MENÜ ☰
ATA-AÖF’te Sınavsız İkinci Üniversite Ön Kayıtları Devam Ediyor
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » Kendi gitti adı kaldı yadigâr
Belkıs Altuniş Gürsoy
Belkıs Altuniş Gürsoy
Tüm yazıları için tıklayınız.
Kendi gitti adı kaldı yadigâr


Adalet; ailenin en  yaşlı üyesi olarak kardeşleri Hak ve Hukuk’a “gelin dünya gözüyle birbirimizi bir kere daha görelim. Hâlleşip söyleşelim” diye haber saldı. Kendi köşesinde kederlere gark olmuş  olarak oturan Hak, bu davete çok sevindi. “Kardeşlerimle paydaşız. Çoktandır aynı dertlerle  pençeleşiyoruz. İçimizi dökelim. Hiç değilse ferahlarız” diye düşündü. Hukuk ise “epeydir kendi kabuğuma çekilmiş olup biteni seyrediyordum. Anlarsa hâlimi kardeşlerim anlar” diyerek memnuniyetle randevu mahalline koştu. Adalet, Hak ile  Hukuk, sıcak bir yaz ikindisinde, bir orman  kuytusunda bir araya geldiler. Adalet; gözlerden ve gürültüden uzak olmayı, rahatça baş başa kalmayı planladığından böyle bir yer seçmişti. Üç kardeş birbirlerini sevgiyle kucakladılar. Hal hatır sorup, havadan sudan söz ettiler. Nihayet Adalet, bir girizgâh yaptı.

Adalet : “Sevgili kardeşlerim, Sadede gelelim. Tarihimizin hiç bir döneminde bu kadar hayatın dışına itilmemiştik. Adımız dillerden düşmüyor. Hakkımızda her dilde, her coğrafyada yüzlerce kitap yazıldı. Ama kendimiz kayıplardayız. Sizinle biraz dertleşelim istedim” diyerek konuya girdi. Ve kardeşi Hak’a dönerek; “söze senden başlayalım” dedi.

Hak :  “Canlarım, evvel emirde adımdan utanır oldum. Benim adım “güç” olmalıymış. Merhum babam yanlış isim seçmiş. Adım Hak olsa da, insanlar beni güç ile değiştirdiler. İsmimin manasını unuttular” diyerek, hıçkırıklara boğuldu.

Hukuk : (Söze atıldı) “Eskiden beni çok önemserlerdi. Geçende bir hesap ettim. Sümer Tabletleri’ne nakşedildiğimden bugüne beş bin yıldan fazla bir  zaman geçti. Babil ve Asur Kanunları’ndan itibaren de kaç bin yıl. Her devlet, her millet beni tekrar tekrar ele aldı. Düzenlerini ancak sayemde kuracaklarına inanıyorlardı. Antik çağlarda bile  beni ne çok sevmiş, ne çok benimsemişlerdi. Şimdi o günleri bir geçmiş zaman masalı olarak hasretle yad ediyorum.” derken, eleminden  titriyordu.

Adalet : “Kardeşlerim, bildiğiniz gibi sizden önce ben  vardım. İnsanlar beni vakti zamanında nereye koyacaklarını bilemediler. Hele Orta Asya’da Türkler; bizim kültürümüzün temeli adalet ve edep dediler de, başka bir şey demediler.

Adalet; en başat erdemdi. Güzel ahlakın olmazsa olmazıydı.. Bu sebepten ilk çağlardan itibaren dürüstlük iyilik, çalışkanlık, mertlik, cesaret, zayıfın yanında olma, düşmüşü tutup kaldırma, düzen, nizam benimle özdeşleşti. Kutsal kitaplar, bana ağırlıklı olarak yer verdiler. Erdemli olmayı insanın önüne bir hedef olarak koydular. Doğu ve Batı Klasik Edebiyat ürünlerinin her biri de, dolaylı yoldan  birer ahlak kitabı hükmündeydi.  Nice din, felsefe ve edebiyat  eseri, nice  nasihatname adaleti öven düşüncelerle kaleme alındılar.  Adaletten kıl payı şaşmaz diye şöhret bulan  nice beyler, nice hükümdarlar tanıdım. Hazreti Ömer denilince akla adalet gelirdi. İnsanlar “adaletin kestiği parmak acımaz” diyecek kadar beni bin can ile sevdiler.

