Doğu Anadolu İhracatçılar Birliği tarafından organize edilen program çerçevesinde, Dilucu Sınır Kapısı’nda incelemelerde bulunan Devlet bakanı Zafer Çağlayan, dobra dobra konuştu:
“Nahcivan ile Türkiye arasındaki ticaret hacminin arzulanan seviyeye ulaşabilmesi için, Nahçivan yönetimi tıpkı Rusya’ya sağladığı vergi ayrıcalıklarını bize de tanımalı ki ticaret büyüsün.”Seyahatimizin ilk durağı, Nahçivan’a 60 kilometre mesafedeki Dilucu Sınır Kapısı’ydı. Öğle saatinde buraya vardığımızda, karşıya geçmek için kuyrukta sıra bekleyen yüzlerce TIR ve kamyon duruyordu. İlk bakışta, bu kapının son derece hareketli ve yüksek işlem hacmine sahip bir kapı olduğunu düşünüyorsunuz. Fakat işin gerçek yüzü sonradan ortaya çıkıyor: TIR ve kamyonlar, Nahçivan’da bize göre tam dörtte bir fiyatına olan mazot almak için bekliyormuş. Yani bir nevi kaçakçılık…
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Nahçivanlı mevkidaşı ile birlikte Dilucu Sınır Kapısı’nı ziyaret etti ve burada Iğdır-Nahçivan arasında kurulması tasarlanan ticaret merkezi için ön inceleme yaptı. Iğdır Valisi Amir Çiçek, Bakan Çağlayan’a verdiği brifingde, bu ticaret merkezi projesine özel vurgu yaptı ve Iğdır’ın ticari açıdan gelişebilmesinin yolunun bu yatırımdan geçtiğini söyledi.
Dilucu, yıllardan bu yana kullanılan bir kapı olmasına rağmen, yakıt işi hariç ciddi miktarlarda ihracata sahne olan bir gümrük kapısı değil ne yazık ki…
Bakan Zafer Çağlayan, Türkiye ile Nahçivan arasındaki ithalat ve ihracatın yüksek miktarlara ulaşabilmesi için, özellikle Nahçivan tarafından atılması gereken adımlar olduğuna dikkati çekerek, “Azerbaycan’da olduğu gibi, Nahçivan’da da, Rusya ve İran’a çok özel vergi şartları uygulanıyor. Bu ayrıcalık, Rusya ve İran’ı, bu ülkeyle ticaret yapmak isteyen başka ülkelere karşı avantajlı konuma taşıyor. Biz de Nahçivan’la olan ticari ve sosyal ilişkilerimizin çok daha artmasını istiyoruz. Ancak mevcut yasal düzenlemenin böyle sürüp gitmesi durumunda korkarım ki, hedeflenen rakamlara ulaşmak imkansız. Buna rağmen biz Türkiye olarak yine de daha neler yapılabilir, diyerek çalışmalarımızı ve ziyaretlerimizi kesintisiz sürdürüyoruz. Buna en tipik örnek ise, iki ay içinde Nahçivan’a yaptığımız ikinci ziyarettir” dedi.
Nahçivan yeniden kurulmuş…
Vakit artık akşama dönmüştü, gümrükten çıkan kafilemiz, Nahçivan polisine ait eskort eşliğinde, geniş ve pürüzsüz otobandan ilerleyerek, rengârenk ışıklara bürünmüş Nahçivan’a vardı. Sovyetler döneminden kalma ana iskelet korunmak suretiyle, son on yıl içinde Nahçivan öyle bir tadilat ve tamirattan geçmiş ki, sanırsınız yeni baştan kurulmuş. Son derece modern binalar, çok yıldızlı oteller, alış-veriş merkezleri, mimaride birbiri ile yarışır halde olan kamu binaları, su, çiçek ve heykellerle süslenmiş geniş parklar ve lüks sayılabilecek evler…
Ne Nahçivan o onbeş yıl önceki Nahçivan’dı, ne de ahali o eski suskun ve umutsuz haldeydi.
Tamam yine de dört bir yan cıvıl cıvıl değildi belki ama belli merkezler hareketliydi. İnsanlar bir şeyler satın alıyor, sinemaya, tiyatroya, konsere gidiyor. Eğlence merkezleri daha çok gençlerin uğrak yeri…
Dağıtılan programa göre, kafilemiz kalacağımız otel varmadan önce kent merkezindeki devlet kültür merkezine gidecekti. Öyle de oldu. Orada bizi bekleyen sürpriz ise, gerçekten harikaydı ve kelimenin tam anlamıyla Azeri müziğinin doyumsuz bir ziyafeti vardı.
Nahçivan devlet sanatçılarından oluşan orkestra ve birbirinden kıymetli sanatçılar, bir saat boyunca öyle enfes bir konser icra etti ki, klasik müzikle arası pek de hoş olmayan arkadaşlar bile müthiş keyif aldı. Bakan Zafer Çağlayan’ın ayakta alkışladığı sanatçılar, misafirlerin ilgisinden hayli memnun kaldılar ki, programda olmayan eserleri de seslendirdiler. “Çırpınırdı Karadeniz” ise, konserin final parçasıydı.
Akşam artık hayli ilerlemiş, kafile çetin geçen otobüs yolculuğundan ötürü, yorgun görünüyordu. Araçlar yine polisin mihmandarlığında, kalacağımız Buzdağ Oteli’nin yolunu tuttu. Şehir büyük, düzenli, pırıl pırıl ışıktı. Hangi caddeden geçtiksek her yan tertemizdi ve gözü yoracak bir düzensizlik yoktu. Şehrin dışında yüksek bir tepeye konuşlanmış olan Buzdağ Oteli, adını, kaya buzlarından oluşan dağdan alıyordu ve o dağ ki içinde sağlık amacıyla kullanılan bir mağaraya sahipti. Sovyetler zamanında dağ oyularak açılan bu mağara, yıllar yılı astım hastalarının tedavisinde kullanılan bir sağlık merkezi olmuş. Nahçivan özerkliğine kavuştuktan sonra da, hükümet gerekli yatırımı ve onarımı yaparak, bu şifa merkezini Batı standartlarında bir yer haline getirmiş.
Astım hastaları geceyi bu mağarada geçirerek, yakalandıkları illetten kurtuluyormuş. Ziyaretçileri arasında Batılı turistlerin fazla olması herkesin dikkatini çekti. Her yıl özelikle de kış aylarında binlerce yerli ve yabancı hasta bu tuz kayalarından oyulmuş mağaraya gelerek tedavi olmayı umuyor.
Perşembe günü:
Fuarın açılışı ve ticari görüşmeler.
Mehmet ŞENER
Bir yanıt yazın