İki haftadır, düzenlenen etkinlikler nedeniyle yolumuz sıklıkla Uzundere’ye düşer oldu.
İlkinde, yani önceki hafta “Gastronomi Günleri” adı altında düzenlenen Yemek Yarışması’na tanıklık ettik.
“Gastronomi”den maksat ne, anlamam.
“Lezzet Günleri” demek en doğru olanı.
Diğer yabancı isim biraz fantastiğe kaçıyor.
***
Doğu Anadolu Turizm Derneği (DATUR) öncülüğünde yapılan, Uzundere Kaymakamlığı ile Uzundere Belediyesi’nin de omuz verip, desteklediği Lezzet Günleri ve Yemek Yarışması, hoş görüntülere sahne olmuştu.
Geçtiğimiz hafta sonu yapılan etkinlik ise, göçmen kuşların kanat çırpıp, öterek vedalaşmasına tanıklık etmek isteyen kuş sevdalıları için düzenlenmişti.
***
Yurdun değişik yörelerinden gelerek Uzundere’de toplanan ve biri birini pek de tanımayan onlarca insan, dağlara tırmandı, hem hazan mevsimini doyasıya yaşadı, hem de kendileri ile vedalaşarak uzak diyarlara kanat çırpan göçmen kuşlara el salladılar.
***
Sakın garibinize gitmesin.
Bu, bambaşka bir sevgi, belki bir tutku.
Öyle kuş sevdalıları var ki, bir yere oturuyor, gözlerini yukarılara dikip, kuşları seyrediyorlar, saatlerce hem de.
Bu arada bir de “farklı kuş gördüm çetelesi” tutuyorlar tabi.
Yaptıkları belli.
Farklı bir tür mü gördüler.
Kuş uçuyor yani, durduğu, bi ağaç dalına, kaya üzerine filan konduğu da yok.
Uzaktan geçiyor işte.
Yetiyor bu göz teması o sevdalı için.
Hemen deftere bi çarpı…
“Gördüm” çentiği, ya da işareti.
***
İşte o sevdalılar, atlamışlar uçağa ve doğru Erzurum, oradan da ver elini Uzundere.
E Kambersiz düğün olur mu, olmaz tabi.
Biz de gittik doğal olarak.
Uzundere Erzurum’a 80 küsur, Tortum Gölü ve Şelalesi de deyin ki100 kilometreuzakta.
Taş patlasın bir buçuk saatlik yolculuk sonrası Uzundere’desiniz.
Fırsatını bulursanız üşenmeyin, gidin!
İnanın pişman olmazsınız.
Güzel bir ilçe Uzundere.
Göl var, şelale var, çeşit çeşit sebze, meyve, börtü böcek, çiçek, kelebek ne ararsanız…
En önemlisi de sessizlik ve de doğa ile baş başa olmak var Uzundere’de.
Tavsiye ederim yani.
***
İnsan huzur duyuyor billahi.
Ben öyleyim mesela.
Gidiyor, her gidişimde aynı duyguları yaşıyorum.
Bazen bir çiçek, bir böcek, kuş ne bileyim bir farklı canlı türü gördüğümde, hele de güzel bir fotoğrafını çekebilmişsem
Yetiyor mutlu olmama.
***
Tabi öfkelendiğim de olmuyor değil.
O güzellikler içinde pis pis poşetleri, yağlı, buruşturulup da atılmış gazete kağıtlarını, boş sigara paketlerini, havada uçuşan cips ve çekirdek torbalarını görmüyor musunuz…
İfrit oluyorsunuz resmen.
Hele yeşillikler içinden hoyratça yükselmiş beton yığınları…
Gördüğünüzde üzülmüyor, kahrediyorsunuz kendinizi.
***
Sahi yok mudur bunun bir yolu.
Yani memleket bu kadar mı “sahipsiz”, bu kadar mı “keyfiyete tabi?”
Nasıl olur da o hoyrat binaların yapımına göz yumulur?
Giriyorsunuz bi vadiye, cennetten bir köşe.
Ama bi bakıyorsunuz, karşınızda apartmanlar.
Kimi yeşile boyalı, kimi pembeye. Kimi 5 katlı, kimi 6 ve hatta daha fazla.
***
Turizm merkezi olma iddiasıyla yola çıkan Erzurum’da, özellikle de en güzel, doğa harikası vadilerinde, dere, tepe ve dağlarında hiç olmadık şekilde yükselen, sayıları da hızla çoğalan beton yığınları!
Kim sorumludur Erzurum’un dağından, bağından, tepesinden, köyünden, mezrasından?
Belediyeler mi?
Sorulmalı hesabı, “Siz ne hakla doğanın tahrip edilmesine göz yumuyor ve hatta çanak tutuyorsunuz” denilmeli ve hatta ceza müessesi de işletilmeli ki, caydırıcılığı olsun, bi daha kimse teşebbüs etmesin tahribata.
***
Ben sordum mesela.
Sordum, cevabını da aldım.
Köyde, derede, tepede keyfiyetin önüne geçilebilmesi için, bir imar planı gerekiyormuş ve bu planı her köy için hem de, hazırlatması gereken kurum, İl Özel İdaresi’ymiş.
