Bir bayramı daha geride bıraktık…
Kurban bayramı öncesinde epey tartışma yaşandı…
‘Bayramda kurban edilecek hayvan yok…’
‘Hayvan varlığımız kurban kesmeye yeterli değil… Dışarıdan hayvan ithal edelim…vs…’
Benzeri sorularla tartışma devam etti.
Yetkililer, değişik rakamlarla tartışmaya son vermek istediler ancak bu kez de telaffuz edilen rakamlar birbirini tutmadı.
Kısaca Türkiye ve bizim bölgemizde ne kadar hayvan varlığımız olduğunun kesin bir rakamını öğrenemedik.
Bayram pazarlarında gördüğümüz o ki, yeterince hayvan varlığımız var.
Önemli olan hayvan üreticilerimizi korumak ve hayvancılığımızı geliştirmek. Bölgemizde et ve süt hayvancılığının daha modern tekniklerle yapıldığı çiftlikler oluşturmak , hayvan ithal etmek yerine bu alanda dünyada söz sahibi olmak…
Asıl çözüm bu olsa gerek…
***
Bayramdan söz etmişken eski bayramlara oranla bu yıl görüntü kirliliği pek yaşanmadı. Cadde ve sokak ortalarında çok sayıda kurban kesilmedi ve kurbandan arta kalan atıklar hemen temizlendi. Bayramın dört günü süren ekmek bulamama işkencesine de son verildi.
Kentimiz adına güzel gelişmelerdi…
***
NENE HATUN BEKLENDİĞİ GİBİ OLMADI…
Türk tarihinde önemli bir yere sahip kent, Erzurum…
İşgaller görmüş, zaferler yaşamış bir kent…
Ticaret, eğitim-kültür ve sağlık merkezi…
Tarihte ve günümüzde bu özelliğini koruyor…
Erzurum, bu özelliklerinin yanı sıra tarihe yön vermiş kişileriyle de biliniyor.
Bu kişiliklerin en önemlilerinden birisi de Nene Hatun…
Erzurum ve Türk tarihinin altın sayfası Aziziye savunmasında görev üstlenmiş kahraman bir Türk kadını…
Tıpkı yine Erzurum’un Tiitkir köyünden, Kurtuluş savaşımızın kahramanı Kara Fatma gibi…
Bir özeleştiri yapmak gerekirse, ne yazıktır ki bizi biz yapan değerlere tam anlamıyla sahip çıkamıyoruz.
Örneğin Milli Mücadele sırasında bir tek uçağımız olmadığı için keşif yapamadığımız günlerde cebinden para vererek aldığı üç uçağı ordumuza bağışlayan Nafiz Kotan’ın ismini havaalanımıza veremediğimiz gibi…
Örnekleri çoğaltmamız mümkün…
***
Nene Hatun, Erzurumlu bir kadın kahraman ve bir simge…
Sinemacıların her zaman ilgisini çekecek bir öykü…
Nitekim sinemacılar kolları sıvıyor ve Nene Hatun’u film yapmak istiyorlar.
Seviniyoruz ve vizyona girecek filmi heyecanla bekliyoruz. Her ne kadar çekimler umut vermiyorsa da yine de görmediğimiz sahneler vardır ve film tamamlanınca ortaya iyi bir eser çıkar diye bekliyoruz ve önyargımızı bir kenara bırakıyoruz.
Nihayet film, vizyona giriyor, bariz yanlışları yazmak istemiyorum ama ve önyargılar gerçeğe dönüşüyor
Üzülüyoruz…
Türk tarihinin böylesi fedakarlık ve kahramanlık sayfasının, harcıalem bir sinema filmine dönüştürülmesi gerçekten üzüntü verici…
Konunun muhataplarına söz verildiğinde kuşkusuz onlar da kentin ilgisizliğinden söz edecektir.
Keşke başka sponsorlar da olsaydı ve ortaya muhteşem bir eser çıksaydı…
***
CEHALET, AYRIMCILIK, FAKİRLİK…
Söz sinemadan ve önyargıdan açılmışken bir film ve önyargıdan söz etmek istiyorum.
Bayram öncesinde New York’ta Beş Minare filmini seyrettim.
Film, çekimlerine başlandığında ilgimi fazlasıyla çekmişti…
Bu ilginin yanı sıra biraz da önyargı vardı…
İlgi, hayli iddialı bir ismi olan filmin hikâyesi ve ulaşacağı sonuçtu…
Önyargı ise¸Mahsun Kırmızıgül’ün muhtemelen bu işi eline yüzüne bulaştıracağıydı…
Film, beklenenin üzerinde bir ilgi ile karşılandı. Vizyona girdiği on günü aşkın bir süre içerisinde 1,5 milyon civarında bir seyirci ilgisi ile karşılandı…
Bitlis’ten Newyork’a ve oradan da tekrar Bitlis’e uzanan bir yol ve yaşananlar…
Bir kanun adamının duygularına esir olması ve kan davasının pençesinde kıvranması…
Bir din adamının toplumu kemiren yaralara parmak basması cehalete karşı çevresini eğitmesi ve sonunda töre kurbanı olması…
Filmin öyküsü kısaca böyle…
Filmde verilen mesaj çok önemliydi; Cehalet, Ayrımcılık ve Fakirlik…
Fukaralık daha çok çalışmayla, üretmeyle, yardımlaşma ve dayanışmayla;
Ayrımcılık, insanları ötekileştirmemekle, kabullenmekle ve birbirimizi sevmekle;
Cehalet, okumakla, okumakla ve yine okumakla giderilebilir…
Mücadelemiz bu değil mi?..
FERİDUN FAZIL ÖZSOY
Bir yanıt yazın