MENÜ ☰
ATA-AÖF’te Sınavsız İkinci Üniversite Ön Kayıtları Devam Ediyor
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » HADDİMİZİ DE BİLELİM KADRİMİZİ DE!
Belkıs Altuniş Gürsoy
Belkıs Altuniş Gürsoy
Tüm yazıları için tıklayınız.
HADDİMİZİ DE BİLELİM KADRİMİZİ DE!


BELKIS ALTUNİŞ GÜRSOY

 

“Tevazu” kelimesini lügatler “alçakgönüllü olma hâli” diye ifade ederler. Tevazu sahibi olan kimselere de “mütevazı” adını verirler.  İnsanlık kültüründe oldum olası “tevazu”bir erdem olarak görülüp övülürken “kibirli olma, kendini beğenme” yerilmiştir. Haddizatında dünyaya çıplak gelen nihayetinde ise iki metre beze sarılarak bir çukura girmesi mukadder olan insanın çok da kendisinden emin bulunması düşünülemez.Ten kafesinin geçici oluşu döne döne işlenen, dilden dile söylenen bir hakikattir. Ama gelin görün ki; bu cenk meydanına atılan herölümlü, zaman içerisinde kendi var olma savaşını verip kendi hayatının kahramanı olma payesini kazanır.  Kat edilmiş her ömür arkasında küçük ölçekli de olsa bir zafer veya bir hezimet bırakır. Bitirilmiş her seferin gerisinde ufak çaplı da olsa bir ümran ya da bir virane kalır.

Bu anlamda zafer;diplomalar,  parlak işler, başarılar, dünyevi kazanımlar demek midir? Bu saydıklarımızın da yekûn hesabında elbetteki bir hissesi vardır. Ama asıl zafer kendisini gerçekleştirmek ve  belli bir ruh olgunluğuna erişmektir. İlaveten etrafını kırıp dökmeden, yaralayıp berelemeden, zedeleyip örselemeden  bu vadiden göçmektir. Bir başka ifadeyle “elinden, dilinden, belinden hayır umulan ve hayır bulunan insan” sıfatını kazanarak bu köprüden geçmektir.

Beden denilen mülkün ve hayat denilen emanetinher hayat sahibinde işin başında adım adım  açılıp serpildiğini boy atıp filiz verdiğini görmek alışılmış bir hâldir. Akabinde de o canın merhale merhale dirilikten geriliğe, parlaklıktan  sönüklüğe  geçişine şahit olmak tabiidir.  Zamanın sarkacına asılı bu kayıp yolcunun ufak ufak çöküşünü, azar azar tükenişini ve nihayet batışını seyretmekolağandır. Taravetini  kaybeden cilt,  ferini yitiren gözler, vazifelerini  icra etmek konusunda acze düşen uzuvlar insana her dem sınırlarının sınırlılığını, imkânlarının darlığını anlatır.

Bilindiği üzere “her şey bitimli, her can gidimli”dir. Eldeki varidati  “ el alır, yel alır, sel alır, sal (=yıl, sene ) alır” eksenli bir düşünceyle hareket edersek, dünya üzerindeki duruşumuzu daha sağlam zeminlere oturtmuş  oluruz. Daha bütüncül  bakış açıları kazanır, daha geniş perspektifler yakalarız.  Gücümüzü, enerjimizi, etki ve tepki alanlarımızı ölçüp tartarak, koyup kaldırarak hareket ederiz. Kapsama haritalarımızı, sorumluluk alanlarımızı tayin etmede isabetli davranırız. Üzerimize vazife olmayan konularda ise geride durmayı bir yaşama biçimi olarak benimseriz.  Kısacası bu ince ayarlı evrende davranış kalıplarımızda bir kıstas elde eder, “efrâdını câmi ağyârını  mâni”(=gerekli olan her şeyi toplayan ve gereksiz, (dışarıdan)hiç bir şeyi dahil etmeyen) denilen cinsten doğru endazeler kazanırız.

“Haddini bilmek” nerede nasıl oturup kalkacağını, kime nasıl davranacağını, ne zaman nerede konuşup,  nerede susacağını bilmek demektir.  Haddini bilmek; kendinde bir güç olduğu vehminde bulunmamak, eserde müessiri, mevcutta mülkün sahibini idrak etmek,kısacası aczinin farkında olmak  anlamına gelir. Haddini bilen kendini bilir. “Nefsini bilen de Rabbini bilir.”

Haddini bilmek, kişiliğinden, kimliğinden feragat etmek, yoğun bir hiçlik duygusu içine girmek demek asla değildir.

Değil mi ki o fani beden,  daha yolun başında iken sonunu gördüğü hâlde üretti, yönetti, keşfetti, icat etti, yaptı, etti, aradı,  buldu, yazdı, çizdi, değiştirdi, dönüştürdü.

O insan ki, içinden isimsiz kahramanlar, sessiz sakin yığınlar,  işinde gücünde temiz isimler,  dürüst nesiller çıkardı.

 

O, insan ki denizleri aştı, aman vermez dağları, sahraları aştı. Dünyayı bir anlamda avucunun içine alıp, sırlarını tel tel çözebilme yolunda önemli adımlar attı.

O insan ki, gökyüzünü camdan bir fanusmuşçasına kendisine yakın eyleyip keşfe koyuldu. Yıldız haritaları yaptı. Semanın sonsuzluklarına, evrenin boşluklarına kadar ince eleyip sık dokudu.

O insan ki yerin kuytularını, denizlerin karanlıklarını taradı. Madenleri, mağaraları, yer altı sularını ve bilinmeyen canlılar âleminikayıt  kuyut altına alıp hesaba kitaba vurdu.

O insan ki, içinden taçdarlar,  namdarlar,sahip-kıranlar çıkardı. Yeryüzünü atının ayakları altına alan, iklimden iklime yol bulan, kıtaları kıtalara uluyan kudret ehilleri devrana dizgin vurmayı, zamana meydan okumayı bildiler.

O insan ki, içinden nice âlimleri çıkardı. O, kutlu canlar ilim denilen dipsiz kuyulara kovalarını saldılar. Nice emeği, nice gündüzsüz geceyi taş taş üstüne koymacasına bir araya getirip “ilmi nesiller yapar” sözünü doğruladılar.

O insan ki, Mısır Pramitleri’nin, İskenderiye Feneri’nin, Çin Seddi’nin,  Taç Mahal’in ve  Süleymaniye’nin harcına zekâsındaki cevheri, parmaklarındaki hüneri kattı.

O insan ki, demire, taşa, mermere, ahşaba gönlünce şekil verdi. Sonsuza ulaşma susuzluğunu ve sonsuzda kaybolma aşkını taşa toprağa kazıdı.  İçindeki güzellik tutkusunu tuvale, mermere, cama, desene nakşetti.

O insan ki o yedeği olmayan biricik canını değerleri uğruna ateşlere atmaktan bir an bile geri durmadı. Sırasında iradesini ince ince biledi.  Yüreğinin muradına gem vurmayı şeref saydı.

O insan ki doğru bildiklerindi savunmak  uğruna işkencelere göğüs gerdi, giyotinde, dar ağacında  can verdi.

O insan ki vatanı  söz konusu olduğundan kefenini sırtlayarak meydanlara düşmeyi rahmet  bildi.

O insan ki, beşeriyetini aşmış, zaaflarını yenmiş nice hâl ehilleri çıkardı. O ehlidiller, İnsandaki gizli insanlık cevherini açığa çıkarıp uyuyan çerağları uyandırdılar.

O insan ki, içinden nice peygamberler, nice nebiler çıkardı. Bu ulular, dünyanın tozlu ufuklarını birer kandil gibi aydınlattılar

O hâlde  insanın kıymeti eksiğini tamamlama kabiliyetinde, zaaflarını yenme kudretinde, aczini bilme ehliyetinde  saklı dersek yanlış söylemiş olmayız. Evet, insanın hem nefsine hem de harici âleme karşı inşa edici, ihya edici, onarıcı, olumlayıcı, tamamlayıcı bir tarafı var.  Evet, insan haddini bilmeli, ama kadrini de bilmeli ki yaradılışının hikmetine erebilsin.

📆 07 Ağustos 2015 Cuma 11:03   ·   💬 1 yorum   ·   ⎙ Yazdır

“HADDİMİZİ DE BİLELİM KADRİMİZİ DE!” için bir yanıt

  1. Ayten Aydin dedi ki:

    Belkis hoca bize kendimizi derin derin sorgulamamiz ve bu meyanda onumuze cikan manileri en anlamli bir bicimde kendimiz olmayi bilerek asmamiz ve de kisa vadeli kazanclar ile gozlerimiz ve gonullerimizin golgelenmemesi ve karamamasi gerektigini ima etmiyor mu? Bu yazinin iceriginin nekadar dusundurucu oldugunu farkedelim. Bu onumuzdeki guc gunlerde nasil kendimizi sorgulaya sorgulaya kararlarimizi vermemiz ve zaafa kapilmadan saglam bir toplum butunleyicisi olarak gidebilmemiz icin yolumuzu aydinlatmamiz gerektigini hatirlatmiyormu?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR