MENÜ ☰
ATA-AÖF’te Sınavsız İkinci Üniversite Ön Kayıtları Devam Ediyor
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » Anka İle Kaf Dağına Yolculuk
Belkıs Altuniş Gürsoy
Belkıs Altuniş Gürsoy
Tüm yazıları için tıklayınız.
Anka İle Kaf Dağına Yolculuk


 

 

Dünya cennete teşmil edilebilecek kadar güzel olmakla beraber, hayatın gerçekleri çoğu zaman katı ve acıdır. İnsanoğlu ömür çizgisinin nice merhalesinde kendisini un ufak olmuşçasına paramparça hisseder. Yer ile gök birleşti ben arada kalıp darmaduman oldum, cümlesinin anlamı

 

ile her fani bu menzilde kim bilir kaç defa yüzleşir.

 

Kaderiniz sizi bazı bazı ekmeğinizi kanınıza doğramaya mecbur ederken, sıra dağlar gibi yüklerin altında yalnız, çaresiz ve fersiz öylece bırakır.

 

Sadece bu kadar mı ?

 

Azıcık kavrama ve sorgulama cehdine düşenler varoluş muammasında bin bilinmeyenli bir denklemle karşılaşıp şaşakalırlar. Mevcudat ve hadisatı akıl gözüyle seyredip de işin içinden çıkmak çoğu zaman mümkün olmaz.

 

Ama zararı yok, bu badiyede çareler tükenmez. Sıkışıp da daralan can kuşu, ten kafesinin zincirlerini kırıp da hür ve asude enginlere kanat çırpmak hususunda pek mahirdir.

 

İşte “yerlerin demir göklerin bakır olduğu”, aklın sır kapılarının önünde teslim bayrağını çektiği o yerde hayal âlemi işlemeye koyulur. İnsan, muhayyilesinin devşirdikleri ile serin kuytularda yorgun gönlünü avutur, durgun göllerde bezgin ruhunu dinlendirir.

 

Büyünün, efsunun, harikuladenin, olağanüstünün ummanında göze ilişmemiş kahramanlar, el değmemiş mekânlar, gün görmemiş devranlar, yakası açılmamış serüvenler keşfeder. Bu umur görmüş gezegendeki yer yüzü macerasını, ademoğlunun serencamını farklı farklı üslup ve desenlerle yeniden dokur. Bu vadide serazat seferlere çıkarak her şeyi kendi keyfince kendi lisanıyla en baştan okur.

 

Mitoloji, efsane, masal, destan diye isimlendirilen edebî mahsullerin içinde olmazları oldurarak, varlığın dar adesesinden sıyrılmaya çalışır. İnsanoğlu günümüzde bilim kurgu ve Fantastik adı altında yine aynı değirmene su taşımakta, yine aynı ateşe odun atmakta kemal noktasındadır.

 

Ezop Masalları’ndan Kelile ve Dimne’ye, Mesnevi’den La Fontaine Hikâyeleri’ne kadar birçok dünya klasiğinde hayvanata insan vasıflarını yükleyerek beşere seslenilmiş, ahlaki ve öğretici bir lisan kullanılmıştır.

 

Hayvanları konu edinin eserler içinde kahramanı kuş veya kuşlar olan nice kültür mirası ayrı bir yerde durur. Tutiname’den, Mantıku’t Tayr’a, Binbir Gece Masalları’ndan Binbir Gündüz Masalları’na kadar nice eserin satırlarında kuşlar hikmetin diliyle konuşur, insanlara yol gösterirler.

 

Mantıku’t Tayr’da simurg denilen bilge kuşu bulmak için Kafdağı’na doğru uzun ve meşakkatli bir yolculuğa çıkan kuşlardan önemli bir kısmı yolculuk zahmetine dayanamayarak telef olur veya dağılır. Nice badireler, nice kahır silsilelerinden sonra yola devam etme sabır ve tahammülünü gösterebilen otuz kuş, nihayet hedefe varırlarsa da simurga rastlayamazlar. Ama aradıkları kuşun kendileri olduğunu anlarlar. Bu mesnevinin muhtevasındaYunus Emre’nin

 

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir

 

Sen kendini bilmezsen, ya bu nice okumaktır”

 

mısralarının anlamı zuhura gelir.

 

Bu bahsettiğimiz efsanevi kuşlardan biri de ankadır.

 

Kuşların padişahı olan anka, zümrüdüanka, simurg, tuğrul, kaknus, phoenix adıyla da anılır. Çok yükseklerden uçtuğu için gözden kaybolan ve bulunduğu yerlerdeki diğer kuşları avlayan bu ankaya “anka-yı mağrib”de denilir.

 

Eski Mısır, Eski Yunan, Çin, Hint, İran, Arap ve Türk dünyasına ait birçok mitolojik eserde, masal, destan, hikâye mesnevi, ve şiirde yer alan bu kuşla ilgili tasvirler çeşitlilik gösterirler. İranlılara göre ankanın vücudunda otuz kuşun rengi ve işareti bulunur. Bu sebepten ona otuz kuş anlamına gelen simurg derler.

 

Ankanın dünyanın en iri kuşu sayıldığına, yüzünün insan yüzüne benzediğine, uzun boyunlu olduğuna ve iki yüz gün süreyle havada kaldığına inanılır. Kaf dağında yaşadığı düşünülen bu kuş, bazı mitolojilere göre de denizin ortasında ulu bir ağacın tepesinde oturur. Her şeyi bilen ve konuşma gücüne sahip olan bu efsanevi yaratık, hükümdarlara ve kahramanlara akıl hocalığı yapar. Darda kaldıklarında ise onların imdadına yetişir. Tüyleri veya gözyaşlarıyla yaraları iyileştirebilir. Yanarak ölen bu kuş her seferinde küllerinden yeniden doğar.

 

Aczinin boyutlarını ve imkânlarının sınırlarını bilen insanoğlu Antik Çağlardan beri bir çok coğrafyada, güzel, akıllı, bilge, ilim sahibi, kudretli ve ölümsüz bir kahramanın özlemiyle böylesine sembolik bir varlığa hayalen de olsa beden vermiştir. Anka, aynı zamanda gönüldeki muratların, yeşermemiş emellerin, erişilmemiş ideallerin adıdır.

 

Beşer, sahip olmak istediği hâlde elde edemediği vasıfları ona yüklemiş; kabuğunu çatlatmak arzusunu böylesi bir mefhum sayesinde hayata geçirmiştir. Fakat bütün bu mealdeki kültür malzemesi sonunda ”kendini bil“ cümlesinin ihtiva ettiği manayla aynı düzlemde kesişir. Nice söz erbabı bu fikri farklı ifade kalıpları ile döne döne tekrar etmişlerdir.

 

Hararet nardadır sacda değildir.

 

Keramet baştadır taçta değildir

 

Her ne arar isen kendinde ara

 

Kudüs’te Mekke’de Hac’da değildir” diyen Hac-ı Bektaş-ı Veli gibi.

 

Anka motifine Divan Edebiyatı, Halk Edebiyatı,Tasavvuf ve ve Çağdaş Türk edebiyatı içinde de sıklıkla yer verilir. Bu kelimenin geçtiği beyitlere birkaç örnek verelim :

 

Yeter tavus teg ‘ucb kıl ârâyiş-i sûret

 

Vücûdundan geçip âlemde bir ad eyle teg
Fuzûlî

 

(Tavus kuşu gibi kabarıp dış görünüşünü süslemen daha yetmeyecek mi? Varlığından sıyrılıp şu dünyada anka kuşu gibi bir isim bırakmaya bak.)

 

Mecnûn başında var idi bir âşiyân-ı murg

 

Ankâ-yı aşka kûh-i belâda penâh idi

 

Hayâlî Bey

 

(Mecnûn’un başında bir kuş yuvası vardı, Bu yuva, aşk ankasına belâ dağında bir sığınaktı.)

 

 

Öyle yaksın beni kim âteş-i reng-â-rengin

 

Mürg-i ‘Anka çıka hâkister-i hâşâkimden

 

Şeyh Galip

 

(Rengârenk ateşin beni öylesine yaksın ki, süprüntülerimin külünden anka kuşu çıksın.)

 

Tâ Cihân-âbâda vardı Isfahan mülkün geçüp

 

Kûmdan pervâz eden şi’r-i terim ‘Anka gibi

 

Nedim

 

(Rum’dan uçan taze şiirim tıpkı anka gibi İsfahan ülkesini geçip ta Cihânâbad şehrine kadar ulaştı.)

 

 

Tâ ezelden biz bu aşk içinde rüsvâ olmuşuz, 
İsmimizdir söylenen mâ’nada ankâ olmuşuz. 

 

Niyazi Mısrî

 

 

(Ta ezelden beri biz aşk içinde rezil olmuşuz. Namımız söylense de biz aslında anka kuşu gibi yok olmuşuz.)

 

Belkıs Altuniş Gürsoy

 

📆 10 Şubat 2014 Pazartesi 14:23   ·   💬 0 yorum   ·   ⎙ Yazdır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR