Başbakanlık Devlet Arşivlerinin İstanbul Cağaloğlu’nda ki merkezi iki ay sonra Kağıthane’de ki yeni binasına taşınacak. Muhtemelen bu taşınma hakkındaki söylentileri de basında çıkan haber ve köşe yazılarından duymuş olabilirsiniz.
Eğer bundan haberdar iseniz arşivlerin taşınma işinde iki cenahta söylenenleri bilirsiniz. Osmanlı arşivleri Cağaloğlu’ndaki Başbakanlık Devlet Arşivleri 1988 yılında rahmetli Turgut Özal’ın emriyle şu anki haline getirilmişti. Arşiv ilk olarak 1846’da Sultan Abdulmecit’in emriyle kuruldu. 1988 yılından beri de hali hazırdaki binasında idi. Bu binada istiflenen milyonlarca belgenin günden güne yıpranmasına mani olamadı. Bu duruma sebep ise, dikkatsizlik, rutubet ve bilinçsizlik olması gösterilirken, arşivlerin farklı bir yapıyla yenilenmesi kaçınılmaz oldu. Arşivlerde saklanan tarihi vesikaların dijital ortama aktarılması da çağın getirdiği yeniliklerden yararlandırılması idi. Yani zaman zaman sözde Ermeni soykırımı tartışmalarında ‘ gerekirse arşivleri açarız’ cümlesinin tamda bu noktada gereksinme duyduğumuz Cağaloğlu’nda ki Başbakanlık Devlet Arşivlerinden bahsediyoruz.
Peki son zamanlarda tarihçileri ve yazarları kızdıran veya taraflı yazılarla iki cephenin oluşmasına neden olan taşınma işi niye bu kadar çok mesele edildi. Konu basit, bugüne kadar Cağaloğlu’nda ki binasında muhafaza edilen arşivlerin bundan sonraki yerinin gösterilen sebeplerden dolayı büyük bir alana, hem de yeni yaptırılan modern bir alana taşınma işi niye bu kadar rahatsız etti.
2009 yılından beri bu arşiv için ayrılan Kağıthane’de ki arazi üzerinde yeni arşiv inşaatı devam ediyordu. Yaklaşık iki ay sonra bitmek üzere olan bu binaya arşivlerin taşıma işi başlayacak. Bu taşımaya yakın bir zaman kala bu söylemlerin çıkması da aslında bir anlam verilmiyor.
Kağıthane de Osmanlı Arşivleri bir merkezde toplanacak 80 bin metrekare alana sahip. 50 bin metrekaresi de yerin altında olacak. Burada çalışma ofisleri, toplantı salonları oluşturulacak. Bu proje yaklaşık 100 milyon dolarlık bir bütçe demek.
Kağıthane de bu binanın yapıldığı alanın Bakanlar Kurulu tarafından ‘su baskınlarına karşı’ koruma altına alınması şüpheleri de beraberinde getirdi. Çünkü boru değil bu….. Bir devletin hem de Osmanlı gibi köklü bir devletin arşivlerinin bulunduğu bir bina . Bu binanın yapıldığı alan selleriyle ve doğal afetleri ve rutubetiyle meşhur Kağıthane deresinin yatağında olması korkutucu bir olay. O değerli arşivlerimiz burada tam manasıyla muhafaza edilememesi demek, tarihin bizi nasıl yargılayacağının da bir göstergesi olmaz mı?
Ama işin ilginç yanı ise Şu andaki binanın yani eski binanın yerinin sit alanı olması, Sultanahmet semti sınırları içerisinde bulunması , bazı otel işletmecilerinde ağızlarının suyunu akıttığı yer… Her ne kadar yeni bina için proje Mimarı Hilmi Şenalp yeni bina için garanti verse de bu fısıltı gazetelerinin yaptığı kulaktan kulağa haberlerle her kesimin aklını bulandırıyor. Hükümetin Mayıs ayına kadar ses çıkarmaması da başka bir sıkıntı. Hükümet dört yıldan beri devam eden yeni bina ile ilgili bir açıklama yapmamasına da anlam verilemiyor. Elbette binlerce yıllık , milyonlarca belgeye ev sahipliği yapan Osmanlı Arşivlerinin emin bir yerde olacağını duyurmak birçok kişiyi rahatlatacak.
Artık sözün bittiği yerdeyiz. Sayın başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan 29 Mayıs tarihinde bu binanın açılışını yapılacak. Yeni Başbakanlık Devlet Arşivi binası 122 bin metrekare lik alanda ve 12 binadan oluşuyor. Yaklaşık 50 bin metrekarelik kısmı yer altında bulunuyor. Taşınacak 100 milyon belge ile 365 bin defter 2020 ye kadar dijital ortama aktarılacak.
Âlemlerin Rabbi’nin “Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım” dediği, insanlığın onuru, Âdemoğlunun yüz akı, peygamberlerin sonuncusu ve efendisi Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.)’nın doğumunun 1442. yılı yine coşkuyla, imanla ve hasretle kutlanıyor. Her yıl Müslümanların iman, kardeşlik, cihat ve vefa aşkıyla bir araya geldiği “Kutlu Doğum Haftası”nda İslâm ümmeti yine O’nun nuruyla aydınlanıyor. Kan ve gözyaşıyla yoğrulan mazlum İslam coğrafyası da her geçen gün ümmetin tam anlamıyla O’nun (S.A.V.) izinde birleşmesini bekliyor dedi.
‘Seviniyoruz. Çünkü, O’na Ümmet olma şerefini kazanmışız. Umutluyuz. İnsanlık, içinde çırpındığı bunalımlardan ancak O’nun kılavuzluğu ile kurtulabilir.’ dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından bu yıl tema olarak “Hz. Peygamber (s.a.v.) ve insan Onuru ,” konusunun seçilmiş olmasını takdirle karşılıyoruz.
MÜSLÜMAN KAYBETTİĞİ ONUR’U PEYGAMBERİNİN YOLUNDA ARAMALIDIR.
İnsanlık Kaybettiği değerleri , Müslümanlar kaybettikleri Onurlarını Sadece Rahmet peygamberinin getirdiği İlahi mesajlara bağlı olarak yaşayınca kazanabileceğinin altını çiziyorum .
Bu Gün İslam Coğrafyası Kan ve Gözyaşı içerisinde kalmış İnsanlık ve Müslümanlık onuru ayaklar altına alınmıştır. Bu zilletten İzzete ulaşmak için Alemlere Rahmet olarak gönderilmiş Peygamberin Nebevi metodunu Bütün Müslümanlar sahiplenmeli ve uygulanması için çalışmaları gerekir dedi.
Yaşadığımız Asırda Cahiliye döneminde yaşananların birçok özelliğinin devam ettiğini kaydeden , “Peygamberimiz dünyaya gelmeden önce kız çocuklarını toprağa diri diri gömme, içki ve kötü gelenekler vardı. O toplumun içinden Hz. Alileri, Hz. Ömerleri, Hz. Ebubekirleri çıkarttı. Aynı sıkıntılar şimdi yok mu. Aynıları var. İçki her yerde var. Faiz ne yazık ki meşrulaştı. Maalesef bazı Hocalarımız asli ihtiyaçlar diye başlayan cümleler ile fetva vermeye başladı. O zaman fal okları şimdi spor lotolar ve spor totolar var,mantar gibi yaygınlaşan idda bayileri var O dönemin sıkıntılarının hepsi şimdi de var. Nasıl ki efendimiz bunları kaldırdı, bizde bunlarla mücadele etmeliyiz , İfsada giden toplumu Islah için Çalışan efendimiz gibi bizimde yaşadığımız her yerde birer Islah neferi olmalıyız dedi.
İNSAN SEVDİĞİYLE HAŞR OLUR
İnsanın sevdiği ile haşr olacaktır, “
Cenab-ı Hak hepimizi Peygamber Efendimiz ile haşretsin, cennette ona komşu yapsın inşallah.
O “Kendisi için istediğini mü’min kardeşi için de istemeyi” temel esas olarak belirledi.
Peygamber efendimiz, elbette bütün tarihin en büyük insanıdır. En önemli dönüm noktasıdır. Ve biliyoruz ki, din fıtri bir hakikat ve ihtiyaçtır. Saadet için insanların dine koşmaları şarttır. Onun için bütün insanlığın saadetinin öncüsü, Peygamber Efendimiz Aleyhisselamı çok iyi tanımak ve tabii olmak şarttır. Bu duygu ve düşünceler içerisinde Kutlu Doğum Haftasının bütün Müslümanların gönlünde kardeşlik duygusunun ve kardeşlik coşkusunun yeniden filizlenip yeşermesini, Ayaklar altında kalan insanlık Onurunun tekrar Filizlenmesini, bütün davranışlarımızda kardeşlik ahlakı ve kardeşlik hukukunun yaşanmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyor; başta ülkemiz ve gönül coğrafyamız olmak üzere bütün İslâm dünyasının Kutlu Doğum Haftasını kutluyorum dedi