Şahsımca Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay gibi üst kademe yargıda yaşanan çelişki ve çekişmenin sebebi yeni bir Anayasa yapma zaruriyesine zemin aralamaya çalışmak ve sivil ve siyasi tarafların dikkatini çekmek amaçlı olabilir.!
Türkiye’de anayasal süreç, II. Mahmud döneminde, Alemdar Mustafa Paşa tarafından hazırlanan 1808 tarihinde ilan edilen Sened-i İttifak ile başlayıp
Sultan Abdülmecid döneminde 3 Kasım 1839 tarihinde Mustafa Reşid Paşa tarafından hazırlanan Tanzimat Fermanı ilanı ile devam ederken yine Tanzimat Fermanı’nın tamamlayıcısı ve pekiştiricisi olan Islahat Fermanı, Abdülmecid tarafından 1856 yılında “fermanı ” olarak anayasal arayış devam etmiş,
Akabinde; Tanzimat döneminde yetişen ve Genç Osmanlılar olarak bilinen aydın ve yazarlar, Avrupa’dan etkilenerek meşrutiyet yönetimini savunmaya başladılar ve meşrutiyeti ilan ettirmek için Sultan Abdülaziz’i tahttan indirerek, yerine Sultan II. Abdülhamid’i getirdiler. 23 Aralık 1876’da Mithat Paşa’nın hazırladığı Kanun-i Esasi ilan edilerek Anayasal temeller çelişkiler , çatışmalar etrafında devam etmiş
Türk tarihinin ilk anayasası olan ve 12 bölüm ile 119 maddeden oluşan Kanun-i Esasî’nin 113. maddesi gereğince, padişah olağanüstü durumlarda Anayasa’yı askıya alabilirdi. Amir hükmü ile Sultan II. Abdülhamid, 1877 yılında Rus savaşlarını (93 Harbi) neden göstererek Anayasa’yı askıya alması ile Anayasal mücadele ve çekişme ile sekteye uğrayan
Devamında; 1908 yılındaki askeri ayaklanma sonucu II. Abdülhamid, 1876 Anayasası’nı tekrar yürürlüğe koydu ve böylece II. Meşrutiyet dönemi başladı. 1909 yılında 31 Mart Vakası’nın meydana gelmesinden sonra tahttan indirilen II. Abdülhamid’den sonra 1909 yılında Anayasa’da önemli değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerle 1876 Anayasası, meşruti bir parlamenter monarşi Anayasası haline gelerek Anayasal mücadele ve çekişme yine devam etmiş..
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda yenilmesinden sonra 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgal edilmesiyle, Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı 18 Mart 1920 son kez toplanmış ve çalışmalarına ara vermiş.
Damat Ferit Paşa 11 Nisan 1920’de Meclis-i Mebusan’ı feshettirdikten sonra, 23 Nisan 1920’de ilk Büyük Millet Meclisi, Ankara’da toplanmış Meclis, 20 Ocak 1921 tarihinde Teşkilât-ı Esasîye Kanunu kabul etti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tek yumuşak ve tek çerçeve anayasası olan Teşkilât-ı Esasîye Kanunu’nda yapılan değişikliklerle devletin rejimi, dini, dili, başkenti, başkanı gibi unsurlar belirlenmiş.
1876 Kanun-i Esasîsi resmen ilga edilmeyişi, 1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu’nun da yeni bir devletin ihtiyaçlarını karşılayacak derecede ayrıntılı olmayışından dolayı,
ikinci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi, yeni bir anayasa yapma sorunuyla karşı karşıya kalmış.
Yeni Teşkilât-ı Esasîye Kanunu (1924 Anayasası), 20 Nisan 1924 günü kabul edildi.1924 Anayasası, güçler birliği (yasama, yürütme, yargı) bakımından 1921 Anayasası’na göre daha esnek ve parlamenter rejime yönelik atılmış önemli bir adım olarak 1924 Anayasası, 1961 yılına kadar yürürlükte kalmış
27 Mayıs 1960 tarihinde, Millî Birlik Komitesi adında bir grup subay yönetime el koyması ile . Yeni bir anayasa yapılması için Kurucu Meclis kurularak, yeni anayasa bu meclise hazırlatılmış ve 9 Temmuz 1961 tarihinde halkoylaması yapıldı ve oylama sonucunda %61,5 ile 1961 Anayasası kabul edildi.
Yine Akabinde; Türkiye’de 1960’ların sonlarına doğru siyasal şiddet olaylarının artması ve bunların engellenememesi sonucu 12 Mart 1971 tarihinde Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, dönemin başbakanı Demirel’i istifaya zorlamışlar.!
Demirel’in istifa etmesiyle ordu desteğinde bir “partiler üstü” hükûmet kurulmuş ve Anayasa’da değişiklik yapılmış.
12 Mart muhtırasının beklenen sonuçları vermemesinden dolayı 12 Eylül 1980 yılında ordu yönetime el koymuş. 29 Haziran 1981’de çıkarılan kanunla bir anayasa yapmak için “Kurucu Meclis” oluşturulmuş.!
Millî Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisinden oluşan bu meclis, hazırladığı Anayasa’yı 7 Kasım 1982 yılında halkoyuna sunmuş. %91,37 ile anayasa kabul edilmiş olmasına rağmen tartışmalar, çelişkiler , çatışmalar hala bitmemiş.!
1808 Sened-i İttifak ile başlayıp , 1982 Anayasası ile çoğunlukla Askeri vesayetin ya gölgesinde yada icrasında yapılan Anayasaları
Sorgulamakta, yargılamakta, tartışmakta kimseye söz ve sıra vermeyen sivil ve siyasi irade ne hikmetse bu gün herhangi bir Askeri ve Hukuki vesayet olmamasına rağmen
Milletten aldıkları destek ve güçle , Milletin ve Devletin ali menfaatlerini koruyacak Sivil bir anayasayı yazıp, bir nevi Türkiye Cumhuriyetinin 2 yüzyıl Devlet yazılımını sivil irade ile yazabilme ve bunu referanduma götürüp milletin onayına sunabilme iradesini ortaya koyamadıktan sonra
Kusura bakmayın ama ne Askeri suçlamaya hakkınız var ne tepedeki Anayasal ve Yargıtay kurumlarını yargılamaya hakkınız var nede Milleti bu süreçte maniple edip Adalet mekanizması etrafında kutuplaştırmaya hakkınız var.!
Anayasa , Milletin ve Devletin devamlılığını, ali menfaatlerini sağlayan ve koruyan beşeri yasalardır.! Çağcıl koşullara, şartlara, ihtiyaçlara göre güncellenmesi, revize edilmesi şayet ihtiyaçlara cevap vermiyor ise değiştirilmesi elbette mümkündür bunu yapması gerekende sivil ve siyasi iradedir.!
Aksi halde her fırsatta suçladığınız ve siyaseten nemalandığınız Askeri ve Bürokratik vesayetten hiçde farkı olmayan siyasi vesayet unsurları olarak tarihe geçeceksiniz vesselam.!
21. Yüzyıl gerçekleri ve öncelikleri ıışığında yeni bir sivil anayasaya ulaşabilmek dileklerimle…
selam saygı dua
Ahmet Gökhan Yazıcı
Bir yanıt yazın