Dünkü, “Sis perdesi aralanıyor” başlıklı yazımızın daha mürekkebi kurumamıştı ki, muhtemel gelişme kuvveden fiile geçti:
Helikopter kazasını soruşturan savcı, ortaya çıkan son görüntüden sonra, düğmeye bastı ve eş zamanlı olarak beş ayrı ilde operasyonlar yapıldı. Aynı zamanda Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü didik didik aranmaya başladı ve aralarında muvazzaf subayların da bulunduğu on kişi gözaltına alındı.
Operasyonların bizim yazının hemen ardından olması elbette ki rastlantıydı…
Fakat bu rastlantı, okurlarımız arasında heyecan uyandırmış olmalı ki, gelen mesajların bazılarında bizim dünkü yazıya, abartılı bir anlam yüklenmişti.
Dedik ya bu kelimenin tam anlamıyla bir rastlantıdır. Zira bir süre evvel Cumhurbaşkanı Gül’e gönderilen (Erzurum’dan gittiği ileri sürülüyor) o görüntüler ortaya çıktıktan sonra, ne savcılık ne de başka bir makam olup bitenleri tribünden izleyemezdi.
Her şey öylesine aşikar ve öylesine tüyler ürpertici ki, kimsenin gücü o görüntüyü karartmaya yetmez.
Demek ki…
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin öldüğü o helikopter kazası, artık klasik manada bir kaza değil.
İşin için “iş”ler var.
Bu noktaya gelindi ya, hiç merak etmeyin nasılsa çorap söküğü gibi devamı da gelecektir.
Benim asıl merak ettiğim; kim veya kimler neden Muhsin Bey’i öldürttü ve bu ölümle neyin üstüne şal örtülmeye çalışıldı?
Gerçek soruşturma şimdi başladığına göre, bu ve buna benzer bütün sorular da zaman içinde cevap bulacaktır.
Şimdi herkesin sabır ve sükunet içinde yürütülen soruşturmanın sonucunu beklemesi gerekir.
Nasılsa…
Merhum Yazıcıoğlu’nu taşıyan helikoptere uzanabilen o karanlık elin, gün yüzüne çıkması çok yakındır.
Sancılı bir süreçten geçtiğimizi artık herkes görüyor.
Bir yanda iç ve dış destekli PKK terör örgütünün çirkin ve alçak saldırıları aldı başını gidiyor; öbür yanda üstü örtülmek istenen karanlık bir geçmiş aydınlatılmaya çalışılıyor.
Biliyoruz ki bu yolculuk sırasında, yollara mayınlar döşenecek, milletin sağduyusu test edilecek.
Güneydoğu’da savunmasız sivillerin katledilmesi, devletin sınırlarını zorlayan kirli bir imtihandan başka bir şey değildir.
Çünkü adamlar gelişmelerden rahatsızlar.
Baksanıza ne güzel yutturmuşlardı: Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekiler helikopter kazasında hayatlarını kaybettiler.
Hoş o gün de vicdanlar tatmin olmamıştı ama bugün hakikat öyle göz kamaştırıcı ki, en karanlık odaklar bile mızrağı çuvala sokamıyor artık…
Tornavidayı gördü herkes…
Eskiden olsaydı birileri hemen ortaya çıkıp, emri altındaki basın organlarına iki tane hayali manşet patlattırırdı:
-İrtica geliyor!
Yahut da:
-Laiklik elden gidiyor!
Açın bakın, on yıl öncesinin medya manşetleri bu başlıklardan geçilmiyor!
Şimdi kimse yemiyor…
Çünkü bu millet gördü ki, birileri “İrtica geliyor” diye çığlık attığında, aslında bir yerlerde büyük bir soygun ve talan yapılıyormuş.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu, yerli ve milli bir insandı.
O’nun o duruşu ve kırılmayan çizgisi kimleri nasıl rahatsız etmiş ki, dağların tepesinde imha ediliyor…
Türkiye bu soruya cevap bulduğunda, inanınız ki karanlıkta kalan nice olayların üzerindeki örtü kalkacak ve yarınlar daha aydınlık olacaktır.
Bir yanıt yazın