Yani Uzundere Belediyesi’nin, ya da Tortum’un, Narman’ın böyle bi yetkisi yok. Yetki, İl Özel İdaresi’nde.
***
Peki niye hazırlanmaz böyle bir plan, gidip onu da İl Genel Sekreteri Selami Altınok’a sormak gerek.
Sadece planın yokluğunu değil…
Aynı zamanda plansız atılan adımlar için de, “Bu ne iş sayın Altınok” demek!
***
Hani derler ya, “yiğidi öldür, ama hakkını ver” diye.
Hükümet, devlet kurumlarına her türlü imkanı sağlıyor.
Paraysa para, makineyse makine, elemansa eleman.
Ne kalıyor geriye?
Tabi ki hizmet.
***
Bu da yapılıyor, meraklanmayın.
Erzurum’un yuvarlak hesap bin köyünün neredeyse tamamında içme suyu sorunu yok mesela.
7-8 sorunlu köyün dışında, artık dağın başındaki bir evin içinde akıyor su.
Sadece su mu?
Elektrik deseniz, “ben karanlıktayım” diyenine rastlayamazsınız.
Ya telefon!
Kim takar Telekom’u, artık hizmet cep’te.
Okullar açık, öğretmenleri iyi-kötü başlarında.
Sağlıkta aciliyet mi var, bi bakıyorsunuz az sonra cankurtaran helikopteri, Hızır misali inmiş köyün meydanına.
E köylüye, köylünün kadınına, çocuklarına yapılan nakdi yardımlar ve pek tabi tanınan yeşil kart ayrıcalığı var bir de.
***
Köyleri gezerken vatandaşın isteklerine kulak verdiğinizde, talebin “ihtiyaçtan” çıkıp, “fanteziye” dönüştüğüne tanılık ediyorsunuz.
Mustafa amca, Fatma teyze, Ayşe nine, önüne çıktığı kaymakama, belediye başkanına ya da bir başka yetkiliye, “Suyumuz yok, öldük, bittik” demiyor, “Su fazla tazyikli gelmiyor, dolayısıyla evde çamaşır makinesi çalışmıyor. Acaba suyun tazyiki nasıl artırılabilir?” diye soruyor mesela.
***
Ama aynı güzelliği ve rahatlığı köy yollarında göremiyorsunuz.
Devlet orada da var elbet.
İl Özel İdaresi’nin kamyonları, silindirleri, iş makineleri şu an dağların tepelerinde, ya da vadilerin derinliklerinde çalışıyor.
Amaç yol yapmak.
Yapıyorlar yapmasına da, gelin görün ki, köy yollarında sorun bitmek bilmiyor.
Yazın yapılan yol, kış geçmeden bozuluyor.
Niye!
***
Deniyor ki, yolun altyapı eksiği tamamlanmadan, üzerine asfalt dökülüyor. Hele bir de asfaltlama zamansız yapılıyorsa, gitti devletin parası.
Doğru vallahi.
Ben, böyle bir çalışmaya, yağmurun bardaktan boşandığı bir zaman diliminde tanıklık ettim mesela.
Akıl var, mantık var.
Kendi kendinize “Bu soğukta ve yağmurda asfalt tutmaz” diyorsunuz ama işi yapanın belli ki umuruna değil!
***
Dağın başına kamyon gitmiş, iş makineleri orada, asfalt işi için ne gerekiyorsa hepsi var, bi koordinasyon eksik ve de akil bir adam yok!
Biri çıkıp da, “bu şartlar altında asfaltlama olmaz, olsa da tutmaz” demiyor…
“Amaan sende dök gitsin, olmazsa seneye bidaha!”
Sanırsın “Kor Şevket’in malı!”
“Dök!”
Taman “dök” de kardeş, olmuyor baksana.
Allah’tan kork!
Emeğe yazık her şeyden önce, tabi bir de giden paraya.
Ya yapacaksanız adam gibi yapın işi, düzgünce.
Ya da bırakın adamlara…
Daha iyisini yapan mutlaka çıkacaktır.
BU BİR BAŞVURU YAZISIDIR
Hazır söz yollardan açılmışken devam edeyim istiyorum.
Aliravi Caddesi’nde utanç duvarları yerli yerinde duruyor.
Kimsenin dönüp baktığı yok artık.
Vatandaş sıkıntı çekiyormuş, kimin umuruna!
***
Yaptık ya…
Yanlış da olsa “oldu!..”
Mantık böyle.
Ama olmadığı ortada.
Hizmetten maksat vatandaşın mutluluğu ve huzuruysa…
Bilinsin ki, Kırmacı Mahallesi’nde o huzur yok artık.
***
Yolu kapatanlar, itiraz eden vatandaşa, “Yazılı başvurunuzu yaparsanız UKOME bunu dikkate alır” diyerek yol göstermiş.
Şimdi o öneriden yola çıkarak kaleme alıyorum yazıyı…
Makam Büyükşehir Belediye Başkanlığı…
Talebimiz, sola dönüş yasağının gevşetilmesi.
Bakalım sonuç alır mıyız!
Sabırla bekleyip, göreceğiz.
Öztürk Akkök
Bir yanıt yazın