MENÜ ☰
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Flaş, Flaş Flaş !, Genel, Göze Çarpanlar, Siyaset » 12 Eylül referandumu ne getiriyor?
12 Eylül referandumu ne getiriyor?


  12 Eylül darbesi sonrası hazırlanan mevcut Anayasa 1982 yılında halkoyuyla kabul edildi

 Son 28 yılda neredeyse bütün siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin talep ettiği Anayasa değişikliği bugüne kadar 16 kez yapıldı. Referanduma sunulacak paket, demokrasi için köklü reformlar getirecek.

TAM DEMOKRASİ İÇİN KÖKLÜ REFORMLAR

İşadamının yurtdışı çıkışına kolaylık

Özellikle işadamlarının muzdarip olduğu bir soruna da pakette çözüm getiriliyor. Mevcut işleyişte, ceza soruşturması ve kovuşturması geçirenlere yurtdışı yasağı getirilebiliyordu. Az miktarda vergi borcu olan bir işadamı bu sınırlama yüzünden yurtdışına çıkamıyordu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de 2006 yılında yanlış bulduğu bu uygulama değiştiriliyor. Anayasa değişikliğinde seyahat özgürlüğünün kapsamı genişletiliyor. Buna göre, hakkında hâkim kararı olmadığı sürece ceza kovuşturması ve soruşturması geçirenler de yurtdışına çıkabilecek.

Ekonomik ve Sosyal Konsey Anayasa’da

Hükümetler ile işçi ve işveren sendikaları, tüccar, esnaf, sanayicinin bağlı olduğu birlik ve konfederasyon temsilcilerinden oluşan ‘Ekonomik ve Sosyal Konsey’ anayasal güvenceye kavuşturuluyor. Böylece konseyin toplanması ve sosyo-ekonomik politikaların belirlenmesinde iktidarların inisiyatifi kaldırılıyor. Toplumun geniş kesimleri sosyal ve ekonomik politikaların belirlenmesinde sürece dahil edilecek. Ekonomik ve Sosyal Konsey AK Parti iktidarı döneminde toplanmaya başlamıştı. Anayasal güvence altına alınan Konsey, artık her hükümet döneminde görev yapacak.

Sendikal özgürlükler genişletiliyor

Grev hakkına getirilen kısıtlama kaldırılıyor. Grev esnasında meydana gelen olaylardan sendikanın sorumlu olacağına yönelik hüküm Anayasa’dan çıkarılıyor. Siyasi amaçlı grev ve lokavt faaliyetlerine ilişkin yasaklar da kaldırılarak çalışanlar lehine iyileştirmeye gidiliyor. Greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddi zarardan sendika sorumlu tutulamayacak. Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grevi ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, iş yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişlere ilişkin yasaklar tamamen kaldırılacak.

Memur maaşları artacak

Paketin referandumdan geçmesiyle birlikte 11 milyonun üzerindeki işçi, memur, emekli ve özürlülere yeni haklar gelecek. Anayasa’ya göre memurlar bugüne kadar sahip olmadıkları toplu sözleşme hakkını kazanacak. Maaş zammı konusunda Uzlaştırma Kurulu kararları bağlayıcı olacak. Son sözü hükümet yerine Uzlaştırma Kurulu’nun söylemesi memurun alacağı zammı yükseltecek. Bu kurumun kararları geçtiğimiz dönemlerde bağlayıcı olsaydı memurlar son 6 yılda yüzde 17 daha fazla zam alacaktı.

Birden fazla sendikaya üyelik

Değişiklikle birlikte bugüne kadar sadece bir sendikaya üye olabilen işçiler aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olabilecek. Bu durum sendikalar arasındaki rekabeti artırırken, işçiden yana avantajlar getirecek. Bunun yanı sıra memurlara ve diğer kamu görevlilerine verilen uyarma ve kınama cezaları yargı denetimine açılacak. Kınama ve uyarma gibi disiplin cezalarına karşı da yargı denetimi işletilecek. Haksız ceza aldığını düşünen memur mahkemeye gidebilecek.

