Halin vaktin yerinde ola Selahattin ağabeyi ile biraraya gelesen, geyik yapasan. Ama çayın da kahven de getiren, götüren de ola!
—
Bir yanıt yazın