DIŞARIDA hava bi çeşit…
Gökyüzü gri, binalar kirli, sokaklar karanlık.
Gülmeyi unutmuş memleketin dumanlı yüzü, doğal olarak etkiliyor sizi.
***
Aslında öyle donduran, suratınızı jilet gibi kesen, sakalı, bıyığı kaskatı yapan, buzlaştıran bi soğuk yok.
Ama kömürün dumanı ile yoğrulan sisin kurşunileştirdiği o ağır ortam, soğuktan daha beter geliyor insana.
***
Sabah yataktan doğrulup da perdeyi araladığınızda, odanıza yayılan kasvetle yüzünüzü ekşitiyor, daraldığınızı hissediyor, ister istemez demoralize oluyorsunuz.
Sanmayın şikayet kar’dan!
Kar yok, keşke olsa.
***
Önce şöyle bi tipi esse mesela, kar yığınları öbek öbek tüm kirini örtse şehrin.
Sonra güneş parıldasa mavi gökyüzünde, kıpır kıpır etse içinizi!
Ama yok, ne mavi var, ne beyaz. Her taraf gri, her yan kurşuni.
***
Dün de o kasvetli hava vardı şehirde, önceki gün de, ondan önceki gün de.
Camdan dışarıyı seyrederken, bi ara sevgili Murat Balkuş’un “Eskiden kar yağardı Erzurum’a lapa lapa” dizeleri geliyor aklınıza, yutkunuyor, tıkanıyorsunuz.
“Nefes mi alamıyorum ne” telaşıyla havayı daha kuvvetli şekilde ciğerlerinize doldurmak istiyorsunuz ama, nafile!
Beyhude çaba yoruyor sizi…
Sonunda “pes” diyor, nefes almaktan bile vazgeçer gibi oluyorsunuz!
***
Sakalınız uzamış. Gözünüz tıraş makinesine takılıyor, “boşver” diyorsunuz, “boşveeer, kim tıraş olacak!”
Saçlar darmadağın, kıyafetler pejmurde.
Giyinmek gelmiyor içinizden.
***
Sokağa çıkma, yürüme ve birilerine “merhaba” deme yerine tercihinizi yeniden yataktan yana kullanıyor, yorganı başınıza kadar çekiyorsunuz ama, nerede uyku!
Dön sağa, dön sola!
***
Günlerden pazar, tatil günü yani.
Sabahın saat 09.30’u.
Yataktan doğruluyor, yeniden pencerenin önünde dikiliyorsunuz.
O ara bişey çekiyor dikkatinizi.
Sokakta tek kişi dahi yok.
İnanılmaz bi yanlızlık görüntüsü!
***
Kirli kar’ın üzerine sıra sıra dizili arabalar…
Bi yanda inşaat artığı kalıntılar ve tabi ki, beton yığınları.
Sanırsınız hayalet şehir!
Az sonra bakkaldan elinde ekmek birisi çıkarken çarpıyor gözünüze…
“İyi, en azından bir kişi dışarı çıkmış” diyor rahatlıyorsunuz!
***
Koca şehrin bizim mahalleden görüntüsü malesef böyle.
Bizim mahalleden bakarken böyle de Erzurum, diğer pencerelerden bakarken farklı mı?
Sanmam billahi.
Neresi geliyorsa aklınıza; ister Cumhuriyet Caddesi’ne, ister Dadaşkent’e, ister Dağ Mahallesi’ne gidin, farklı çok da fazla bişeyin olmadığını görür, “Sonuçta Erzurum burası” der, işin içinden sıyrılmaya çalışırsınız!
***
Öyle değil ama.
***
Erzurum’da bi yer var ki, bambaşka.
Hava orada da çok açık değil belki, gri ton yine hakim.
Fakat her taraf bembeyaz.
Şehirdeki gibi kirli değil kar.
Pırıl pırıl bir beyazlık, tertemiz hava ve gülen insanlar etkiliyor sizi.
***
Şehirde yüklendiğiniz negatif enerjinin dağın zirvesinde boşaldığını hissediyor, etkileniyor ve anlıyorsunuz Palandöken’in farkını.
Anlıyorsunuz Allah’ın ne büyük bir nimeti Erzurum’a bahşettiğini.
***
Kayak Federasyonu Başkanı Özer Ayık’ın ifadesiyle bir ucundan diğerine uzunluğu 25 kilometreyi bulan bir dağ silsilesi Palandöken.
Bizim “Palandöken” dediğimiz ve bildiğimiz, otellerin kümelendiği yer ise aslında Hınıs Boğazı.
***
Dedeman Otel, dün 2011 – 2012 kış sezonunu, işte o Hınıs Boğazı’ndaki tesislerinde, Vali Sebahattin Öztürk, Kayak Federasyonu Başkanı Özer Ayık, Buz Hokeyi Federasyonu Başkanı Fatih Çintımar, Erzurum Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Kadir Sabuncuoğlu ve bir grup basın mensubunun katıldığı mütevazı kahvaltılı toplantı ile açtı.
***
Palandöken Dedeman’ın sempatik Genel Müdürü Nuri Avşarer’in evsahipliğindeki toplantıda çok şeyler anlatıldı, çok şeyler konuşuldu.
Örneğin, Atlama Kuleleri’ndeki elektrik kesintisi skandalı, örneğin teleferikten asılı kalan Prof. Dr. Ziya Yurttaş’ın yaşadığı macera ve daha birçok olumsuzluk en yetkili kişilere soruldu, cevap istendi.
Cevaplar verildi de…
Hem de istemediğimiz kadar!
***
Derken sonuçta bir noktaya gelindi.
***
Gelinen o noktayı önemsediğimi söylemek istiyorum.
Her şeyden önce artık biribirimizi anlayacak, anlamaya çalışacağız.
Gazeteciler olarak kötüniyetli olmadığımız ortada.
Ama eğer siz enforme edilmiyor, bilgilendirilmiyorsanız, ister istemez “işin içinde bir bityeniği mi var” deyip, şehrin meselelerine sahip çıkma mecburiyetinde hissediyorsunuz kendinizi.
Yazdıklarınız bazen doğru oluyor, bazen de yanlış!
Kimi zaman iş, içinden çıkılmaz bir hal bile alıyor.
***
İlk güzel adım:
Bundan böyle aylık toplantılar yapılacak ve bilgi akışı sağlanacak.
Bu kadar işte.
Neyse etekteki taşlar, o gün dökülecek orta yere, sorulacak, sorgulanacak ve bitecek.
***
Sonradan öyle enine-uzununa tartışmak, temcit pilavı gibi meseleleri sürekli gündeme getirmek yok.
***
Bir başka güzel adım daha:
Erzurum’un tanıtımı için festival düzenlenecek.
***
Bu, Ekspres olarak bizim önceden ortaya attığımız bir öneriydi.
Toplantıda yeniden gündeme getirme ihtiyacı hissettim.
***
Önerimiz yankı bulmuş, sevindim, mutlu oldum açıkcası.
Vali sayın Sebahattin Öztürk, bir kar festivali hazırlığı içinde olduklarını söyledi, “kısmet olursa seneye” dedi.
Mutlu oldum açıkcası.
***
Önemli olan Erzurum’un tanıtımı.
Festivalse festival, etkinlikse etkinlik. Neyse istenen, yapılmalı.
Festivali aceleye getirmenin bir alemi de yok. Erzurum’un kar festivali sıradan olmamalı, ses getirmeli, çok sayıda insanı getirmeli buralara.
***
Kar kalınlığı önemli.
Kayak kaymak isteyen, “hangi dağda kar kalınlığı ne kadar” buna bakıyor ve planını ona göre yapıyor.
Televizyonlarda Uludağ var, Kartalkaya var, Sarıkamış var Erciyes var…
Varoğlu var yani!
Hani utanmasalar, Antalya için bile “kar kalınlığı şu kadar” diyecekler, ama sıra Palandöken’e geldiğinde, bırakın karın kalınlığının ne kadar olduğunu…
Dağın adı bile yok!
***
İlginç değil mi?
Niye “Palandöken’de kar kalınlığı şu kadardır” denmiyormuş, öğrendik.
Meteorolojik bir bilgiymiş ve bu bilgiyi de Meteoroloji’nin vermesi gerekiyormuş.
***
Bakar mısınız skandala!
Gidin bakın, dağda kar müthiş.
Herkes kayağın keyfini çıkartıyor ve bu güzelliğin Meteoroloji farkında değil!
Hayret!
Biz de kalkmış suçluyu bir başka yerde arıyoruz.
***
Toplantı bitti, biraz fotoğraf, biraz kamera görüntüsü çekimi ve derken ver elini “gri şehir!”
Hayır!
İnanın hiç kimse bu griliğin içinde kaybolup gitmek istemiyor.
Gülmek, mutlu olmak ve huzur içinde yaşamak herkesin hakkı.
Aslında at ile deve değil istenen!
Biraz çaba, biraz fedakârlık, çokca da samimiyet yetecek.
Tabi bir de ortak akıl ve dayanışma.
Gerisi kendiliğinden gelecektir de…
O dayanışmayı kim ve nasıl sağlayacak?
Bunu bilmiyorum işte!
Öztürk AKKÖK
Yazinizda buyuk bir umutsuzluk gizli olsa da, biliyoruz ki gerçekler acitir maalesef. O dayanışmayı kim ve nasıl sağlayacak? sorunuzun dogru ve en etkili cevabini yine siz vermissiniz. ” Biraz çaba, biraz fedakârlık, çokca da samimiyet yetecek..” diye. Bananeci bir toplum olmaktan çikarak baslayabiliriz mesela. Soyle orneklendirmek isterim; Trabzon’da, Giresun’da, Ordu’da findik mevsimi vardir. Hem findigini toplamaya, hem iznini kullanmaya gider Karadeniz insani. yaylalara çikar, yayla senliklerine katilir, kermesler olur, Rize’ye çay toplamaya gider. Hem ziyaret hem ticaret misali memleketlerini gormus olurlar. Yani orda mecburiyet vardir. Yayla’da bu isin sonucunda çikmistir. Kendi gelenek ve goreneklerini yasamak, yemeklerini yemek kulturlerini gormek için ellerinden geleni yaparlar. Erzurum’da ekecek biçecek isler yoktur, yani gitmek için bir mecburiyet olmadigindan memlekete gelisler azalir. Gelir seviyesi yuksek olan insanlarin mesela kis sporu için Erzurum’a gelmeleri, ekonomik açidan Erzurum’a faydali olmalari hemde Erzurum’u gorup ordaki geçmisini yasamasi bakimindan onemlidir. .Erzurum’da etkinlikler yapilmasi (kermesler, yemek tanitimi, bolgesel ozelliklerinin on plana çikarilmasi) Erzurum’u sevenleri Erzurum’a çekecektir. Bu ugurda etkinlikler yapmak için komiteiler kurulmalidir. Bu etkinlikler çok iyi tanitilarak tum gurbetteki Erzurum’lulari memlekete çekmek mumkundur. Erzurum’un ozelliklerini tanitmak için sponsorlar aranmalidir. Reklâm en buyuk guçtur. Festivaller uzun sureli olabilir sadece kis sezonun da degil. Kermesler duzenlenebilir, tek tek sorunlar hakkinda munazaralar yapilabilir, konferanslar verilebilir. Stk’larin getirebilecegi problemlere karsi çozum onerileri yuksek sesle dillendirilebilir, gazeteler de yayinlanabilir, brosurler dagitilabilir v.s Bunlar yazildigi gibi kolay degil elbette. Organizasyonlar yapilmali , maddi ve manevi bir durus sergilemek gerekli ve hiç beklentisiz bu islerde gorev alacak gonul adamlarina ihtiyaç vardir. Uzun vadede ve kisa vadede yapilacaklar belirlenmeli ve ona gore adimlar atilmalidir. Memleket sevdasi budur. Yoksa kuru kuruya sevda olmaz. Mutlulugun ise, ne resmini çizebilmisler, ne foto’sunu çekebilmisler, ne de tarifini yapabilmislerdir. Mutluluk herkese gore degisen bir kavramdir. Kimi parada, kimi san sohrette, kimi ise geçici guzelliklerde bulur. Iste bu yuzden demistim “Para yerine sevgi biriktirmeli insan..” iste budur hayatta mutlu olabilmenin asil sifresi. Aşk gibi mutlulugun da şekli şemali, kalıbı, zamanı, süresi, nedeni olmaz. Doğası ve doğallığı ile olabilecek şeyleri yaşamaktir aslolan. Mutlu bir toplumu olusturmanin temelinde Sevgi, saygi ozveri ve birliktelik vardir. Ya bizde? her birinizin verdigi emeklere binlerce tesekkurler.. Serap Durmazpinar Kuruhasanoglu / France