AİHM yerine Anayasa Mahkemesi’ne

Referandumdan evet çıkarsa bütün vatandaşlara Anayasa Mahkemesi’nin kapısı açılacak. Toprağı elinden alınan köylüden ayrımcılığa tabi tutulanlara, din ve vicdan baskısı yaşayanlardan aile kurma hakkı engellenenlere kadar herkes AİHM yerine Anayasa Mahke-mesi’ne başvuracak. AİHM’nin kurulduğu 1959’dan beri 2 bin 295 kez mahkemeye giden Türkiye, bu davaların 2 bin 17’sinde yüklü miktarda tazminat ödemeye mahkum oldu. Bu değişiklikle birlikte her yıl AİHM’ye ödenen milyonlarca dolarlık ceza azalacak.

Kadın ve çocuk istismarına önlem

Paketin 1. maddesinde yapılan değişiklikle kadınlar, çocuklar, özürlüler, şehit ve gazi yakınları ile ilgili alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacak. Örneğin bir işveren istihdam konusunda kadınlara belli bir kontenjan ayırdığında, bu şikâyet konusu olamayacak. Kadınların toplumsal hayat pratiğinde karşılaştıkları engeller ortadan kalkacak. 12 Eylül Anayasası’nda görmezden gelinen çocuklar yeni anayasaya giriyor. Çocukların şiddete ve her türlü istismara karşı korunmasına devlet güvencesi geliyor.

Mahkemeye gitmeden çözüm

Devlet-vatandaş arasında yaşanan sorunların çözümünde yeni bir müessese oluşturuluyor. Kökeni Osmanlı’ya dayanan, oradan da İskandinav yarımadasına sıçrayan ve gelişmiş Batı demokrasilerinde yaygın olan ombudsmanlık mekanizması kuruluyor. Vatandaş mahkemeye gitmeden, ilk elden ombudsman aracılığıyla sorunlarına çözüm arayacak. Devlet kurumlarının her türlü işleminde haksızlığa, kötü muameleye uğrayan vatandaş mahkemeye müracaat etmeden sorununu Meclis’e bağlı oluşturulacak kamu denetçiliği (ombudsmanlık) aracılığıyla çözebilecek.

12 Eylül darbecileri yargılanacak

Anayasa’nın geçici 15. maddesi 12 Eylül darbecilerini koruma altına alıyordu. Paket referandumdan geçerse 12 Eylül darbesini gerçekleştiren Kenan Evren ve arkadaşları ile Danışma Meclisi üyelerinin yargılanamaz ve hesap sorulamazlığına son verilecek. Darbecilerin yargılanmasıyla ilgili yasal düzenlemeler gündeme gelecek. Tartışma konusu olan zamanaşımında farklı görüşler savunuluyor. Kimi hukukçular insanlık suçu gördükleri darbeler için zamanaşımı olmayacağı görüşünde. Ancak bazı hukukçulara göre de yargılamayı imkânsız kılan sebepler zamanaşımını durdurur, engeller kalktığında zamanaşımı tekrar işlemeye başlar. Yani 12 Eylül darbecileri yargılanabilir.

Ordudan atılan askere yargı yolu

Yıllardır eşinin kılık kıyafeti veya inançlarından dolayı irtica gerekçesiyle ordudan binlerce subay ve astsubay ihraç edilmişti. Bu rakam 28 Şubat döneminde zirveye çıkmış, 1997-1998 yıllarında 569 kişi ordudan atılmıştı. Ordudan ilişiği kesilen askerlerin hak aramasının önündeki engel, YAŞ kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olmasıydı. Rütbesi sökülen, işsiz bırakılan askerler mahkemelere gidip hakkını arayamıyordu. Anayasa değişikliğiyle bu durum düzeltilerek YAŞ kararları yargı denetimine açılacak. Böylece Silahlı Kuvvetler’den ilişiği kesilen askerî personele hak arama hürriyeti ve savunma hakkı tanınacak.

Özel hayata koruma geliyor

Darbeler insanların hayatını karartırken, cuntacılar toplumun neredeyse tamamını fişlemişti. Kişisel verileri korumaya alan anayasa paketi ile fişleme tarih olacak. Vatandaşın adı, yaşı, adresi, medeni durumu, telefon numarası, pasaport numarası, özgeçmiş bilgileri, resimleri, sesi, parmak izi ancak kişinin rızası ile kayıt altına alınabilecek. Zorunlu haller dışında bu veriler kayda geçirilemeyecek. Fişleme yapanlar yargılanacak. Gerektiğinde, özel bilgilere işlem yasağı getirilebilecek. Herkes kişisel bilgilerinin kayıt altına alınıp alınmadığını öğrenme hakkına sahip olacak. Memurlar disiplin cezalarını yargıya taşıyabilecek.

Darbeciler sivil mahkemeye

Türkiye, ikili yargı sisteminin olduğu nadir ülkelerden. 12 Eylül Anayasa’sı ile askerî personelin işlediği suçlara askerî mahkemeler bakıyordu. Bir asker demokratik rejime karşı suç işlese, darbe planı yapsa hatta uyuşturucu işine bile karışsa askerî mahkemede yargılanıyordu. Anayasa’nın 145. maddesinde yapılan değişikliğe göre, bundan sonra askerler sadece görevleriyle ilgili disiplini gerektiren suçlarda askerî mahkemelerde yargılanacak. Darbe ve muhtıra gibi anayasal düzene ve devletin güvenliğine yönelik suçlara sivil mahkemeler bakacak. Siviller kesinlikle askerî mahkemelerde yargılanamayacak. Askerî hâkim ve savcılar emir komuta zincirinden kurtarılarak ‘hâkimlik teminatı’na kavuşturulacak.

‘Yüce Mahkeme’ye demokrasi ayarı

Siyasi parti kapatma davaları, 367 kararı, başörtüsüne özgürlük tanıyan düzenlemeleri iptal ederek demokrasiye zarar veren Anayasa Mahkeme-si’nin yapısı köklü bir şekilde değişecek. Anayasa’nın 146. maddesinde yapılan düzenleme ile ‘Yüce Mahkeme’nin üye sayısı 11’den 17’ye çıkacak. Üyelerinin 3’ünü TBMM, 14’ünü ise cumhurbaşkanı seçecek. Yeni yapıyla Mahkeme’nin antidemokratik uygulamaları ortadan kalkacak. Yüksek Mahkeme, 2 bölüm ve Genel Kurul olarak çalışacak. Anayasa Mahkemesi üyeleri, gizli oyla bir başkan ve iki başkan vekili seçecek. Süresi bitenler yeniden seçilebilecek. Yeni yapısıyla Anayasa Mahkemesi’nin antidemokratik kararlara imza atması zorlaşacak.

HSYK-Yüksek Yargı paslaşması bitiyor

Ergenekon, Balyoz, Kirli Tezgâh davalarına bakan savcı ve hâkimleri görevden alarak yargı üzerinde baskı ortamı oluşturan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısı değişecek. Yüksek Yargı’daki vesayetçi anlayış sona erecek. Kurul’un yapısı ve işleyişi, gelişmiş ülkelerdeki demokratik standarda kavuşacak. Kapalı kast sistemini andıran mevcut durumda HSYK üyeleri Yargıtay ve Danıştay tarafından seçiliyordu. Bu iki kurumun üyeleri de HSYK tarafından belirleniyor böylece “al gülüm, ver gülüm” olarak adlandırılan görüntü yaşanıyordu. Yapılan değişikliklerle HSYK üyeliği yüksek yargı dışındaki hâkim ve savcılara da açılıyor. HSYK’nın 7 asıl, 5 yedek olan üye sayısı 22 asıl, 12 yedek üyeye çıkıyor. HSYK üyeliği seçim yöntemi de değişiyor. Asıl ve yedek 34 üyenin 10’u Danıştay ve Yargıtay genel kurulları tarafından doğrudan seçilecek. Böylece yaklaşık 13 bin hâkim ve savcıdan oluşan birinci derece mahkemelerde (taşrada) görev yapan yargı mensupları da seçimlerde söz sahibi olabilecek.

