MENÜ ☰
ATA-AÖF’te Sınavsız İkinci Üniversite Ön Kayıtları Devam Ediyor
Büyük Erzurum Sofrası
Erzurum Haber Gazetesi » Yazarlar » BİR ENDÜLÜS MASALI
Belkıs Altuniş Gürsoy
Belkıs Altuniş Gürsoy
Tüm yazıları için tıklayınız.
BİR ENDÜLÜS MASALI


 Sayıları on binleri aşan Suriyeli mülteciler, Hatay’da çadır kentlere yerleştirildiler. Yerlerinden yurtlarından kopmuş kalabalıklar,  aynı zamanda bir insanlık ayıbı olarak hepimizin vicdanını kanattı.

             Bu görüntü her birimiz üzerinde farklı çağrışımlar yaptı. Bu sefil tablolar, bizi de âcizane geçmişe doğru bir yolculuğa götürdü. Bu yolculuk, İspanya’da sekiz asır süren büyük bir medeniyeti kuran Endülüs Emevi devleti ile ilgiliydi. Bu devleti kuranlar, bugünkü Suriyelilerin atalarıydı.

            Kuzey Afrika valisi Musa Bin Nusayr 705’te Sicilya’ya, 706’da Sardunya’ya,  708’de Mayorka ve Minorka adalarına seferler yapmış, buraları fethetmiştir.  711 Tarihine kadar Kuzey Afrika tamamen Müslümanların hakimiyet alanına girmiştir. Takvimler yine 711 yılını gösterdiğinde,  Musa Bin Nusayr’ın emrinde ve Tarık Bin Ziyad’ın  idaresindeki Emevi orduları bugünkü Suriye’nin baş şehri olan Şam’dan kalkarak “Cebelitarık Boğazı”nı geçerler. Bu boğazın Tarık Bin Ziyad’ın adına atfen bu ismi taşıdığını hatırlayalım. Emevi kuvvetleri, bugünkü İber Yarımadası’na geldiklerinde Vizigot kralı Rodrigo’i yenerek İspanya’da Endülüs Emevi Devleti’ni kurarlar. Tarık Bin Ziyad, bu topraklardaki halkı dinî inanışları hususunda serbest bırakır. Can ve mal emniyetlerini  sağlar.  

            Araplar, geriye dönmekten ümitlerini kessinler, bu yeni coğrafyayı vatan olarak benimsesinler diye bu ünlü kumandanın gemileri yaktırdığı rivayet edilir. “Gemileri yakmak” deyiminin o zamandan kaldığı düşünülür.

            Endülüs Emevi Devleti, Orta Çağ’da birbirinden farklı iklimlerde ilim, teknoloji ve sanatta önemli atılımlar gerçekleştiren İslam Medeniyeti’nin önemli bir ayağını oluşturur. İlim ve teknoloji sahasındaki bir çok buluş ve keşif, Batı’ya bu medeniyet vasıtasıyla geçer.

            Bu devletin baş şehri Kurtuba’dır. Araplar, bu topraklarda hızlı bir imar faaliyetine geçerler. Seville, İşbiliye, Gırnata, Tuleytula gibi şehirler, birbirinden güzel mimari eserlerle süslenir. Camiler, medreseler, saraylar, kaleler, kütüphaneler, çarşılar inşa edilir. Gırnata’da Elhamra Sarayı, Kurtuba’da Kurtuba Ulu Cami, Tuleytula’da Bâbu Merdum Cami bugün dahi ayakta kalan az sayıdaki sanat eserinden bir kaçıdır.

            10. yüzyılda Medinetü’z-Zehra adıyla yeni bir şehir kurulur. Planlanarak yapılmış olan bu şehin imarında saf beyaz mermer kullanılır.

             Bu devlette ilim ve sanata çok önem verilir. Müellif (kitap yazan), mütercim, (kitap tercüme eden), müstensih (eliyle kitap çaoğaltmayı meslek edinen), mücellit (kitap cildi yapan) heyetleri gece gündüz çalışırlar. Telif ve tercüme binlerce eser kaleme alırlar. Dünyanın her yerinden Endülüs medreselerine öğrenci akar. Her şehirde kütüphaneler kurulur. Devlet kütüphanelerinin yanı sıra şahıs kütüphaneleri de önemli bir yekûn tutar. Endülüs Saray Kütüphanesi, 400.000 ciltten fazla  el yazması bulundurur. Bu kitapların isimlerini ihtiva eden kataloglar yapılır. Kitap çarşıları yaygındır. Kurtuba Kitap Çarşısı, bu çarşıların en meşhurlarından biridir.

            Arap mütercimler, eski Yunan ve Roma Medeniyeti’nin mirası olan eserleri Arapçaya tercüme ederler.  Eflatun, Aristo, Proklos, Hipokrat, Dioscorides, Galen gibi Antik Çağ felsefe ve ilim adamlarının eserlerini Arapçaya kazandırırlar. Tercüme yeni bir uyanışa yol açar. Beşeriyetin kültür mirasını yeniden fethetmek, o fethin üstüne yeni fetihler gerçekleştirmektir. Başka medeniyetlerin birikimlerinden haberdar olmak, o sayede yeni hamlelere ulaşmak demektir. Avrupalılar, bu tercüme faaliyetini fark etmekte gecikmezler. Arapçaya çevrilen  kitapları Latinceye ve diğer Batı dillerine tercüme ederler.. 12.Yüzyılda bu faaliyet daha hızlı ve sistemli bir hal alır.

             O devrin ilimlerinde branşlaşma yoktur. Bu yüzden ilim adamları hezâr-fenndirler (bin ilim). Yani devirlerinin bütün ilimlerinde söz sahibi olarak yetişirler. Aynı zamanda edip, filozof,  musikişinas, doktor, fizikçi, astronom, matematikçi, botanikçi, kimyagerdirler. Bir çok dalın bilgisine aynı anda vakıf olmak, alanlar arasında alış-veriş yapmayı mümkün kıldığından son derece yapıcı bir  rol oynar. İlimde üretmeyi, keşfetmeyi  kolaylaştırır.

             Endülüs Emevi Devleti’nde tıp, kimya, botanik, astronomi, felsefe, musiki, kimya, edebiyat alanında önemli isimler ortaya çıkarlar. Bu isimlerden bir kaç cümleyle olsun bahs edelim.

            Felsefe dalında : Muhammed b. Meserre (10.yy), İbn Arabi (11 ve 12. yy) İbn Bâcce (12.yy),  İbn Tufeyl (12.yy),  İbn Rüşd (12.yy),  Musa b. Meymun (12. ve 13. yy)  gibi isimler yetişirler. Amerika’nın keşfinin İbn Rüşd’ün kaydettiği bilgiler sayesinde gerçekleştiği bilinir.

            Tıp dalında : Ebu’l-Kasım Zehrâvî (10.yy), bin beş yüz sayfalık bir tıp ansiklobedisi hazırlar. Avrupa’da tıp tahsilinin ve cerrahinin ilerlemesinde önemli katkıları olur. Hemofili hastalığını ilk defa teşhis ve tedavi eden hekimdir. Zehravi’nin geliştirdiği bazı cerrahi uygulamalar, halen  kullanılmaktadır.

            İbn Rüşd (12.yüzyıl), anatomi, fizyoloji, hastalıkların teşhisi ve tedavisi, ilaçlar, beslenme ve koruyucu hekimlik alanında on altı eser kaleme alır.

            Ebû Mervan İbn Zühr (12.yy), mide kanserini tarif eden ilk Müslüman hekimdir.

            İbnu’l- Hatîb (14.yy), hem edip hem de seçkin bir devlet adamıdır. O dönemlerde şehirleri haritadan silen bir hastalık olan vebanın bulaşıcı olduğunu ispat eder. İlk karantina uygulamasını başlatır.

            Botanik, zooloji, ziraat ve eczacılık alanında :  Muhammed b.Mâlik (11.yy),  Muhammed el-Gafikî (12.yy), İbnu’l-Baytar (13.yy), İbnu’l-Avvâm (12.yy) bu konuda öne çıkan isimlerden bazılarıdır.

            Astronomi ve matematik alanında :  İbn Firas (9.yy), İnsanlık tarihinde ilk defa ilmî bir şekilde uçma teşebbüsünde bulunur. Modern havacılığın öncüsü olarak kabul edilir.  Kumdan ve bir cins taştan cam imal eder. Kaya kristallerini kesme konusunda bir metot geliştirir.  Görmede düzeltme imkanı veren camı keşfederek, gözlüğün mucidi olur. Mesleme el- Mecrîtî (10.11.yy), Ez-Zerkâlî (11.yy),  Cabir b.Eflah (12.yy), el-Bitrûcî (12.yy) de, bu alanın önemli isimlerinden sadece bir kaçıdır.  

            Zaman içinde Arap emirleri birbirine düşerler. İç çekişmeler, karışıklıklar devleti yorar ve güçsüz bırakır. Bu arada Kastilya kraliçesi İsabella ile Aragon kralı Ferdinand evlenirler. Bu evlilik aslında siyasi bir güç birliği demektir. İsabella ile ferdinand, diğer şehir devletlerini de uyandırararak Araplara karşı mücadele başlatırlar. 1492 yılında ispanya’da Arap hakimiyetine tamamen son verirler.

            İspanyollar, öncelikle ilim, sanat ve zenaatta ileri bir merhale yakalamış olan Müslüman ve Yahudilerden bu birikimleri elde etme yoluna giderler. Sonra da ülkede yaşayan Müslüman ve Yahudilere  Katolik olmak mecburiyetini getirirler. Müslüman ve Yahudilerin direnenler, bunun bedelini giyotinde hayatlarını kaybetmek suretiyle öderler. Bazıları ise sureta din değiştirmiş görünürler. İçten içe kendi dinlerinin icabını yaşarlar. Fakat ispanyollar sıkı takiptedirler. Bir örnek verelim: Bir Müslüman öldüğünde Hristiyan âdetlerine göre işlem yapıldıktan sonra Katolik mezarlığına gömülür. Aradan bir kaç gün geçince ölenin yakınları, bir gece cenazelerini mezarlıktan çıkarıp Müslüman âdetlerinin gereğini yerine getirdikten sonra kendi mezarlıklarına taşırlar. Fakat böyle bir uygulamadan İspanyollar anında haberdar olup ilgilileri giyotinle cezalandırırlar. Giyotin hiç durmaksızın çalışır. Bu uygulama Yahudiler için de böyledir. Endülüs şairleri feryad-nâmeler kaleme alırlar. Bütün dünyaya seslerini duyurmak ve yardım almak isterler. Mısır, Fas ve Osrmanlı İmparatorluğu’na ulaşırlar. Osmanlı tahtında 2. Beyazıt vardır. 2. Beyazıt’ın Avrupa’da esir tutulan kardeşi Cem Sultan’dan ve Memluklerden  dolayı başı derttedir. Ayrıca çok büyük donanması yoktur. Yine de 1502’de  Kemal Reis’i, bir filo ile İspanya’ya gönderir. Kemal Reis kıyılardan  toplayabildiği Müslüman ve   Yahudileri  alarak geri döner.  Bu kafileler imparatorluk içinde çeşitli yerlere yerleştirilirler. Hızır Reis, 1530 da 36 parçalık bir  donanma ile yedi defa sefer tertip ederek 70.000 Müslümanı İspanya’dan Cezayir’e taşır. Kanuni döneminde Turgut Reis, Piyâle  Reis ve  Salih Reis,  seferler düzenleyerek çok sayıda Endülüslü Müslümanı Kuzey Afrika’ya götürürler. Parlak Endülüs Emevi Devleti’nden geriye bir masal çeşnisi kalır.

            Görüldüğü gibi tarihin ve talihin bin bir çeşit cilvesi var. Ama bize düşen ayak kalmak ve güçlü olmak için hesaplı ve kitaplı hareket etmektir. Dışardan bir saldırı geldiğinde ülkeler genellikle kenetlenir, toparlanırlar. Ama asıl facia iç karışıklıklardan, iç çekişmelerden birbirine düşmekten doğmaktadır. Tarih sayfaları bu anlamda nice ibret dersiyle doludur.  

Belkıs Altuniş Gürsoy

📆 20 Haziran 2011 Pazartesi 15:08   ·   💬 2 yorum   ·   ⎙ Yazdır

“BİR ENDÜLÜS MASALI” için 2 yanıt

  1. Vasfi Demir dedi ki:

    yazılarınızı uzun zamandır takip ediyorum.. çok daha geniş kitlelere ulaşması gerektiğini düşünüyorum..

  2. mine Çoral dedi ki:

    Masallar hakikatlerden doğarlar, dilden dile, kulaktan kulağa, nesilden nesile ulaşırlar. Kadim nehirler gibidir onlar, akar akarlar.Sevgili Belkıs Gürsoy Hocama teşekkür ediyorum bizleri bu kadim akışın kıysına götürdüğü için.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ERZURUM'DA HAVA

ERZURUM
Esentepe Avrupa Konutları
YENİ SAYI

YAZARLAR

RÖPORTAJLAR

ANKET

Üzgünüm, şu anda etkin anket yok.

BAĞLANTILAR