Silvan’da 13 Mehmetcik’i pusuya düşürerek şehit eden kanlı terör örgütü, dün de tehditlerine devam etti. Kandil’deki ininden esip gürleyen örgüt elebaşısı, kimi çevrelerin saldırıya farklı bir kılıf aramaya çalışmasına rağmen, “hayır biz yaptık ve başka eylemlerimiz de olacak” demek suretiyle, alçak saldırıdan dolayı büyük övünç duyduklarını itiraf etti.Bu tablo, ülkenin dört bir yanında zaten öfke seline kapılan halkı büsbütün çileden çıkarttı. Ancak daha da beteri, kanlı pusuda komuta kademesinin bir ihmali olup olmadığı sorusunun doğurduğu infial oldu. Gencecik yavrularını pis bir oyuna kurban veren acılı aileler şimdi devletin resmi bir açıklama yapmasını bekliyor:
“İddialar doğru mu, gerçekten takviye kuvvet saldırı yerine iki buçuk saat gecikmeli mi gitti, helikopterler niçin yardıma gitmedi, pusudan saatler önce kanlı katillerin telsiz konuşmaları dinlendiği halde muhtemel saldırı için o noktadaki tim neden uyarılmadı, askerimizin üzerinde çelik yelek yok muydu ve askerimiz günlerdir arazide olduğu için aşırı derecede yorgun ve dikkatsiz miydi?”
Bu sorular şimdilik medyada cevap buluyor ya da tartışılıyor. Oysa başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere, hükümetin maşeri vicdanı tatmin edecek bir açıklama yapması gerekirdi.
İddiaların bir teki bile doğruysa eğer, ortada son derece vahim bir durum var demektir. Evlatlarını o pusuda yitiren acılı aileler, asıl bu iddiaların doğru çıkması halinde tarifsiz acılara gömülecekler.
Anlamadığın husus şu:
Bu denli mühim bir olay karşısında aradan günler geçmiş olmasına karşın, devlet hala resmi bir açıklama niçin yapamadı?
Dün hükümet farklı bir adım attı:
Saldırıyla ilgili askeri incelemenin yanı sıra sivil araştırma da yapılacak. Yani hükümet medyada dillendirilen iddiaları yabana atmıyor, en azından kamuoyunun tatmin olması için farklı bir araştırma yapılmasını istiyor.
Temennimiz şudur: Şehitlerimizi geri getirmek ve yüreği yanan o anne-babaları teselli etmek imkânsız. Bari saldırının arkasında komuta kademesinin ihmali ve sorumsuzluğu çıkmasın.
Çünkü böyle bir durum karşısında artık hiçbir aile çocuğunu davul zurnayla askere göndermek istemeyecektir. Ve asker adayı onbinlerce gencimiz de artık güle oynaya gitmek istemeyecektir.
İnşallah bütün iddialar birer spekülasyondan ibaret kalır ve askeri yıpratmak isteyenlerin o bildik oyunlarından biri olur…
İddiaların bir kaçının bile doğru olma ihtimali, toplumsal travmaya yol açar ki, bu sonuç pek çok “değer”in sorgulanmasına neden olur.
ERZURUM KONGRESİ’NDE NE OLMUŞTU?
Efendim malumunuz, tarihi Erzurum Kongresi’nin 92. yıldönümü cumartesi günü yani 23 Temmuz’da kutlanacak.
Her yıl olduğu gibi, konuşmalar yapılacak resmi geçit olacak ve Kongre’nin önemi vurgulanacak. Kaç yıldan beri Erzurum Kongresi’nin “milli bayram” ilan edilmesi gerektiğini savunup durduk. Bu yıl da aynı dileğimizi tekrarlıyoruz. Hoş bir sonuç alamayacağımızı biliyoruz ama “söylemesi bizden” misali, tarihe not düşmek istiyoruz.
Çünkü bugün üzerinde özgürce yaşadığımız bir vatanımız ve devletimiz varsa, unutmayalım ki bunu 92 yıl önceki Milli Mücadele’ye, Erzurum Kongresi’ne, İstiklal Harbi’ne ve savaş altında mücadele veren Meclis’imize borçluyuz.
Bu vesileyle bir kez daha Erzurum Kongresi’nde neler olup bittiğini hatırlamakta yarar görüyoruz. Kimi cumhuriyet düşmanlarına inat, gençlerimizin Erzurum Kongresi’ni hep hatırlaması ve ruhunu kavraması gerekir.
İşte o tarihi Kongre’nin kısa bir özeti:
Anadolu’da milli mücadele birliğinin kurulmasının ikinci adımı Erzurum Kongresi ile atıldı. Amasya Genelgesi’nden sonra İstanbul ve askerlikle ilişkisi kesilen Mustafa Kemal’e, başta Kazım Karabekir olmak üzere Anadolu’daki komutan ve mülki amirlerin büyük bir çoğunluğu verdikleri desteği sürdürmeye devam ettiler.
Amasya Genelgesi’nde yer aldığı gibi, Mustafa Kemal bu dönemde milli bir kongre toplayarak, milli mücadele ile ilgili tüm faaliyetleri birleştirmeyi planlıyordu.
Kazım Karabekir, milli bir kongreden önce Doğu illeri için bölgesel bir kongre toplanmasının faydalı olacağı görüşündeydi.
Mustafa Kemal, bölgesel bir kongreye karşı olmasına rağmen, Kazım Karabekir ve Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ısrarları karşısında bir kongre toplanmasını ve kongreye katılmayı kabul etti.
Kongre, 10 Temmuz’da toplanması kararlaştırılmış olmasına rağmen, 23 Temmuz’da bir okul salonunda 54 delege ile çalışmalarına başladı. Mustafa Kemal’in davetli olarak katıldığı bu kongreye asil üye olabilmesi için, Erzurum delegesi Cevat Dursunoğlu istifa ederek, kendi yerine Mustafa Kemal’in seçilmesini sağladı.
İlk gün, Mustafa Kemal kongre başkanlığına seçildi. Milli bir hal alan kongrede, genel değerlendirmeler yapıldı ve doğu illerinin durumu görüşüldü. Milli mücadelenin temelleri açısından önemli kararlar alındı.
Erzurum Kongresi’ne katılanlar, 17 çiftçi ve tüccar, 5 emekli subay, 4 emekli memur, 5 öğretmen, 4 gazeteci, 5 hukukçu, 2 mühendis, 1 doktor, 6 din adamı, 3 eski milletvekili, 1 general ve 1 eski bakan olmak üzere 54 delegeden oluşmuştu.
Alınan Kararlar:
1. Milli sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür; parçalanamaz.
2. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet top yekün kendisini savunacak ve direnecektir.
3. Vatanı korumayı ve istiklali elde etmeyi İstanbul Hükümeti sağlayamadığı takdirde, bu gayeyi gerçekleştirmek için geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet üyeleri milli kongrece seçilecektir. Kongre toplanmamışsa, bu seçimi Temsil Heyeti yapacaktır.
4. Kuva-yı Milliye’yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hâkim kılmak temel esastır.
5. Hıristiyan azınlıklara siyasi hâkimiyet ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.
6. Manda ve himaye kabul edilemez.
7. Milli Meclisin derhal toplanmasını ve hükümet işlerinin Meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır.
8. Milli irade padişahı ve halifeyi kurtaracaktır.
Mehmet Şener
Bir yanıt yazın