MENÜ ☰
ATA-AÖF’te Sınavsız İkinci Üniversite Ön Kayıtları Devam Ediyor
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » Bir Bâcıyân-ı Rûm’un, Müjgân Cunbur’un ardından!
Belkıs Altuniş Gürsoy
Belkıs Altuniş Gürsoy
Tüm yazıları için tıklayınız.
Bir Bâcıyân-ı Rûm’un, Müjgân Cunbur’un ardından!


Millî Kütüphane emekli genel müdürü Müjgân Cunbur; 26 eylül 2013 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuştu.

Kimdi Müjgân Cunbur?

O,  bâcıyân-ı Rûm (Anadolu bacıları)  zincirinin yakın dönem   halkalarından biriydi. Bolu’nun Mudurnu ilçesinde doğmuş  bir babanın ve İstanbullu bir annenin kızı olarak  1926 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Bu minik kız çocuğunun  doğuştan bir bacağı, bir kolu ve bir eli çalışamaz durumdaydı.  Çocukluk yıllarından itibaren bir çok ameliyat ve tedavi safhasından   geçti. Ama o, ilerleyen yıllarda çelik bir irade ile bu arızaların  üstesinden geldiğinden onu tanıyanlar bu durumu kısa bir müddet sonra fark etmez olurlardı. Müjgân Cunbur; bu eksiklikleri kendi içinde telafi etmiş; beden denilen kalıbın üstüne çıkmıştı.

Baba Salim Cunbur, Millî Mücadele Yılları’nın silah üreten  ustabaşılarındandır.  Ülkenin  zor günlerinde Mustafa Kemal’in  davetiyle Ankara’ya gelen bu ihlaslı usta;  bu kız evlat için bir gurur vesilesi olacaktı. Anne Seniye hanım; dar imkânlar içinde ocağını mutluluk içinde tüttürmüş  faziletli bir kadındı. Müjgan Cunbur anne ve babasını her daim büyük bir hürmetle anar, onların çeşitli meziyetlerinden hasret ve minnetle  bahsederdi.

Onu ilk defa Atatürk Üniversitesi hocalarından merhum Prof. Dr. Kaya Bilgegil’in asistanı olarak çalışmaya başladığımın ikinci ayında tanıdım. Ankara Kumrular sokakta yer alan o zamanki Millî Kütüphane’de “Türk Yurdu” dergisi koleksiyonlarının Millî Mücadele yıllarına tekabül eden sayılarındaki manzumeleri derlemek maksadıyla  iki bölüm elemanı ile birlikte görevlendirilmiştim. Tam da o sırada tadilat çalışması yapılmakta olduğundan kütüphane okuyuculara  kapalıydı. Fakat Erzurum’dan bir aylığına görev izniyle gelen bu genç araştırmacılar için bir kolaylık sağlandı. Toz, toprak  ve gürültü içindeki o ortamda bizlere küçük bir yer tahsis edildi. Bu gayeyle bir ay boyunca iki diğer meslektaşımla birlikte hummalı bir şekilde dergi tarayarak; şiirleri eski yazıdan günümüz alfabesine aktardık. Kütüphane müdiresi Müjgân Cunbur; güçlükle ve yardımla  otomobilden inebilen ve ancak bastonla yürüyebilen bir hanımefendiydi. Bu çalışma dönemi içinde onu ancak birkaç kere uzaktan görebildim.

Daha sonraki yıllarda o müdire hanımı  ailevi sebeplerle yakından tanıyacaktım. O, herkes gibi benim de Müjgân ablam olacaktı. Onun hayat üslubuna kısa mesafeden  şahit olacak, ömür serüveninden bazı kesitleri bizzat kendi ağzından dinleyecektim.

Müjgân abla;  Kumrular sokaktaki mütevazi Millî Kütüphane’yi ülkemizin şanına yakışır bir binaya ve donanıma kavuşturmak adına çok çalışmış; büyük bir kararlılık ve mücadele ortaya koymuştu. Yukarı Bahçelievler semtinde  yer alan bugünkü Millî Kütüphane’nin inşasında ve düzen alışında  önemli ölçüde pay sahibi olmuştu. Müzik arşivinden konuşan Kitaplığa,  sergi salonlarından ilmi toplantılar  yapılan birimlere kadar zengin muhtevalı bu   ocağın teşekkülündeki her aşamada  hadsiz hesapsız bir fedakârlık sergilemişti. Pek tabii olarak da onun adı Millî Kütüphane ile özdeşleşmişti.   Yurt dışına çıkan veya ülke içinde olup da  kıymeti takdir edilemeyen Türkçe el yazmalarını ve nadir eserleri Milli Kütüphane’ye kazandırmak adına  ferdî  bir seferberlik ilan etmişti. Bu arada Türkiye’nin en zengin ikinci (Süleymaniye Kütüphanesi’nden sonra) “Türkçe El Yazmaları” kütüphanesinin bu binanın çatısı altında bulunduğunu ifade edelim. Bu arada dünyanın birçok ülkesinde mevcut bulunan Türkçe el yazmalarının bugün hâlâ tam  bir envanterinin bile  çıkarılmamış olduğunu esefle hatırlayarak bu bahsi geçelim.

Müjgân abla ülkesine ve ülkesinin değerlerine ölesiye bağlı bir kimseydi. İçten içe yanan garazsız  ivazsız  bir iman ve hesaba vurulmaz bir vatan sevgisi  ona yaşama  şevki ve  başarma azmi veriyordu. Bedenî sıkıntıları daimî surette acı vermekte, fiziki şartları onu   sınırlı bir hareket kabiliyetine  mahkûm etmekteydi.  Ama o bu ıstıraba  ve mağduriyete rağmen aynı zamanda pek çok işe yetişmekten geri durmadı.  Türk kültür ve edebiyatını konu edinen bir çok kitap ve  makale çıkardı. Derneklerde faal üye olarak çalıştı. İleri yaşlarına kadar evinin işlerini önemli ölçüde kendisi gördü. Ne yalnızlıktan, ne de çektiği ağrılardan dolayı şikâyet ettiğini, mahrumiyetleri ile ilgili her hangi bir hoşnutsuzluk hâli gösterdiğini gören olmamıştı.

Her anlamda ölçülü ve hesaplı yaşayan bu insanın eli de kapısı da her uzanana açıktı.  Barbaros bulvarı üzerindeki evinde her hafta muntazaman  Mesnevi toplantıları yapmakta, talep edenlere Osmanlıca dersi okutmaktaydı. Misafir ağırlamaktan, ikramda bulunmaktan ve ihtiyacı olana el atmaktan büyük mutluluk duyardı. Gençleri evladı, çocukları da  torunları yerine koyarak büyük bir muhabbetle bağrına basardı.

Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, dört ayaklı bir proje başlatmıştı. Projenin  “Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi” ayağında  Müjgân abla proje başkanı olmuştu.  Bu satırların âciz yazarı da işin mutfağı da dahil  pek çok  basamakta görev alarak çalışmaya koyulmuştu.  Proje başkanımız,  her sabah dokuzdan akşam on dokuza kadar hiç aralıksız çalışırdı.  Öğle tatillerinde küçük  bir parça ekmekle peynirden ibaret azığını çıkarır, bir bardak çay eşliğindeki  bu nafakayla  işe devam ederdi. Bütün bir Türklük âleminin gelmiş geçmiş şair ve yazarları ile  yaşayan kalem erbabını aynı sayfalarda toplamak; bir anlamda Türk dünyasını bir araya getirmek, bütünlemek demekti.  O, bu çalışmaya bir tapu senedi, bir millî hafıza ambarı gözüyle bakıyordu. Bu sebepten olsa gerek Müjgân abla bu ansiklopediye  fazlaca ehemmiyet veriyor, olanca gücünü  ve zamanını bu uğurda harcıyordu. Geçmiş asırların adı bilinen bilinmeyen edipleri ile  namı duyulmamış mahallî yazar ve şairler devasa bir yekûn tutmaktaydı.  Sadece isimlerin tespiti bile başlı başına bir işti. İlk ağızlarda hevesli görünen proje elemanları zaman içinde birer birer çekildiklerinden çalışma üç beş gönüllününüzerinde  kalmıştı. Hiçbir maddi karşılık talep etmeksizin yükün aslan payını Müjgân abla sırtlanmıştı. Uzun ve  meşakkatli mesailer sonunda sekiz ciltlik bu eser onun yenilmez gayretleri neticesinde tamamlanarak okuyucusuyla  buluştu.

Satırlarımı bitirmeden önce Müjgân ablanın  kendi ağzından dinlediğim iki hatırasını nakletmeye çalışacağım : O,  kendisini idrak ettiği ilk yılların akabinde  bedenî arızalarını fark ederek  derin bir elemin içine düşer. Her yağmur yağdığında evdeki  büyükler “rahmet yağıyor”  derler. Evin yaralı  küçüğü bu rahmetten istifade etmesi gerektiğini düşünür. Ne zaman rahmet inse evin damının kapısını açar ve  yüksek sesle kendisi için Allah’tan   şifa diler.  Böylesi bir dua faslı esnasında annesine yakalanan küçük Müjgân; büyük bir suç işlemişçesine ağır bir mahcubiyet altında kalır. .

Bahçelievler’deki Millî Kütüphane proje aşamasındayken Müjgân abla,  ilgili bakanlıklardaki pek çok kapıyı çalarak işi ayaklandırmaya çalışır.  Bu arada yetkili bir çok insandan randevu alarak  görüşmeye gider. Bir görüşme esnasında üst seviyedeki bürokratlardan biri  “bu çabanın karşılığında her hâlde bir  milletvekilliği ya da bakanlıkta tepelerde bir görev umuyorsun, yoksa sırf kütüphane için kütüphane ümidiyle bu kadar yorulduğuna beni inandıramazsın” der. Bu ölçüde  haksız ve küçültücü bir itham, bu cins  taraklarda hiç bezi olmayan  Müjgan ablayı derinden sarsar.

Evet bu münbit  iklim; nice alperenler, nice gönül erleri , nice serdengeçtiler yetiştirmeye elverişlidir. Bu kutlu nefeslerden, bu bâcıyân-ı Rûm’lardan  biri olan  Müjgân ablaya gani gani rahmet niyaz ederek, sözü Yahya kemal’in duygularımıza tercüman olan bir beytiyle bağlayalım :
Tekrâr mülaki oluruz bezm-i ezelde

Evvel giden ahbâba selâm olsun erenler.

📆 02 Ekim 2013 Çarşamba 10:17   ·   💬 4 yorum   ·   ⎙ Yazdır

“Bir Bâcıyân-ı Rûm’un, Müjgân Cunbur’un ardından!” için 4 yanıt

  1. murat25 dedi ki:

    teşekkürler hocam. bu güzel insanı yadettiğiniz için. Allah Teala mekanını cennet eylesin..

  2. Mediha Doğan dedi ki:

    Müjgân Abla ile alâkalı bilmediğim çok şey varmış.Öğrendim.Teşekkürler Hocam.

  3. noktanur kefkep dedi ki:

    ellerinize, yüreğinize sağlık

  4. Ayten Aydin dedi ki:

    Sayin Gursoy, her zamanki basarili kalemiyle, aksi halde cogumuzun varligindan hic te haberimiz olmayacagi bu ici guzel insanin ruhunu bizimkileri besleyecek bir bicimde bezyerek gondermis ve bu yolla da ayrica bu buyuk insana “Tekrâr mülaki oluruz bezm-i ezelde” demis. Umarim bu baglanti halkalarak yayilir ve digerlerini de daha insanlastirir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR