Dün kısaca da olsa değinmiştik; Türkiye’nin AB yolculuğu hayli uzun ve engebeli…
Dün kısaca da olsa değinmiştik; Türkiye’nin AB yolculuğu hayli uzun ve engebeli… Buna rağmen, sanki kısa bir zaman sonra AB’ye üye olacakmışıs gibi de hazırlıklar sürüyor. İşte bu kapsamda harıl harıl yapılan çalışmalardan biri de, medyanın AB standartlarına kavuşturulması…
Kolay değil; fakat olması gereken bir düzenleme.Türk basını, teknik açıdan AB standartlarının bile üstünde olmasına karşın, meslek ilkeleri ve anlayış bakımından, çok gerilerde……
Bu sebeple, Türk basınının ciddi bir rehabilitasyona ihtiyacı var.
İşte 28 Şubat Süreci’ndeki basın ortada:
Andıçlar, emirle atılan manşetler ve dezenformasyon……
Aradan on yıl geçmiş olsa da, o ayıp hala basın dünyamızın yüzünde kara bir leke olarak duruyor.
İstanbul’da, 28 Şubat Süreci dahil, Türk basının içinde bulunduğu durum etraflıca konuşuldu.
Bugüne dair olan sorunlar da dile getirildi.
Yani dün Türk basını çok kötü bir sınav verdi, bugün dört dörtlük konumda değil.
Bazı yabancı gazeteciler üstelik de sert ifadelerle, “Günümüz Türkiye’sinde basın özgürlüğü çok kısıtlandı, siyasi iradeyi eleştirenlerin başına türlü işler geliyor” dediler.
Hatta dünya genelini kapsayan istatistiki bilgiler açıklandığında, o salonda bulunan herkes şaşkınlık geçirdi. Çünkü basın özgürlüğü noktasında, bırakın AB ülkelerini, kimi geri kalmış ülkelerin bile ardındayız.
Medya tekeli noktasında da karnemiz çok parlak değil……
Başmüzakereci ve Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın yanısıra, çok sayıda üst düzey diplomatın ve büyükelçinin katıldığı o toplantının asıl konusu, yerel medyaydı.
Bazı şehirlerimizde; örneğin İzmir, Bursa, Gaziantep ve Trabzon’da son derece yüksek baskı kalitesine sahip yerel ve bölgesel gazeteler var. Fakat geri kalan bütün iller bu imkandan mahrum……
AB’li uzmanların cevabını aradığı soru şuydu:
Özellikle Anadolu’da çok sayfalı, renkli ve kaliteli bir içeriğe sahip gazetelerin sayısı nasıl artırılabilir?
Çünkü kaliteli ve sürdürülebilir bir demokrasi için basın, olmazsa olmaz bir araçtır.
Çok sesli, özgür ama dürüst bir basın……
Elbette imkansız bir şey değil.
Yeter ki, Türkiye’yi yönetenler ciddi anlamda basın özgürlüğüne inansınlar.
Hoş kimse, “özgür basın”dan şunu anlamıyor:
Bir gazete veya televizyon yalan haber yapmakta özgür olsun, başkalarına iftira atsın, sevmediği kimseleri karalasın.
Hayır……
Böyle bir basın zaten her devirde rezillikti ve üstelik de yasalara göre suçtur.
Basın özgürlüğü demek, başkalarının haklarını gasp etmek hiç değildir.
Toplantıda her konuşmacı bu hususa dikkati çekmekle kalmadı, müeyyidelerin artırılmasını istedi.
Bence de doğru bir talepti……
Seçimlerden sonra, yedi bölgede yeni toplantılar düzenlenecek ve yerel medyanın sorunları yerinde tespit edilecek.
Özgür, saygın, demokrat ve ilkeli bir yerel basının vücut bulabilmesi için, hükümetin samimi adımlar atması gerekir.
En azından gazeteci ile şantajcıyı net biçimde ayıracak yasal bir düzenleme yapılması gerekiyor.
Geri ödenmek koşuluyla uzun vadeli, düşük faizli yatırım kredisi sağlanmalı.
Basın emekçilerinin yaşam kalitesini artıracak sosyal düzenlemeler yapılmalı……
Türkiye’nin dört bir yanından gelen meslektaşlarım vardı.
Bir çok konuşmacının yanısıra bendeniz de görüşlerimi dile getirdim ve daha özgür ve vicdan sahibi bir basının vücuda getirilmesi için, devletin ciddi düzenlemeler yapması gerektiğini söyledim.
Devletten geçinen değil, devlete karşı bağımsız bir basın istiyoruz dedim. Bu sözüm hayli ilgi gördü ve toplantı sonrasında sohbet ettiğim bir çok ünlü gazeteci tespitimin doğru olduğunu ifade etti.
Yabancı meslektaşlarımız ise en çok basılmamış kitabın yasaklanmasını anlayamadıklarını tekrarlayıp durdular.
Mehmet Şener
Bir yanıt yazın