İç saha karnesi çok da iyi olmayan B.B. Erzurumspor, Güngören maçına çıkarken 3 puandan başka birşeyi aklına dahi getirmiyordu.
Futbol bir bakıma ikinci plandaydı…
Taşkın Güngör’ün cezası nedeniyle kulübe olmayışı, gol umudu Deniz Sert’in kırmızı kart cezası yüzünden de tribünde oluşu, zaten gol sıkıntısı çeken takım için büyük dezavantajlardı…
Buna bir de ilk 11’de yapılan değişiklikler de eklenince, kafada zaten ikinci planda olan “iyi futbol” isteği, bugün bir türlü sahaya yansımadı…
Mevsim normallerine göre sıcak ama nispeten soğuk bir havada başlayan maçın ilk dakikasından, son anına kadar futbolun “f”sini göremedik…
Penaltı golünün geldiği 28. dakikaya kadar da cezaaalanına bile giremeyen bir takım vardı karşımızda…
Forvette Aykut’un etkisizliğine, sezon başından bu yana kayıpları oynayan Sefer ve Yılmaz Can’ın formsuzluğu da eklenince, Erzurumspor’un cezaalanına girmesi bile zorlaştı…
Aslına bakarsanız Sefer, diğer maçlarına göre biraz daha istekli olsa da, bir türlü verimli olamadı. Hele hele rakibin 10 kişi kalmasından sonra bulduğu gol pozisyonları “acemice” harcaması inanılır gibi değildi… Sefer’in kalitesine yürekten inanmış ve “üst liglerin oyuncusu” olduğunu düşünen biri olarak, beni hayal kırıklığına uğratmaya devam ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim…
Bu takımın olmazsa olmazının Mikail, Emre ve Hüseyin Cihan olduğunu bugün net bir şekilde gördük. Herhalde Taşkın Hoca da görmüştür…
34 yaşındaki Mikail’in 90 dakika boyunda sahada basmadık yer bırakmaması, ondan 10 yaş küçük olup, sadece hızlı yürüyen gençlere örnek olur inşallah…
Sezon başında eleştirdiğim İbrahim, giderek bu takımın önemli bir parçası olmaya başladı. Akhisar maçıyla başlayan başarı grafiğini her geçen gün yükseltiyor. Bugün de savunmada önemli işler yaptığını peşinen ifade edeyim…
Sol kanatta Doğa çok önemli işler yapıyor. Bugün son çizgiye kadar inerek yaptığı ortaların gol olmaması, forvet hattının kötü gününde olmasıyla izah edilebilir.
Emrah, Fatih Gültekin, kaleci Anıl ile sonradan oyuna giren Cebrail, Yasin ve Murat Akgül iyi mücadele sergilediler.
Özetle, futbolun olmadığı, mücadele gücünün yüksek olduğu bir maçı, kazanmak bile önemliydi.
Bu puanın önemi ilerleyen haftalarda daha ne anlaşılacaktır…
Son olarak Yılmaz Can’a ayrı bir paragraf açmak istiyorum…
Sefer de ne kadar kıpırdama varsa, Yılmaz Can da o kadar “gamsız” olmaya devam ediyor. Önceki maçlarda bir iki çalımla tribünlere oynasa da, bu maçta onu bile yapamayan bir Yılmaz Can vardı karşımızda… Sahada ne yaptığını bilmeyen, top rakipteyken kafasına göre takılan, presin “p”sini aklına dahi getirmeyen, top takımdayken de dostlar alışverişte görsün mantığıyla elini kaldırıp, pas istemekten başka bir icraatı yoktu Yılmaz Can’ın bugün…
Bu yönüyle sahanın en kötüsüydü…
Depar denilemeyecek, hızlı yürüme diye tabir edilecek bir pozisyonda arka adalesinden sakatlanması da, ne kadar güçsüz olduğunu ortaya koyuyordu…
Güçsüz futbolcunun çenesi iyi çalışır. Yılmaz Can’ın da bu aralar maşallahı var… Kendisini eleştiriyorum diye bayağı bir bozulmuş… Çok önemli değil… Messi’nin bile eleştirildiği bir ortamda herhalde Yılmaz Can’ın esamesi okunmaz…
Yılmaz kardeşim, iyi oynadığın zaman alkışlar, kötü oynadığın zamanda eleştirilirsin. İki çalımla tribünlere oynayabilirsin ama oyunun topsuz mücadelelerini de izleyenlerin eleştirilerine maruz kalmaktan kurtulamazsın.
Futbolcunun konuşacağı yer sahadır…
Eleştirilmek istemiyorsan, ya Allah’ın sana bir lütfu olan yeteneklerini kullanır, seni eleştirenleri mahçup edersin ya da eleştirilmeyeceğin başka bir iş yaparsın! Tercih senin!
Böyle “gamsız” oynamaya devam ettiğin müddetçe, bu köşenin yazarı seni eleştirmeye devam edecek. Çünkü, bu köşenin sahibi, 20 yılı aşkın bir süredir senin gibilerini çok gördü Yılmaz kardeş…
Ve son söz yönetime ve Taşkın Hoca’ya…
Hocası ve hocalarının, hatta yöneticilerinin de bulunduğu bir ortamda, kendisini eleştirdiği için kızdığı bir gazeteciye “çık dışarı” diyebilecek “cüreti” kendinde bulan Yılmaz Can’a duracağı yeri göstermek sizin göreviniz.
Yılmaz Can’ın bu tavrı, bana değil, orada bulunan hocası ve yöneticilerine karşı yapılmış bir saygısızlıktır. “Kızını dövmeyen, dizini döver” sözünden hareketle, saygı noktasında sorunları olan bu kardeşin iyi bir uyarıyı hak ettiğini düşünüyorum.
Zira, ayaklarından çok çenesi çalışan bu kardeş, takımın ahengini de bozar, benden söylemesi…
Bir yanıt yazın