Meslekten atılan hâkim hak arayacak

Tıpkı YAŞ kararları gibi HSYK’nın meslekten çıkarma kararları da yargı denetimi dışındaydı. Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya örneğinde olduğu gibi HSYK’nın meslekten attığı yargı mensuplarının hak arama yolu kapalıydı. Değişiklik paketi ile HSYK’nın meslekten çıkarma kararlarına karşı yargı yolu açılıyor. Ayrıca HSYK’nın fizikî ve malî çehresi de değişecek. HSYK, müstakil bir bina ve sekreterya ile bütçeye kavuşacak.

Bakan yargı atamalarına karışmayacak

Adalet bakanı ve müsteşarı yine kurulda olacak. Bakan, HSYK’nın atama, yetki, terfi, disiplin gibi önemli kararlarının alındığı toplantıya katılmayacak ve oy kullanamayacak. Müsteşarın katılmadığı toplantılarda HSYK Genel Kurulu toplanabilecek. Dairelerin ve genel kurulun görev ve yetkileri kanunla belirlenecek. Hâkim ve savcıların denetimi ve soruşturmalarını yapacak olan müfettişler, kurul müfettişleri ve adalet müfettişleri olarak ikiye ayrılıyor. Kurul müfettişleri HSYK’ya, diğerleri bakanlığa bağlı çalışacak.


13 EYLÜL SABAHI

EKREM DUMANLI

Referandumdan evet çıkarsa ne olur?

Kabul etmek gerekir ki Türkiye’de yerleşik bir referandum kültürü yok. Bu nedenle referandum kampanyaları genel seçim havasında sürdürülüyor. Hâlbuki referandumda bireyler muhtevaya bakarak karar vermek zorunda. Sempati duyduğu partinin referandumda aldığı kararın bireyi bağlayan hiçbir özelliği bulunmuyor. Tabii ki sivil toplum kuruluşları ve siyasî partiler ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ kampanyaları düzenleyebilir. Ancak o kampanyaların özü mutlaka referandumun önerdiği somut maddelere dayanmalı. İçeriğe dair iki kelam etmeden yürütülen her kampanya kısır siyasî çekişmenin ötesine geçemez ve partizanlığı körüklemekten başka bir işe yaramaz.

13 Eylül sabahı sandıktan ‘Evet’ sonucunun çıkması, referandum kültürünün oturmasına katkı sağlayacaktır. Zira 12 Eylül referandumuna MHP, CHP ve BDP topyekûn karşı çıkıyor. Kimyaları tutmayan bu partilerin aynı çatı altına girmesi ve ‘Hayır’ kampanyasına kilitlenmesi referandum paketinde yer alan herhangi bir maddeye dayanmıyor. Böyle bir durum olsaydı onu da referandum kültürünün kazanç hanesine yazmak gerekirdi.

CHP’nin ‘Hayır’ demesinin sebebi çok açık: HSYK ve AYM’deki hükümranlığının sona ermesini, oradaki özel yapının dağılmasını istemiyor CHP. Arzu ediyor ki dar alandaki kısa paslaşmalardan doğan dayatmaları uluslararası hukuk standartlarına yükseltilmesin. Bedavadan elde edilen ve halk desteğine gerek kalmayan bu tür hükümranlık sisteminin devam etmesini istemek de kendi açılarından mazur görülebilir. Çünkü yargı yoluyla elde tutulan egemenlik ne seçim çalışması gerektiriyor ne vatandaşı ikna gayreti. Böylece kurumlar aracılığıyla sağlanan egemenliği halk vermese bile “İktidar kim olursa olsun muktedir biziz” havası devam etmiş oluyor.

CHP için geçerli olan ‘Hayır’ mazereti MHP için de bir anlam ifade ediyor mu? Ya da BDP’nin bahsi geçen üst yargıdan aynı ölçüde istifadesi ve bu çıkar nedeniyle ‘Hayır’ demesi söz konusu mu? Hayır. Demek ki bu partilerin ‘Hayır’ deme gerekçesi farklı. Peki, MHP’nin ve BDP’nin ‘Hayır’ deme sebebi nedir? Cevabı olmayan bir soru bu.

Güya MHP, bir sonraki Meclis’in anayasa yapmasını istiyor. Güzel. Bu da bir teklif; ancak halkoyuna sunulan paketi bağlayacak, hatta bu pakete ‘Hayır’ dedirtecek bir mazeret değil ki bu! 12 Eylül darbesinde büyük haksızlıklara maruz kalmış MHP tabanının somut bir gerekçe bulunmadan referanduma ‘Hayır’ demesi referandum kültürü ile genel seçim alışkanlıklarının birbirine karıştırılması demektir. Gerek yok ki…

BDP’nin mazereti de suya tirit sayılabilecek cinsten gerekçelere dayanıyor. Yüzde 10 barajının düşürülmesi başka bir konu; halkoyuna sunulan 26 maddelik referandum paketine ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ demek başka bir konu. Minder dışına kaçarak, “Beklentimiz yerine getirilmedi.” demek anayasa paketinin sağlayacağı yeni özgürlükleri göz ardı etmektir. Hele referandumu boykot etmeye kalkmak; hatta bunun için terör örgütünün oluşturacağı korkudan medet ummak BDP için tükenişin resmidir…

13 Eylül sabahına ‘Evet’le uyanmak aslında şu anlama geliyor: Darbecilerin yaptığı anayasa bundan sonra ihtiyaç oldukça değiştirilebilir. Bu değişikliği yapacak kudret hem Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir; hem de referandum sayesinde halkın bizzat kendisidir.

‘Evet’ oylarının çoğunlukta olması, yeni bir anayasa yapmak için siyasetçilere cesaret verecektir ki bu çok önemli. Sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerin yeni bir anayasa yapılması konusunda yeni bir heyecan duyması da referandumda alınacak ‘Evet’ cevabına bağlıdır. Yeni bir anayasaya ihtiyaç duyulduğu ortada. TÜSİAD ve TOBB başta olmak üzere bütün sivil toplum kuruluşlarının yeni anayasa beklentisi boşuna değil. Bütün siyasi parti programlarında yeni bir anayasa vaadi vardır. Çünkü 1982 Anayasası’nın bazı temel çıkmazları bulunmakta.

Askerî darbenin akabinde yapılan anayasanın ruhu devleti korumak, bireyi geri plana atmak, demokrasiyi değişik yorumlarla prangalamaktır. 1982’den bugüne çok şey değişti. Soğuk savaş bitti, iç ve dış düşman kavramları değişti, ferdin haklarında büyük aşamalar kaydedildi. Bu nedenle artık bu anayasa modern ve gelişmiş Türkiye’yi taşımıyor; hatta bu ülkenin kanat çırpıp yükselmesini dünya devletleri arasında yer almasına mani oluyor…

13 Eylül sabahına ‘Evet’ ile uyanmak sadece darbe geleneğini tarihin sayfalarına gömmeyecek; bu ülkede yaşayan insanlara yeni haklar verecek. Engelli vatandaşlardan, kadın ve çocuklara tanınacak pozitif ayrımcılıktan başlayan kazanımlar memurların sendikal haklarına, YAŞ kararlarında mağdur edilen ve ordudan atılan kişilerin üst yargıya müracaat etme hakkına kadar pek çok somut kazanım elde edilecek.

Kazanımlar bunlarla sınırlı değil, ‘Evet’ sonucuyla başlayan yeni dönemde. Mesela kişisel bilgilerin korunmasını güvence altına alıyor anayasa değişikliği. Bireyin rızası alınmadan hiçbir şahsî bilgi bir yere kaydedilemeyecek. Kitabın ortasından konuşmak gerekirse artık hiçbir kişi ya da kurum insanları fişleyemeyecek. Yeni anayasa sayesinde vatandaş mahkeme kararlarından dolayı ille de AİHM’ye başvurmak zorunda kalmayacak; daha çoğulcu ve katılımcı yapıya kavuşacak olan Anayasa Mahkemesi’ne ferdî başvuruda bulunabilecek.

Vatandaşın tek tek kazanacağı hakların yanında meselenin bir de siyasî yansımaları olacak hiç şüphesiz. Parti tabanlarına hiçbir makul gerekçe beyan etmeden; hatta tabandan yükselen sesleri otoriter bir edayla susturarak yoluna devam eden parti yönetimleri muhtemel bir ‘Evet’ cevabı sonrası tabanın sesine yani halkın vicdanına kulak vermek gerektiğini düşünecek ki bu da referandum geleneğinin oluşması adına önemli bir gelişmedir…

Referandumdan hayır çıkarsa ne olur?

2 Eylül’de yapılacak referandumda sağlıklı bir tercih yapabilmek için 13 Eylül sabahını iyi düşünmek gerekiyor. Referandumun evet ya da hayır sonucuyla vereceği mesaj, Türkiye’nin istikbalini etkileyecek. Referandum esnasında partilerin takındığı tavır, o partilerin ensesinde her daim hissedilecek. Yarınlarda, “Biz ne yaptık da böyle korkunç bir imaj kaybına uğradık?” dememek için bugün çok ince ve derin düşünmek şart.

Diyelim ki referandum kampanyaları siyasete kurban edildi, partizanlık referandum kültürünü ezdi geçti ve sandıktan ‘Hayır’ cevabı çıktı. Bu sonuçtan kim(ler) zarar görecek, kimler pişman olacak, kimler itibar kaybedecek?

Sonucun olumsuz çıkması karşısında AK Parti, referandum kültürünün zayıf olmasından, muhalefetin (CHP-MHP-BDP) bir blok oluşturmasından, o derin bloga karşı tek başlarına mücadele etmelerinden; bütün olumsuz propaganda ve provokasyonlara rağmen önemli bir oranda destek bulduklarından bahsedecek. ‘Hayır’cı cephenin birbirine zıt (hatta adeta birbirine düşman) kutuplardan oluşmakla beraber belli bir amaç birliği içinde partizanlığı körüklediğini anlatacaklar. Araya sıkıştırılacak birkaç özeleştiriyle ‘tek başına’ mücadele ettiklerini söyledikleri anayasa davasını belli bir süre için buzdolabına kaldıracaklar.

Uzun vadeli düşünüldüğünde ise şu çıkarımı yapmaya mecburuz: ‘Hayır’ sonucunun ağır faturasını önce Türkiye ödeyecek; sonra ‘Hayır’ cephesi. Böyle bir sonuç çıktığında Türkiye’deki demokratikleşmenin sekteye uğrayacağı aşikârdır. Bugünkü anayasanın arkasında zaten kimse durmuyor. “Darbe Anayasası’nın değiştirilmesi” bütün partilerin en bariz ve değişmez gündemi. 1982 Anayasası’nı değiştirmek bu kadar yaygın bir umutken, bu referandumda “Anayasa değişmesin!” demek tutarlı bir davranış sayılmaz. Bunun sadece etik aşınmaya sebep olacağını söylemek, ortaya çıkacak sonucu hafife almak manasına gelir. Zira ‘Hayır’ sonucunun oluşturacağı yük, bütün siyasi partilerin omuzlarına binecektir. Neden mi?

Kabul etmek lazım ki reform paketi ilk akla gelen çare değildi. Yeni bir anayasa yapılması için çalışmalar başladığında kıyamet koparılmış ve Prof. Ergun Özbudun başkanlığında yürütülen anayasa çalışması askıya alınmıştı. Şu anki referandum yeni anayasa yapılamadığı için ‘ara formül’ olarak düşünüldü. Bu kısmî düzenleme bile Türkiye’yi rahatlatacak ve demokrasi çıtasını yükseltecek özellikler taşıyor. Siyaset, topyekûn karşı olduğu darbe anayasasını bugün kısmen bile değiştiremiyorsa, yarın nasıl yeni bir anayasa yapabilir ki? Muhtemel bir ‘Hayır’ sonucu yeni anayasa ihtiyacını karanlığa mahkûm edecek. 82 Anayasası’nın Türkiye’yi taşıyamadığı ortada olduğu halde…

Belki ‘Hayır’cılar farkında değil ancak keskin gerçek şu: MHP, CHP, BDP blogunun oluşturacağı ‘Hayır’ sonucu darbe anayasasının uzun yıllar daha devam etmesini sağlayacak. 13 Eylül günü CHP’li vatandaş CHP yönetimine demeyecek mi: Darbe anayasasını bu sonuçtan sonra biz nasıl değiştireceğiz? MHP tabanı parti yönetimine sormayacak mı: Mağduru olduğumuz darbe anayasasını sonsuza kadar yaşatmak bize mi kalmıştı? BDP’ye oy veren insanlar bu saatten sonra bu partinin ‘parti kapatma’ mağduriyetine nasıl inanacak, 12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan korkunç işkencenin arkasına sığınan parti yönetimini topa tutmayacak mı?

Daha açık ifadeyle söylemek gerekirse referandumdan çıkacak bir ‘Hayır’ sonucu 12 Eylül darbecilerinin yaptığı ve Türkiye’yi artık taşıyamayan anayasaya hayat öpücüğü gibi gelecek ve bu ağır vebal Türk demokrasisinin üzerine heyula gibi çökecek. Böyle bir sonuç sonrası her kim anayasayı değiştirmek ya da yeni bir anayasa yapmak istese, “Halk değişiklik istemiyor ki!” cevabıyla karşı karşıya kalacak. Geçenlerde Kenan Evren 82 Anayasası için “Gökten gelmiş kutsal metin değil ya; tabii ki bazı şeyler değişebilir.” demişti. Darbenin komutanı böyle derken siyasî partiler hangi mantıkla “Aman anayasa değişmesin.” diyerek köhneleşmiş bir darbe anayasasının arkasında durabilir?

Muhtemel bir ‘Hayır’ sonucu üzerine her partinin kendini onlarca yıl sürecek iç sorgulanmaya hazır hale getirmesi gerekiyor. Bu çerçevede en ağır imtihanı şüphesiz MHP yönetimi verecek. Şayet anayasa değişikliği MHP’nin gayretleriyle engellenirse konu sadece ülkücü camianın 12 Eylül darbesinde çektiği çile ile sınırlı kalmayacak. Mesela şu tarz somut sualler parti yönetimini buram buram terletecek: Anayasa Mahkemesi’nin haksız kararları ve siyasî tasarruflarına razı mısınız ki hayır kampanyası yaptınız? YAŞ kararlarıyla haksız bir şekilde ordudan atılan subayların bir üst mahkemeye giderek mağduriyet gidermeleri bizi niçin rahatsız ediyor ki referandumda ‘Hayır’ dedik? HSYK’nın dar bir zümre tarafından adeta yargı vesayeti oluşturduğu ve en kritik davalara müdahale ettiği kanaati bu kadar yaygınken MHP yönetimi niçin HSYK’nın daha çoğulcu bir yapıya kavuşmasından rahatsız oldu ki topyekûn ‘Hayır’ denmesi için kendi camiasına propaganda yapma lüzumu hissetti? Bu sorular çoğalacak ve MHP yönetimine nefes aldırmayacak. Çünkü bu ve benzeri sorulara MHP tabanının makul cevap istemeye hakkı var.

Her partinin sınavı ayrı olacak. MHP, BDP ve CHP en dip noktadan başlayan ve dalga dalga yayılan, “12 Eylül darbe anayasasını korumak ve kollamak” suçlamasından yakasını bir türlü kurtaramayacak. Bu sıkıntıyı bertaraf etmenin tek makul gerekçesi olabilir: “Falan madde bu ülkeye zarar veriyordu; o yüzden referandumda ‘Hayır’ deme kararı aldık.” Böyle somut bir gerekçe yok ortada. ‘Hayır’ blogunda nispeten en şanslı konumda olan parti CHP. Çünkü bu parti halkın kendisine vermediği iktidarı, üst yargıdaki siyasallaşma vasıtasıyla elde ettiğini, o kurumlarda çalışanların kendi zihniyetlerine yakın olduğunu söyleyerek tabandaki bazı katmanları ‘Hayır’ demeye ikna edebilir. Ya MHP? Ya BDP? Sonucun ‘Hayır’ çıkması bu iki partinin zaferi değil kâbusu olacaktır. Bu kadarcık algı yönetimini yapamayanların parti yönetme hakkı var mı acaba?

Cihan

📆 04 Ağustos 2010 Çarşamba 01:50   ·   💬 0 yorum   ·   ⎙ Yazdır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR