Erzurum’un nüfusu ne kadar?
Yani şehir merkezinin?
Girişteki tabelalar, 360 binin biraz üzerinde olduğunu yazıyor.
Anlayacağınız nüfus, 10 yıl öncesine oranla yarıdan fazla azalmış.
Aslında gerçek kayıp daha da büyük!
Ama, gidenin yerini kısmen de olsa çevre il, ilçe ve köylerden gelenler doldurduğu için, “rakamsal kaybın boyutu” çok ötelere taşmıyor.
***
Gerçi herkes, tabelada yazan miktarın önemli kısmının Erzurum’da doğmuş, “atası, dedesi yerli” insanlardan oluşmadığının farkında.
Bu yüzden olsa gerek, yazdığımız yazılara “sitem dolu yorumlar” geliyor.
İtiraz edenler, “Ahalinin önemli bölümü Erzurumlu değil” demiyor, resmen bağırıyor.
Seslerin tonunu öylesine yüksek ve öfke dolu ki, bunu, yazılan iki satır yazıda bile hissedebiliyor insan.
***
Niye öfke, ya da neye öfke?
Bana sorarsanız insanlar kültürün yozlaşmasına…
Dadaşlık geleneğinin yok edilmesine…
Şehrin ötekileşmesine…
Ve nüfus profilinin değişmesine kızıyor.
Hem de müthiş şekilde.
***
Biliyoruz ki, Erzurum’da nüfus sadece azalmıyor…
Aynı zamanda farklılaşıyor da.
Her geçen yıl, öncekini aratan bir seyir takip ediyor.
Yeni yıl, eski yılı…
Gelenler, çekip gidenleri…
Seçilenler, öncekilerini aratıyor maalesef.
***
Bence geride kalanların, şehrin kültürü ile biçim alanları, efkarlanıp sık sık “aah, ah” diye hayıflanmasının asıl nedeni bu!
Yani sen, ben, biz, o, öteki, beriki, velhasılı tümümüz, bugün eskilerin gösterdiği dostluğu, ahbaplığı, samimiyeti arıyor, kısacası eskiye müthiş özlem duyuyor, bulamayınca da “ah, vah” çekiyoruz.
***
Sadece eskiye duyulan özlem değil, aynı zamanda demografik yapıdaki hızlı çözülme ve farklılaşma da, doğal olarak rahatsız ediyor çoğumuzu.
İşte bu rahatsızlık, kızgınlık ve öfkeyi…
O öfke de önce “yazmıyorsunuz” diye suçlanan gazeteciye sitemi, beraberinde de mutsuz-luğu, bezginliği ve karamsarlığı getiriyor.
***
Şehre, şehrin caddesine, sokağına, keşmekeş durumuna, arabesk görüntüsüne, köylüleşmesine, yozlaşmasına baka baka akşamı eden ve yastığa başını bu olumsuz duygular altında koyup, sabah da “yatağından yorgun doğrulan” çoğu insan gülmeyi unuttu ise…
Karamsar ise, sitemkar ise, duygu yüklü ise, çatacak birini arıyor ise, içini boşaltacak bir dost bulamıyor ise, sığındığı limanda bile kendisini güvende hissetmiyor ise, sorun bellidir.
Erzurumlu, kendi şehrinde ne yazık ki, yalnızlaşmış ve yabancılaşmıştır!
***
Öyle ya!
İnsan nasıl yalnızlaşmasın veya yabancılaşmasın ki?
Bakar mısınız çevrenize?
Kimler yok ki!
Eskiden “bir” idik…
Şimdi her telden ve her ten’den olanına, hem de Erzurum’un “eski ve yerli” mahallelerinde, yığınlar halinde rastlamak mümkün!
Yani giden gidiyor.
Gitmiyor aslında, çoğusu kaçıyor resmen.
Yerlerine gelenler ise, ortada işte.
***
Kimsenin buna bi şey dediği yok da…
Gelenler, “alışkanlıkları” ile gelmemiş, geldiklerinde de şehre uyum sağlamaya çalışıyor olsalar neyse.
Gam yemeyeceğiz açıkçası.
Ama onları bize uyduracak yerde, biz uyduk onlara.
Sonuçta köylüleştik, kısırlaştık, güdükleştik, küçüldük, kabuğumuza çekildik ya da köşemize itildik.
***
Bu sözüme “hadi canım sen de” derseniz eğer…
Ben de sorarım size:
Çöpü niye sokağa atıyor ve atanlara göz yumuyor…
“Haart” diye yolun ortasına niye tükürüyor…
Niye başta takke, suratta yarım karış sakalla orta yerde aylak aylak dolaşıyor…
Niye “ter” kokuyor…
Niye dişlerimizi yıkamıyor…
Niye arası “nimet” bilip, öperek başımıza koyduğumuz ekmeğin kırıntısı ile dolu sofrabezini balkondan silkeliyor…
Çukur dolu yollara niye ses çıkartmıyor…
Kirli suyu niye sineye çekiyoruz dersiniz?
Ya da niye hesap sormuyor, hesap sorulması gereken insanlar karşısında iki büklüm oluyor da sıra arkalarından atmaya geldiğinde kimseye fırsat vermiyoruz?
***
Oy’umuzu kömür ile takas edişimizin…
İki paket makarnaya kırk takla atışımızın…
Ucuza yaşamayı, beleşe konmayı, “veren” değil de “alan el” olmayı içimize sindirip, el, etek öpmeyi “marifet” kabul edişimizin nedeni, hep o “gelenler ile sağladığımız uyum” yüzünden değil midir acaba?
***
Saflığın alemi yok!
Gerçek orta yerde tüm çıplaklığı ve acımasızlığı ile duruyor…
Her şeyden önce biz Erzurumlular, bir ve beraber değiliz!
Kişisel çıkar, menfaat ve bencillik en büyük özelliğimiz oldu.
Kalkınanı kıskanıyor, iyi iş yapana kin duyuyor, başarılı olandan nefret ediyoruz.
Zengin ve kalite düşmanlığı iliklerimize işlemiş durumda.
En son kime sahip çıktık ve arka verdik, hatırlıyor musunuz?
***
Biribirimizi aslında sevmiyor, “seviyormuşuz gibi” yapıyoruz!
“Ev danasından öküz olmaz” sözü sanki biz söyleyelim diye türetilmiş.
“Dünün cırbağası”, “Ben onun danalığını tanırım”, “O da kimmiş, ne biliyor ki” şeklindeki küçümser ifadeler kimlere aittir dersiniz?
***
Böyle düşünüp, böyle yaşadığımız içindir ki, birileri bize tahakküm ediyor.
Bu nedenle “müstemleke” olduk
Artık yetki ve inisiyatif başkalarında.
Kaderimizi çizen biz değiliz!
Onlar seçiyor, biz bakıyoruz.
Onlar bağırıyor, biz susuyoruz.
Onlar efeleniyor, biz korkuyoruz.
Onlar yorumluyor, biz dinliyoruz.
Ve onlar hedeflerine emin adımlarla yürürken, biz, biribirimize çelme takmayı iyi beceriyor, yetmiyor, düşerken arkadan tekme savurmayı da ihmal etmiyoruz.
Sanki “vurun kahpeye” dercesine…
“Gebersin” diye hınç duyarcasına!
İnsafsızca, acımasızca ve de Allah’tan korkmadan!
***
Bu gidiş, hiç de iyi bir gidiş değil.
Bir gün gelecek pişman olacağız yaptıklarımızdan.
Buna inanıyorum.
Uyanacağız yani. Uyanmak da zorundayız aslında.
Umarım uyandığımızda vakit geçmiş…
Erzurum da elden gitmiş olmaz.
…….
Haftaya bayram. Mübarek Kurban Bayramı’nızı şimdiden tebrik ediyorum.
Allah’a emanet olun.
Öztürk Akkök
bu kadar mı dürüst bu kadar mı cesur bu kadar mı gerçek şekilde anlatılır erzurum gerçekten size katılmamak mümkün değil yazdıklarınız ne bir eksik ne bir fazla elinize sağlık.şehir dışından yeni geldim yine hergün yaşadığınız şehri görünce gerçekle sanki tekrar karşılaiıyosunuz ve ahhhh erzurum nie hep böle kaldın nieye bir adım ilerleyemedin diye içinden sitemlerle bakıyosun memleketine ve yine üzülüyosun ….
Yılda bir kere dahi olsa, Moskova’dan Erzurum’a büyük bir özlemle geliyorum … Her yolculuk esnasında hiç bıkmadan ve usanmadan memleket hasreti çekiyorum inadına… Avrupai bir hayatın donuk ve sönük yüzünden sıyrılıp da memleket havasını ciğerlerde hissetmek belki diyorum biraz iyi gelecektir adama. Ve gelince de Hocamın yukarıda anlattığı durumla karşılaşıyorum. Her geri dönüşümde, tepeden bakınca Erzurum’a, boynu bükük bir vaziyette bulutların arasında kaybolup gidiyorum…
Kaleminize sağlık hocam…