Palandöken’in bugünkü manşetini okuyanlar, “Ne o, 2022 Kış Olimpiyatları’ndan
vazgeçtiniz, yerine 2019 Avrupa Olimpik Gençlik Oyunları’nı mı istiyorsunuz?”
şeklinde sorabilir.
Peşinen söyleyelim:
Hayır, o iddiamızın ve hayalimizin sonuna kadar arkasındayız. Aynı şeyi ısrarla
tekrarlıyoruz:
Erzurum kış olimpiyatları yapabilecek bir şehir, yeter ki hükümet dolayısıyla da
Başbakan Erdoğan “evet” desin.
Bütün mesele Tayyip Bey’in bu hayale inanması ve arkasında durmasıdır.
2019 Avrupa Olimpik Gençlik Oyunları’na gelecek olursak?
Bu iş sanki tamam gibi?
Çünkü Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, Erzurum adına, 2019’a talip oldu.
Malumunuz aynı oyunların yaz bölümü 2011’in yazında Trabzon’da yapılmıştı.
Trabzon o yıl tıpkı Erzurum’un 2011 Üniversitelerarası Kış Oyunları’nda olduğu gibi
son derece başarılı bir sınav vermiş ve uluslararası platformdan tam not almıştı.
İşte o oyunların kışın yapılanına Erzurum aday gösterildi.
Erzurum bu altyapıya sahip olduğu sürece, bu ve benzer yarışmalara ev sahibi
olabilecek evsafta bir şehirdir.
Evet; onlarca eksiğimiz var. Evet; daha almamız gereken uzun bir yol var. Hepsi
doğru? Ama unutmayalım ki, o eksikler ve gidilmesi gereken o yol, bugünkü Türkiye
için artık “imkânsız” bir durum değil.
Önümüzdeki yıl kış olimpiyatları Soçi’de yapılacak.
Soçi, Erzurum’la karşılaştırılmayacak kadar zaten gelişmiş bir şehirdi. Fakat buna
rağmen olimpiyat için beş milyar dolarlık bir yatırım yapıldı.
Erzurum için de on milyar dolarlık bir yatırım, şehrimizi olimpiyata hazır hale
getirecektir.
TOP, ARTIK BAŞBAKAN ERDOĞAN’DA
Geçen hafta Ankara’da il başkanları toplantısında bu mesele masaya yatırıldı.
Erzurum’u 2022 Kış Olimpiyatları’na aday edelim mi etmeyelim mi?
Soru buydu?
Orada Kayseri ve Bursa il başkanları da vardı.
Kimse açıkça Erzurum aleyhine bir görüşte bulunmadı ama, “evet Erzurum bu iş için
ideal bir isimdir” diyen de çıkmadı.
Herkes Başbakan’ın nasıl bir tepki vereceğine baktı.
Başbakan Erdoğan, ne “evet” ne de “hayır” demiş.
“Değerlendirelim, bi bakalım” demiş.
Bu tavırdan hareketle lehimize de aleyhimize de bir sonuç çıkaramayız. Ancak
“neden olmasın, gerçekten bu mesele üzerine ciddi ciddi kafa yoralım” demiş olsaydı,
bugün manşetlerimiz bambaşka olacaktı.
Bendeniz ümitsiz değilim.
“Değerlendirelim, bi bakalım” demek, asla “olmaz” anlamına gelmiyor.
Aslında olması gereken şuydu:
Şu günlerde Erzurum’da Vali başkanlığında bir heyet oluşturup Başbakan’a
gidilmeliydi.
Denilmeliydi ki, “Türkiye 2020 Olimpiyatları’nı kıl payı kaçırdı ama önümüzde hâlâ
bir olimpiyat fırsatı var. O da 2022 Kış Olimpiyatları’dır. Erzurum bunun için ideal bir
adaydır. Üstelik sizin 2011 sırasında bu yönde verilmiş bir sözünüz de var. Sayın
Başbakan siz isterseniz bu iş olur.”
Gerçi henüz vakit geçmiş değil. Ama keşke böylesi önemli bir husus, alakasız bir
zeminde ele alınmamış olsaydı.
“Top artık Başbakan”da denilebilir.
Doğru?
Yanlış olan, topun doğru biçimde atılmış olmamasıdır.
Vali Bey mi öncülük eder, yoksa Başkan Küçükler mi bilemem?
Yapılacak iş belli:
Şu günlerde aralarında her kesimden kimsenin yer alacağı bir heyet teşekkül ettirip
Başbakan’a gitmektir.
“Efendim siz destek olursanız bu iş olur”
Bunu demek zor bi şey değil. Korkmasınlar, Başbakan kimseyi yemez!