Hukuk : (Heyecanla konuşmaya katıldı) “Hangi birini söyleyeyim. Hele Asr-ı Saâdet’teki Medine Barışı ile başım göklere erdi. Magna Carta İngiltere’de ortaya çıktığında takvimler 1215’i işaret ediyordu. Romalılar milattan önceki yıllarda işe koyuldular. Bin yıldan fazla bir zaman emeklerini üst üste koydular. İnceden ince dokuya dokuya Roma Hukuku’nu oluşturdular.

Nice başı taçlılar hep benden destek aldılar. Attıkları her adımda beni gözettiler. Ama ne yalan söyleyeyim. Her ne kadar hukuk dedilerse de, işi kitabına uydurup bana ters düşmekten hiç bir zaman vaz geçmediler”dedi.

Hak : “Fransız İhtilali ile hak, hakuk, adalet, eşitlik  gibi kavramlar dillere pelesenk oldu. O günlerde çok mutluydum. Nihayet beklediğim an gelip çattı diye sevinçten dört köşe olmuştum. Ama nerede.. Meğerse insanlar, medeni olmak adına bizlerin adını kullanıyor, arkasını hiç aramıyorlarmış.“ İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” gündeme geldiğinde dünya turuna çıkıp, her bir diyarda çalımla salındım. Kurumumdam kimse yanımdan geçemiyordu. Artık tartışılmaz bir şekilde benim saltanat dönemim geldi diye düşünmüştüm” dedi.

Hukuk :  “Kardeşlerim, benim için de yastık kalınlığında yüzlerce  kitap yazıldı. İş bilir adamlar, enine boyuna konuşup tartışıp anayasalar hazırladılar. Adliye sarayları yapıldı. Cüppeli,  heybetli nice hukukçu terazilerini bu saraylarda kurdular. İçinde nice ehli hak; beni tartar beni ölçer, beni biçer idi.  Ama tam da benim çağım geldi diyecektim ki, senelerce mahkeme köşelerinde, sevimsiz adliye koridorlarında boşu boşuna sürünüp durduğumu gördüm. Hakkı hak etmenin, hakkı  dağıtmanın çok zor olduğunu oralarda öğrendim. Beni dinleyin, beni anlayın  diye kalabalıklara var gücümle haykırdım. Kimse beni duymak istemedi. Sesim kısıldı. Çoğu zaman da nasıl olsa faydası yok diyerek susmayı kabullenmek mecburiyetinde kaldım”.

Adalet : “Her birinizi gıyabınızda ayrı ayrı  takip ediyor, her biriniz için  ayrı ayrı üzülüyorum. Doğrusu utanç içindeyim” diyerek içini çekti. “Güç ve para nice zamandır bizim pabucumuzu dama attı. Bizleri ağızsız dilsiz bıraktı”.

Hak :  “Bana en büyük cetlerim; sen her zaman haklının yanında olacaksın. Mazlumun, zayıfın, hakkını arayamıyanın ve  güçsüzün. Düşkünler yanında önce seni bulmalılar” diye nasihat ettiler.  Bu cümleler o zaman  kulağıma çok  hoş gelmişti. Ama gördüm ki; zayıfları yaşatmak, zayıfların yanında olmak  kimsenin işine gelmiyor. İnsanlar, haktan ancak kendi haklarını,  hukuktan ise kendi menfaatlerini anlıyorlar. Bunu tecrübe ede ede kendime bile yabancılaştım. Kendime güvenim kalmadı.

Adalet : “ Seyrüseferimiz, kaderimiz  birbirine ne de çok benziyor. Hep bekledim, benim ki gerçek bir sabır imtihanıydı” diye inledi. “Çok bekledim. İnsanlar, zaman içinde uyanırlar, ders alırlar, birbirlerini sever ve kollarlar diye umdum. O zaman beni baş tacı ederler diye hayaller kurdum. Medeniyet denilen şey; aslında benim yeryüzünde hükümran olmam demek olmalıydı. Bundan emin olduğumdan, inatla bekliyordum. Bu gerçeği herkesin bir gün fark edeceğini düşünüyordum. Ama ne gezer.. Alaşağı edilen, tedavülden çıkarılan tıpkı sizler gibi hep ben oldum.

Bu asırdan çok ümitliydim. Artık bu kadar acıya, bu kadar derse, bu kadar tecrübeye Mısır’daki sağır sultan bile silkelenir demiştim. Ama egemen güçler denilen yeryüzü patronları; birer bahane ile zayıf ülkelerin tepesine iner oldular. Artık dünya ahvalini öğrenmeye, ortalığı kolaçan etmeye takatim kalmadı. Her gün onlarca sivil, güya  hedefini  şaşırmış silahlar sebebiyle ölüyor. Yüzlerce hane tarumar oluyor. Ülkelerin temel kaynakları yerle bir ediliyor. Medeni dünya seyrediyor. İnsan hakları derneklerinden, adalet, hak, hukuk bestekârı onlarca resmi ve sivil kuruluştan çıt çıkmıyor. Doğrusu bazı ülkelerin lâyüsel (=sorulmaz, mesul olmaz) olduğunu düşünüyorum. Gücü olan, parası olan haklıdır sözü hiç bir zaman bu kadar yükselen değer  olmamıştı. Tam bir ahlaki çöküntü, tam bir adalet erozyonu yaşıyoruz”.  Dedi.

Hukuk : “Haklısın ağabey, Bize yeryüzünde hayat hakkı tanımadılar. İzniniz olursa ben hazır burada iken bir müddet ormanın derinlerinde bir yerde inzivaya çekilmeyi, gözden kaybolmayı arzu ediyorum ”dedi. .

Hak : Ben de artık ümidimi kestim. Ağabey, eğer uygun görürseniz ben de şu karşıdaki dağın zirvesini mekân tutmayı, bir vakit dünyadan el etek çekmeyi diliyorum ” dedi.

Adalet : Kardeşlerim; ben ailemizi temsilen devraldığım emanete her şeye rağmen sahip çıkmak, dayanmak mecburiyetindeyim. Küsme şansım yok. Sizler; göz önünde bulunsanız da bulunmasanız da binlerce kitabın cildinde, binlerce insanın dilinde yaşıyorsunuz. Ben de öyle.  “Kendi gitti adı kaldı yadigâr” şarkısı şimdilik ne yazık ki, tam da bizim şarkımız. Ama ben yine de ümit-varım. Şurada burada nesilleri tükenmeye yüz tutmuş az sayıda insan kaldı. Onların vicdanında olsun yaşamaya çalışacağım. Elbet bizim de hüküm süreceğimiz günler gelecek. Bundan emin olun.” dedi.

Hak ve Hukuk : (Bir ağızdan) “Ağabey, o günlerin bir an önce gelmesini sabırsızlıkla bekleyeceğiz. O zaman bizi sığınaklarımızdan çağırmayı unutmayın” diye  ricada bulundular.

Belkıs Altuniş Gürsoy

 

📆 13 Haziran 2011 Pazartesi 12:56   ·   💬 2 yorum   ·   ⎙ Yazdır

“Kendi gitti adı kaldı yadigâr” için 2 yanıt

  1. Vasfi Demir dedi ki:

    Efendim öyle güzel anlatmışssınız ki..şimdi nerde adalet, nerde hak, nerde hukuk.. ancak beylik laflarda.. maalesef artık bunların yerini alan güç, iktidar, para..

  2. Nurhan dedi ki:

    Bu üç önemli kavram yaşantımızda olması gerekirken maalesef ancak böyle bir yazıda ancak yan yana gelebiliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR