Selamları dudak ucundadır onların. Dillerini yüreklerinin ritmine bağlayıp, şöyle zikrullah sedasıyla bir kere bile ‘Selamünaleyküm’ dememişlerdir…
***
Ellerini, vites değiştirir gibi mekanik bir şekilde uzatırlar, tokalaşmak istediklerinde… Şefkat, parmak uçlarıyla bir türlü ünsiyet peyda edememiştir. Dokunuşları metal para soğukluğundadır.
Hal hatır soruşları ‘tenezzülen’dir.
***
Ayda yılda bir dilenci avucuna para koyuşları, burun atıklarını lavaboya sümkürmelerinden farksızdır.
***
Ömürlerinde bir kez bile aç bir güvercine yem atmamışlardır, susuz bir köpeğe su vermemişlerdir, üşüyen bir kediyi ısıtmamışlardır.
***
Yağmurda ıslanan bir yaşlıyı, tipide üşüyen bir öğrenciyi otomobillerine almamışlardır.
Otostop için işaret çakan bir yolcuyu gördüklerinde frene dokunmamışlardır.
***
Asla bir yetim başı okşamamışlardır. Kan anonsu duyduklarında hemen radyoyu kapatmışlardır.
Ramazanın bir tek gününde bile sofralarını fakirle fukarayla süslememişlerdir.
Özel yaptırdıkları çifte yumurtalı pideyi yumurtalı kıymaya daldırdıklarında ‘ah kuru ekmek bulamayanlar’ diye dertlenmemişlerdir.
***
Azametle ayaklarını bastıkları şu fani dünya toprağı ile ‘öteki taraf’ arasında iki santimlik mesafe olduğunu hiç tefekkür etmemişlerdir.
Omuzlarında tüm günah ve sevaplarını kaydeden meleklere inanmışlardır belki, ama kendi meleklerinin ‘okuma yazma bilmeyenlerden’ seçildiğini sanmışlardır.
‘Ölüm elbette var, ama benim dışımdakilere’ şeklindedir, fiili fanilik kanaatleri…
‘Mahkeme-i Kübra’ için galiba ‘ceza-i ehliyeti yok’ şeklinde rapor almışlardır, ona güvenmektedirler…
‘Etme bulma dünyası bu’ sözünü işittiklerinde ‘evet, ben ederim sen bulursun’ diye pişkin pişkin sırıtır bunlar!
***
Haram-helal bahsini hiç eksik etmezler dillerinden; lakin haramsız, hilesiz, hurdasız bir tek lokmaları bile yoktur…
Boğazlarına nanoteknolojik arıtma santralleri kurdurmuşlardır… Haram olarak girer lokma ağza, mideye indiğinde kırklanmış durumdadır!
Harama uçkur çözmelerine gerek yoktur, çünkü uçkur mahalleri hilkatten sensorludur, dokunmatiktir bunların!
***
Evlatlarını bir mümin kalbi rikkat ve şefkatiyle sevmezler! Sevselerdi öyle yetiştirirlerdi… Haram lokma ile harami orduları teşkil ile meşguldürler, onlar!
Eşlerini kucaklamazlar bunlar, sadece horozculuk oynarlar…
Azarlar, küfürler, dayaklar eşlere; mücevherler, armağanlar, serenadlar metresleredir!
***
Secdeye bir baş koyuşları şekilseldir onların! Seccadeleri yeşil dolar, tespihleri çil çil altınlardır!
***
Sana kim dedi aynaya bak yazı yaz diye!
Gördüğün kendin, yazdığın kendin!
Sn.Aksu,
Yazilarinizda ilk goze çarpan ve dikkat çeken, tane tane, anlasilir, akici, çok insaniyetçi, inanilmaz guzel bir uslubunuz var. Okurken hep su deyis geliyor aklima; “Üslûb-ı beyan, ayniyle insan. ” Konusma dil’i ve dolayisiyla yazilim insanin kimlik ve kisiliginin birebir disa vurumudur aslinda. Her ne kadar kelimelerin rengi, jesti mimikleri olmasa da, yazim tarziniz, kullandiginiz kelimeler ve kurdugunuz cumleler kisilik analizi yapmamizi sagliyor. Üslup ayni zamanda dünya görüşümüzde, hayatı algılayışımız ve kavrayisimizda, her halimizle, attığımız adima kadar kendisini gosteren ve en belirgin sekilde hissettiren bir kişilik özelliğidir malumunuz. Sozcuk hazneniz zengin, dusunceleriniz derin, uslubunuz tartismasiz çok guzel… okudukça okuyasi geliyor insanin..
“Buyuk gorunme, kuçulursun..” demis Said-i Nursi. Onlar kendilerini buyuk zanneden kuçuk insanlardir aslinda. Kocaman kocaman olsa da bedenleri, gelismemistir beyinleri. Kuçuk daglari ben yarattim edasiyla dolasan bu insanlar, maalesef gun geçtikçe ureyip çogalmaktadirlar. Yuruyuslerinden oturuslarina, kalkislarina verdikleri selama kadar bunlari gormek mumkundur. Herseyin en iyisini onlar bilir, en dogrusunu onlar yapar, para ve mevki en buyuk guçleridir. “Bos bir çuval dik durmaz..” der Benjamin Franklin. Onlari dik ve magrur gosteren para ve mevkileridir. Bunlar çogaldikça yeni neslin nelere gebe kalacagi da maalesef gun gibi asikârdir. çok da gururludurlar ee bosuna dememis Voltaire,“Küçük insanların büyük gururları olur..” diye. Kendisiyle barışık olmayan, özgüvenden yoksun insanların kalesidir. Kisiliksizliklerini gizler ve kendisini var olduğundan daha büyük gösterme ve bu amaçla eksikliklerini örtmek için olanca nufusunu, parasini mevkisini kullanmaktan çekinmezler. Kisilksizliklerini bunlarla kapatmaya çalisirlar. Basarili da olurlar hani. zira, gunumuzde bunlara itibar ediliyor artik..!
Son iki cumlenize katilmiyorum. Aynada gordugunuz siz, yazdiklariniz gunumuz gerçeginden insan manzaralari. Istesekte istemesekte bu manzarayi seyrediyoruz her gun. Birgun duzelmesi umidiyle… Tesekkurler…
Serap Durmazpinar Kuruhasanoglu / France