Yazarının adını hatırlayamıyorum ama başlık tüm çarpıcılığıyla aklımda: “Zor zamanda konuşmak” Zor zamanlarda iki tür insan tipi öne çıkar: Kahramanlar ve korkaklar!
Bu başlık elbette durup dururken aklıma gelmiş değil… Şu son günlerde, 12 Eylül darbesinin 29.yılı nedeniyle basındaki tartışmayı, yapılan açıklamaları, kimi sözde akil adamların verdikleri mülakatları ve de en önemlisi mezarlıktan geçerken ıslık çalan tipleri görünce, bu başlık aklıma geldi.Kurtlar kocayınca itlerin maskarası olurmuş.
Bazıları için durum tam da böyle…
Oysa bugün basında “darbeciler hemen yargılanmalıdır” diyerek ahkam kesen bu adamlardan bir çoğu, dün yani o darbe öncesi ve sonrasında, düpedüz işbirlikçiydiler, hatta bazıları hızlarını alamayıp, darbeye zemin hazırlayan odakların değirmenine su taşıyıp durmuşlardı.
Önce kundakladılar, sonra da söndürmeye geldiler!
Onlar düello yapmayı hiç bilmediler, pusudan yana çarpıyordu yürekleri…
Kana bulanmıştı onların elleri…
Körpe hayatlar teker teker kararırken soğuk kaldırım taşlarında, onlar sökmek üzere olan kendi şafaklarını arıyordu…
Biliyorlardı; düdük çaldı, çalacak…
Adlarının bir önemi yoktu; zira kodlanmışlardı nasılsa…
Kimi emperyalizmden besleniyordu, kimi komünizmden; ama sonuçta hepsi de ayı merkezden yönetilen piyonlardı. Rengi yeşile çalanı da vardı, kızıl olan da…
Fakat yıllar içinde köprülerin altından çok sular aktı.
Sahte kahramanlar öylesine yüksek sesle bağırıp çağırıyorlar ki; sanırsınız o darbe gününde tankların üstüne çıkıp, namlulara göğüs germişlerdi!
Oysa unuttukları çok önemli bir gerçek var: Kimse yemiyor artık bu ucuz palavraları; çocuklar bile…
“Netekim Paşa” arada sırada konuşmamış olsaydı, kim bilir hangi sahte kahramanların putları kaplayacaktı etrafı…Bereket; Paşa sır tutmayı bilmiyor! Yoksa nasıl ayırabilirdik, yol yapanlarla rol yapanları!
Darbecilerin savunulur bir yanı yok; zaten aklı başında kimse de bugüne kadar çıkıp, “Bu darbeyi biz hakketmiştik” demedi. Bundan sonra da diyen olmayacak.
Ancak asıl mesele başka…
Darbe yapanlar yargılansın mı, yargılanmasın mı bahsi diğer. Fakat kesin olan bir şey var ki o da; bu ülkenin 12 Eylül’le yüzleşmesi, hesaplaşması ve o günlerden gelen safralardan kurtulmasıdır.
Darbe yapanlardan çok darbeye teşne olanlar deşifre edilmelidir ki, genç kuşaklar o tarihlerde kimlerin nasıl tezgahlar açtığını bilsin ve o adamların bugün nasıl rol yaptıklarını görsün… Bu ülkenin insanlarını sağcı-solcu veya İslamcı-komünist diye kamplara bölerek, aynı silahı ellerine tutuşturup, “haydi şimdi birbirinizi boğazlayın” diyen, dava adamları(!)nı bilmeli ki gençlerimiz yarın yeni tuzaklara düşmesin…
Darbeciler zaten biliniyor; gizli saklıları yok. Hatta onlar her fırsatta yaptıkları darbenin arkasında da duruyorlar. Paşa “kendimi asarım” bile dedi!
Sorun şudur: O gün darbecilere figüranlık yapmalarına rağmen, sonradan farklı bir role bürünerek, toplumu kandıran o adamlar, yetmezmiş gibi zaten karanlık olan bir dönemi de iyice karartmak istiyorlar.
Bazıları, “darbeciler yargılanmalıdır” diyerek, ustaca bir manevrayla millete “cambaza bak cambaza”yı yediriyorlar!
Türkiye bugün, asıl bu hacıyatmazlarla hesaplaşmalıdır. Çünkü onlar birer kara kutudur.
Demeçler veriyorlar, mülakatlar yapıyorlar, yakası açılmamış laflar ediyorlar!
Kuşkusuz ki tamamı değil, ama bu adamların kahır ekseriyeti 1980 öncesinde bu ülkenin gençliğini ateşe ve karanlığa sürüklediler. Kardeşi kardeşe düşman edip, etrafı kan gölüne çevirdiler. Darbeden sonra ödenen bedel bir yana, darbeye giden süreçte yaşanılanlar daha acı, daha onur kırıcı ve daha yüzkarasıdır.
Darbede hukuk da olmaz, insan hakları da…
Dolayısıyla 12 Eylül 1980’den başlayarak geçen yargı süresinde yaşanılanları, asgari demokrasiyle bile izah edemeyiz. Tam bir kabus ve insanlık suçu…
Fakat düdük çalınmadan önce, o düdüğü çaldırmak için şartlar ve zeminler hazırlayanlar bugün bilinmelidir ki, Türkiye yarınlarından emin olabilsin.
Elinde silah, aklınca elden gitmekte olan vatanı kurtarmak için ateş eden o genç masum… Çünkü kandırıldığını, oyuna getirildiğini, çirkin ve pis bir senaryonun kurbanı olduğunu bilmiyordu…
Bilmiyordu ki şimdi ateşlediği silahın namlusu, az sonra karşı görüşteki bir gencin elinde kendisine çevrilmiş olacak.
Sağcısı da, solcusu da kendince vatanı kurtarmanın derdindeydi…
Ama onların akıl hocaları her şeyi biliyorlardı. Zira başından beri bu kirli oyunun içindeydiler.
Bazıları yalancıktan da olsa habise de girdi, lafta işkence de gördü.
Hakkını yemeyelim; bu alçak tezgahın bir parçası olmayan ve saf duygularla mücadele edenlerin bazıları, iyi niyetlerinin bedelini hayatlarıyla ödedi. Bazıları da ağır işkencelere maruz kalıp, ömürlerini damlarda çürüttüler.
Bilmiyorlardı; lakin sorgulamıyorlardı da…
Niye Ahmet-Mehmet can veriyor da filancanın oğlu sırça köşklerde yaşıyor. Mademki vatan elden gidiyor o adamların çocukları niye bu mücadelede yoklar…
Bugün de, bölücü PKK teröründe benzer bir tablo ile karşı karşıya değil miyiz?
Her iki taraftan da ölenler fakir fukaranın çocuğu ve saf Anadolu insanı değil mi?
Bu sahte kahramanların, daha doğrusu işbirlikçilerin bazıları şimdi 12 Eylül’ü yargılarken, kendi günahından, kendi cinayetlerinden tek kelime etmiyor.
Hep başkaları suçlu…
Onlara sorsak ki, gençler sokaklarda can verirken, niye o kurşunlardan biri sekip de size gelmedi? Nerelerde ve nasıl korunuyordunuz ki, akan kanın damlası üzerinize sıçramadı?
Tarih boyunca hainler de olmuştur, işbirlikçiler de…
Kendi pis canını kurtarmak için, düşmana yataklık eden de oldu, egemenlerden aferin alma uğruna can yoldaşını satanlar da…
Konjöktür değiştikçe bu adamlar da değişir..
12 Eylül’de Evrenci, 28 Şubat’ta Çevik Bir’ci olurlar.
Ecevit’in hükümetinde laik Kemalist olurlar, Erbakan’ın devri iktidarında molla…
Bugün de AK Partili…
Evet… Bu ülke adam akıllı 12 Eylül’le hesaplaşsın, hatta tarihte ne kadar şüpheli ve karanlık nokta varsa hepsiyle yüzleşelim…
Yüzleşelim ki yarınları sağlam temeller üzerine bina edebilelim. En azından çocuklarımız bizler gibi olmasınlar. Hiç olmazsa çocuklarımız pusuyu, jurnallemeyi, gammazı, ihaneti ve işbirliğini bilmesinler.
Hesaplaşalım; ancak önce sahte kahramanları ayıklayıp, işbirlikçileri çıkaralım ortaya…
Darbeciler nasılsa bütün bir milletin vicdanında mahkum oldular.
Üstelik bu millete artık verebilecekleri başka bir zarar da yok..
Ama rol yapanlar öyle değil; onlar her an yeni bir oyunun içine girerek, yeni ihanetler ve belalar açabilir bu milletin başına…
Keşke tüm amaçları mebus ya da bakan olmak olsa dert değil. Ne olacak ki bazıları oldu da… Ama bunların amacı başka: Milletin başına yeni belalar açacaklar ki, kendilerine de daha dişe dokunur yeni roller çıksın.
12 Eylül’ü yargılayalım; hem de hemen… Lakin bu kundakçılar ne olacak peki?
Sürekli yangın çıkarıp, sonra itfaiyeci rolü oynayıp duracaklar mı hep?
Ya bizler?
Bu kirli oyuna dekor olmaya devam edecek miyiz?
Bir yanıt yazın