Birileri ha bire “olimpiyat hikâye” diye beylik laflar edip duruyor ya, siz aldırmayın
onlara?
Onlar doğuştan iflah olmaz muhalif!
Bana sorup, duruyorlar, “Mehmet Şener, sen Erzurum’un olimpiyat yapacak bir şehir
olduğuna inanıyor musun?”
Haydaaaa?
Yahu kardeşim inanmasam niye günlerdir aynı şeyleri yazıp durayım?
Konu mu yok, malzeme mi az?
Hazır seçim arifesindeyiz, seçime ve aday adaylarına dair ne yazsam okunma rekoru
kırar, bunu biliyorum. Fakat benim böyle bir derdim yok ki?
İnandığım için bu işi savunuyorum.
2011 için de aynısı olmuştu: Yıllar öncesinden başlayarak, “Erzurum bu işi başarır”
dedim ve sonuçta Allah’ın yardımıyla Erzurum, o sınavdan anlının akıyla çıktı.
Olimpiyat için de aynısı niye olmasın?
MİTHAT BAŞKAN’IN GÖZÜNDEN KAÇMADI
Geçen hafta Havuzbaşı Kent Meydanı’nı yazarken demiştik ki, “Cumhuriyet Caddesi,
Hastaneler Caddesi ve Paşalar Caddesi Vali Haşim İşcan zamanında Amerikalı şehir
plancısı Lambert’e yaptırılmış”
Buraya kadar bir yanlış yok. Erzurum’un efsane ismi mesleğimizin duayeni Mithat
Turgutcan, “Tamam” dedi. “Buraya kadar doğru”
Peki yanlış nerede?
Efendim yanlışı şurada yapmışız.
Biz o yazıda, “Bu caddeler yapıldıktan sonra 60’lı yıllarda da Havuzbaşı inşa edildi”
demişiz ve baltayı taşa vurmuşuz.
Efendim böylesine vahim bir hata, yaşayan tarih Mithat Turgutcan varken yapılır mı
hiç?
Yaptık işte, hem de feci bir şekilde?
Mithat Başkan anlattı. Atatürk anıtı da, Havuzbaşı da aynı tarihte, yani 1938’de yine
Vali Haşim İşcan tarafından inşa ettirilmiş.
Sadece Havuzbaşı mı? Hayır. Bugün Polisevi olarak hizmet veren ve bir zamanlar da
Orduevi olan o bina da aynı tarihte şehir oteli olarak devlet tarafından yaptırılmış.
Hatta o güne dair ilginç bir anekdot nakletti bize Mithat Başkan?
O tarihte Umum Müfettişlik (bölge valiliği) emrinde yarı resmi yayın yapan meşhur
Doğu gazetesi var. Ve o gazetenin iki acar muharriri var ki, kalemlerinden kan
damlıyor.
Biri Bahadır Dülger (Mehmet Dülger’in babası) diğeri de Cihat Baban?
Yazmışlar, demişler ki, “Bu fukara şehirde kim geceliğine beş lira verip bu otelde
kalacak?”
Aynı zamanda memur olmalarına rağmen Vali’nin icraatını böyle fütursuzca(!)
sorgulayan Baban ve Dülger Erzurum’dan sürgün edilmişler.
O otel yapılmış ve ta ki 40’lı yıllara kadar da otel olarak hizmet vermiş.
Sonra o otel, Cumhurbaşkanı İsmet Paşa’nın emriyle orduevi olarak tahsis edilmiş.
Mithat Başkan diyor ki, Erzurum’un ilk müfettişi umumisi, Selanikli Vali Tahsin
Uzer’di…
Vali Tahsin Uzer, despot, acımasız ve kraldan çok kralcı bir valiymiş.
Fakat Haşim İşcan öyle değil. O hizmet adamıymış.
Bu Erzurum neler görmüş neler?
Adam gibi adamlar da gelip geçmiş, gölgesinden korkan manyaklar da?
Merak edenler için söyleyelim:
Otel inşaatını eleştirdikleri için Erzurum’dan sürülen gazetecilerin akıbeti son derece
parlak olmuş.
Bahadır Dülger, Demokrat Parti’den Erzurum mebusu olmuş, Cihat Baban ise
muhtemelen Sivas’tan mebus seçilmiş ve bakan olmuş.
Demek ki o tarihlerde de aynıymış: Yani militarizmin cezalandırdıkları sonradan
ödüllendiriliyor.
Doğrusu da budur.
İyi ki Mithat Başkan var, yoksa kimin gerçek kimin sahte kahraman olduğunu çoğu
zaman tefrik edemezdik.
O yaşayan tarih?
Bir yanıt yazın