Sevda Güneş röpörtajı;
O Erzurum’u üç dönem boyunca kabinede temsil etti. Sağlıkta dönüşüm yaparak Türk siyasetine adını altın harflerle yazdırdı. Bugün dünyanın birçok ülkesinde yaptığı çalışmaları anlatıyor.
AK Parti’de üç dönem kuralına takılan ve tekrar aday olamayan eski Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, 7 Haziran’da yapılacak olan genel seçimlerde sanki kendi adaymış gibi şehirde gidilmedik ev çalmadık kapı bırakmıyor. Ülkenin geleceği için “partimin tekrar iktidar olması lazım” diyen Recep Akdağ ile güneşli bir Pazar sabahı bir araya geldik. İlk aday olma sürecinden bugüne kadar süren siyasi serüvenini ve bundan sonra ne yapacağını konuştuk.
Siyasete 2002 yılında AK Parti ile girdiniz ve aynı seçimlerin ardından Sağlık Bakanı oldunuz. Bugüne kadar o süreci hiç anlatmadınız, dilerseniz önce oradan başlayalım.
Evet, aslında bu süreç öyle hesaplı kitaplı olmadı. Biz iki profesör arkadaş siyaseti düşünüyor ve istifa etmeye hazırlanıyorduk. Ama o arkadaşımın ismini vermeyeceğim. İstifa etmeden o gün partiyi kuran daha sonra Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan Sayın Abdullah Gül ile görüştük, bu fikrimizi ona açtık. Bize asla kesin bir ifade kullanmadı. “Aday olun nasip kısmet” dedi. O arkadaşım istifa etmekten vazgeçti, ben hiç tereddüt etmeden istifa edip aday oldum. Rabbim nasip etti, önce vekil arkasından Sağlık Bakanı oldum.
Peki, bakanlık nasıl oldu?
Seçimlerde Erzurum güçlü bir şekilde AK Parti dedi. Şehre bir bakanlık verilmesi gerektiği fikri doğdu. Sağlık alanında uygun kişi ben görüldüm. Zaten sistemin içindeki biriydim. Bu alanda bazı çalışmalarımızda vardı. Ancak her şey nasip ve kısmet işidir. Rabbimde nasip edince ülkeme, şehrime hizmet etme imkanı doğdu. Yani hiç biri hesaplı işler değildi, ne vekillik nede bakanlık.
AK Parti’nin en büyük başarısı sağlık ve ulaşımda oldu. Sağlıkta Dönüşüm Projesi nasıl oluştu? Bu modemli kendiniz mi belirlediniz, yurt dışında çalışmalarınız mı oldu?
Ben Sağlık Bakanı olduğumda öyle etrafımda Türkiye’de sağlık politikalarında, sağlık sisteminde, sağlık ekonomisinde yetişmiş bu işi iyi bilen bir ekip yoktu. Biz bir avuç klinisyendik. Hastalarla birlikte sistemin kurbanlarıydık. Bu sistemin mutlaka değişmesi gerektiğini savunan doktorlardık. Ben 1991 yılında Londra’da bulundum. Bu benim için büyük bir kazanç oldu. Londra’da birinci basamakta sağlık, aile hekimliği ile yürütülüyordu. Eksiklerine rağmen gerçekten iyi işleyen bir sistemdi.
Onu bizzat orada yaşadım ve eksiklerini de gördüm. Adaylığım sürecinde bir gurup akademisyenle propaganda saatleri dışında biraya gelip araştırmalar yapıyorduk. Rahmetli Özal döneminde yapılmış bazı çalışmalar vardı, bunları inceliyorduk. Uzmanlık alanımız değildi ama bazı ülkelerin sistemini inceliyorduk. Bakan olur olmazda süratli bir şekilde bazı arkadaşlarımı belirlediğimiz ülkelere gönderdim. Yerinde sistemi incelemeleri için bende bazı ülkelere gittim. Zaten İngiltere’yi iyi biliyordum. Halk sağlığında ideolojik durumlar vardı. Benim müsteşarım bir ürolog profesörü, bende çocuk sağlığı profesörüydüm. Onlar bizi küçümsediler, “Biz halk sağlıkçıyız siz akademisyensiniz, bu işleri biz biliriz” dediler. Bir çocuk ve ürolog profesörümü bu işimi yapacak?
Oysa sistemimiz şunu gösteriyordu; Sistemi içinde bilen insanlar gerçekten insana hizmete odaklanmışlarsa o sistemi nasıl dönüştüreceklerini okuyarak, araştırarak başka ülkeleri inceleyerek, işin uzmanlarına başvurarak çözebilirler. Bu iş hekimliğe çok benziyor. Hastanızı dinler, muayene eder, bir takım tetkikler yapar, hastalığı teşhis eder sonra gereken tedaviyi uygular, hastanızı takip edersiniz. Sistemin takibi de çok önemli, biz sistemi çok iyi takip ettik. Bugün Türkiye’de sağlık sistemi nasıl diye sormuyorlar. Tıpkı sizin gibi “bu işi nasıl yaptınız” diyorlar. Biz göreve geldiğimizin 3. yılında sistemi kurduk ve hastaneleri birleştirdik. Yaptığımız işlere çok sonra dönüp şöyle bir baktık, anladık ki %90 doğru işler yapmışız. % 10 yanlış mı yaptık ve eksik mi yaptık. Oda şudur; Hasta doktorunu tedavi eder komplikasyon oluşur. Onu da sonradan düzeltir yoluna devam eder. Bizde de böyle oldu.
Modern yönetim anlayışta yaptığınız her ne ise değiştirdiklerinizi bir dönem sonra ihtiyaca göre yine değişebilirsiniz. Bizi hep ne ile eleştirdiler, Türk Birliği, Cumhuriyet Halk Partisi ve benzerleri, özellikle ulusal sol çizgidekiler; 1960 yılında Nusret Fişek Hoca zaten sosyalizasyon yaptı; Her şey tamam niye yeniden yapıyorsunuz? Siz söylüyorsunuz 1960 da yapılmış, aradan 50 sene geçmiş. Ben şunu ısrarla söylüyorum, biz sağlıkta büyük bir dönüşüm yaptık. Ancak ikinci 10 yılın programı yürütülüyor ve yürütülmeli. Türkiye gibi hızlı değişen ülkeler de benim kanaatime göre özellikle sağlıkta 10 yıllık periyotlarda ikinci hatta üçüncü dönüşümler yapılmalı. Biz diyemeyiz ki ‘biz yaptık böyle olacak’ hayır. Yeni teknik direktör oyuna yeni oyuncu alacak, şartlarını kendi belirleyecek çünkü şartlar değişti, ihtiyaçlar değişti. Önceki şartlarda birinci öncelik sigara ile mücadeleydi şimdi birinci öncelik obezite ve hareketsizlik. Vatandaş iyiyi gördü daha da iyisini isteyecek.
Ben “Türkiye’nin bakanıyım Erzurum’ un değilim” demişim, bu konuşmayı hiç hatırlamıyorum. Eğer böyle bir laf ettiysem başka bir bağlamda geçmiştir. Erzurum olmasa ben ne vekil olabilirdim nede bakan…
Yaptığınız sağlıkta dönüşüm politikaları nedeniyle ülkede iz bıraktınız ama Erzurum’a fazla bir ayrıcalık yapmadığınız için zaman zaman eleştirildiniz. Bu eleştirilere katılıyor musunuz?
Ben katılmıyorum da vatandaş katılıyor mu bir ona bakmak lazım. Şuan aday değilim. Seçim bölgemi diğer aday arkadaşlarımla geziyorum. Bir günde en az iki bin, üç bin insan ile buluşuyorum. Gösterdikleri ilgiden sevgiden ben mahcup oluyorum. Onlar şunu söylüyor, “Bakanım bak siyaseti bırakmıyorsun, milletvekilliğini bırakıyorsun, Erzurum’u bırakmazsın” diyorlar. Erzurum’a bir şey yapmadıysak, birilerinin söylediği gibi eğer Türkiye’nin bakını olmuşsak o zaman vatandaş niye böyle konuşsun, gitsin bu adam derler. Bir zaman nerede böyle bir konuşma olduysa sonra bir gazetecide bunu yazdı.
Kim olduğunu bile inan hatırlamıyorum. Ben demişim ki “ben Türkiye’nin bakanıyım,Erzurum un değilim.” Bu konuşmayı ben hiç hatırlamıyorum. Eğer böyle bir laf ettiysem başka bir bağlamda geçmiştir. Eğer Erzurum Milletvekili olmasaydım bakan olabilir miydim? Erzurum beni vefa duygusu ile desteklemese ben buralara gelemezdim. Sonuçta üniversitede bir hocaydım. Sağlıkta ki başarı hiç kuşkusuz AK Parti’nin başarısıdır. Recep Tayyip Erdoğan başta olmasa biz bu işleri yapamazdık. Recep Tayyip Erdoğan ‘bu işi üç ay gibi bir sürede bitirin’ dedi. Bir çok sıkıntılı süreç oldu, yani şunu söylemeye çalışıyorum. AK Parti’nin varlığı Recep Tayyip Erdoğan’ın prensipleri ve insana değeri olmasaydı biz bu işleri asla başaramazdık. Haklı olarak ulaştırma ve sağlık dediniz.
Oysa ciddi bir ekonomik başarı var. Ali Babacan’ın ve diğer arkadaşların başarısını yok sayabilir miyiz? Ulaştırma 100 milyarın üzerinde yatırım yaptı. Para olmasa nasıl olacak, şimdi bu toplu bir başarı. Sağlıkta ben vardım, istikrar ve ekonomi bu işin zeminini oluşturuyor. Erzurum sağlıkta ilk yatırım alan şehirdir. Bölge Eğitim Hastanesi ilkler arasındadır. Tüm ilçelerde hastaneler yaptık. Türkiye’nin her ilçesinde yok bunlar. Ben siyaseti günlük reklam olsun diye yapan değilim, ondan kalıcıyım. Erzurum askeri havaalanı vardı, her geçişte aranırdık. Oysa şimdi havalimanı var. Milli eğitim yatırımları, Karadeniz’e ulaşana Türkiye’nin en uzun tünelleri yani bu şehre ne geldiyse bunların içinde bende vardım. Çünkü üç dönem tek değişmeyen kişi bendim. Biz reklam değil vatandaşa hizmet ediyoruz, halk ta bunu biliyor.
Bakanlığım döneminde yaptığım uygulamalar sırasında bana komünist bile dediler
Siz artık aday değilsiniz. Ama adeta liste bir adayı gibi çalışıyorsunuz. Bu kadar çaba niye?
Çünkü ülkenin buna ihtiyacı var, dün olduğu gibi bugünde ülkenin AK Parti’ye ihtiyacı var. Bunun birkaç sebebi var. Birincisi gerçekten AK Parti’de kurumsallaşmış hizmet anlayışı var, bu bir ideoloji. AK Parti’ye sağcımı yoksa solcumu dersiniz. Ben zaman zaman komünist olmakla suçlandım. Politikalarımdan dolayı zaman zaman da neoliberal olmakla suçlandım.
Her ikisi de ayrı uç ideojilerdir. Oysa özel hastanelerin doktor kısıtlaması yaparken, kamu hastanesinde Erzurum’da, Van’da, Ağrı’da doktor istihdam ettirmek istedim, komünist dediler. Kardiyolojik cihaz, stend, görüntüleme v.s hizmet alımları yaparken neoliberal dediler. Desinler, benim derdim vatandaşa hizmetti. AK Parti buna benzer uygulamalar yaparak vatandaşa hizmeti esas aldı. Mehmet Şimşek’e Londra’da dediler ki ‘siz ideolojik olarak hangi inanç grubuna giriyorsunuz.’ Dedi ki; Biz kendi inanç değerlerimize ve geleneklerimize bağlılık açısından muhafazakârız. Biz ekonomiyi yönetme açısından liberaliz. Sosyal hizmetleri yönetme açısında da sosyalistiz, bu doğru bir tanımlama.
AK Parti yeni bir model koydu. Ben Türkiye’nin AK Parti tarafından yönetilmesi gerektiğini düşünüyorum. İster bakan olayım, ister vekil olayım, ister vatandaş olayım. O zaman AK Parti’nin yanında olmam gerekir ve onu güçlendirmem gerekir. Yaptığımız hizmetler açısından ülkenin bizzat Erzurum’un da bize karşı sevgisi var o zaman bunu hizmete niye dönüştürmeyeyim. Ben son 15 gündür şunu söylüyorum; Biraz kararsızlar, biraz küskünler biraz da AK Parti’ye ders verelimciler var, bunları gördüm. Onlara şunu söyledim önemli bir kısmını da ikna ettim. 7 Haziran akşamını düşünün, hayal edin ki AK Parti meclis çoğunluğunu elde edemedi. Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve HDP barajı aştı, bunlar çoğunluk sağladılar. Bizim yarınımız ne olur? Kimle konuştuysam ‘aman Allah korusun’ dediler.
HDP şizofren bir partidir, proje partisidir. Selahattin Demirtaş bazı çevrelerce parlatılmış bir isimdir
Bu tespiti yaparken AK Parti’nin de hatalarını gördünüz mü? Acaba ‘biraz kadrolarda alınan oylardan dolaylı bir şımarıklık yaşandı’ dediniz mi, öz eleştiri yaptınız mı?
Şımarma kelimesini doğru bulamam ama elbette eksikleri vardır. Bu bir kuraldır, uzun iktidarlar yıpranır. Beklentiler arttığında yönetmek zorlaşır. Hizmet çıtası çok yükseldi. Onun için muhalefet ipe sapa gelmez vaatlerde bulunuyor. Yirmi kişiden biri belki inanır umudu ile. AK Parti’de ciddi bir oy azalımı söz konusu değil. Ama şu gerçek ki şizofrenik bir parti olan HDP aynı zamanda bir proje partisidir. Selahattin Demirtaş başarı ile parlatıldı, bu ülkede. CHP, MHP ve Aydın Doğan medyası, iş dünyası ve TUSİAD tarafından. Biz öyle düşünmüyoruz ama diyelim ki oldu, ne olacak? Bu üçlü ile MHP koalisyonu yapar, daha önce yaptı. DSP, ANAP ve MHP koalisyonu yapıldı ve ülke bir felakete götürüldü. Oy vermeyi düşünenler bunu da iyi düşünmeliler. Eğer AK Parti için kulak çekmek istiyorsanız bunun bir ayarı olması lazım, tutar kulağı koparırsanız pişman olursunuz. Eğer Erzurum’dan bir HDP vekil çıkarırsa her halde buna en çok milliyetçiler üzülür. Milliyetçi Hareket Partisi propaganda yaparken bir Kürt seçmenle karşılaştıklarında ‘bize vermeyecekseniz HDP ye oy verin’ diyorlar. Bu ülkücü geleneğe ait bir tavır mıdır? Hiçbir sorumlu insan ‘hele bunlar gitsin sonrasına bakarız’ demez. Ben AK Parti’nin eksik ya da hatalarına baktığım zaman yaptıkları hayırların bunları kat kat aştığını görüyorum. Çabam bundandır.
AK Parti’nin kulağını çekmek isteyen seçmenler olabilir. Ama dikkat etmek lazım, kulak çekeyim derken koparmayın. Bu ülkede HDP-CHP-MHP koalisyonu çıkarsa ülke ne olur
Bundan sonraki yol haritanız nedir?
Sevda Hanım, bakanlıktan ayrıldıktan sonra Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Bankası benden danışmanlık istedi. Daha sonra dünyanın birçok ülkesi aynı talepte bulundu. Şu an dünyanın değişik ülkelerine giderek ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı’ anlatıyorum. 7 Haziran’da oyumu kullanıp Harvard’a gideceğim, toplantı o tarihte. Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü Başkanlığı seçimleri var. Sayın Başbakan Davutoğlu ve Dışişleri Bakanı ile bu anlamda hazırlığımız var. Siyaset ile bağımız devam edecek, partim ne görev verirse onu da yapamaya hazırım. Şehrimin gönüllü vekili olmaktan asla vazgeçmeyeceğim.
Bir yanıt yazın