İZ BIRAKANLAR 3
Erzurumlu Nurettin Topçu
Nurettin Topçu’nun babası Erzurumlu Topçuzadeler âilesinden Ahmet Efendi’dir. Topçu’nun dedesi Osman Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında Türk ordusunda topçu olarak görev yapmıştır. Âile soyadını bu görevle ilgili olarak almıştır. Annesi Eğinli Fatma Hanım’dır. Önceleri alaftarlık yapan(tahıl alım satımı) Ahmet Efendi, sonraları canlı hayvan ticaretine başlar. Doğu Anadolu bölgesinden topladığı koyunları İstanbul’da satar. Zamanla işleri büyüttüğünden İstanbul’da bir yazıhane tutar. Sonra Tahtakale’de Erzurum Hanı adıyla bilinen hanı satın alır. Ahmet Ağa İstanbul’da Süleymaniye semtine yerleşir. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra işleri bozulan Ahmet Efendi, Çemberlitaş’ta bir kasap dükkânı açar ve evini de bu semte taşır. Nurettin Topçu 1909’da Süleymaniye’de doğar. O, altı yaşında iken Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi’ne başlar ve Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi’nde tahsiline devam eder. Bu okulu birincilikle bitirir. Vefa idadisi’ne kayıt olur. İdadi tahsilini İstanbul Lisesi’nde 1927-1928 ders yılında tamamlar. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan burs kazanarak Fransa’ya giden Topçu, önce bir müddet Bordeaux Lisesi’ne devam eder. Strasbourg’ta felsefe tahsil eder. Psikoloji, Estetik, mantık, Çağdaş Sanat Tarihi, İçimaiyyat ve Ahlâk, İlk Zaman Sanat ve Arkeolojisi alanlarında sertifika alır. Strasbourg’ta başladığı doktorasını 1934’te Sorbonne’da tamamlar. Bu üniversitede felsefe doktorası veren ilk Türk öğrencidir. Aynı yıl yurda döner. 1935’te Galatasaray Lisesi’nde felsefe öğretmeni olarak göreve başlar. Hüseyin Avni Ulaş, Topçu’nun baba dostudur. Ve çocuk yaşlarından itibaren onu derinden etkilemiştir. Ulaş’ın kızı Fatma Hanım’la evlenir. İzmir’e tayin olan Topçu, Hareket Dergisi’ni 1939’da bu şehirde yayınlamaya başlar. Fasılalarla çıkmaya başlayan dergi, 1966’dan sonra muntazaman yayınlanır. Nurettin Topçu adı ile özdeşleşmiş olan bu dergi onun ölümünden bir süre sonra kapanmıştır. Denizli Lisesi, İstanbul Haydarpaşa Lisesi, Robert kolej, Vefa Lisesi, İstanbul Erkek lisesi ve İmam Hatip liselerinde çalışır. Bir ara Edebiyat Fakültesi’nde eylemsiz doçent olarak görev yapar. Hilmi Ziya Ülken’in yanında yaptığı doçentlik tezinin adı “Sezgiciliğin Değerleri”dir (Bergson). Son olarak İstanbul Lisesi’ne tayin edilen Topçu, 1974 yılında buradan emekli olur. Pankreas kanserine yakalanan Topçu, 10 temmuz 1975’te vefat eder. Kozlu mezarlığında toprağa verilir.
Eserlerinden bazıları şunlardır :
Felsefe (1952, 1984) , Psikoloji,(1949, 1965) Mantık,(1952,1984) Sosyoloji (1952, 1984), Ahlâk (1975) (lise ders kitapları)
Mehmet Âkif(1957), Türkiye’nin Maarif Davası,(1960,1970), Komünizme Karşı Yeni Nizam, (1960) Ahlâk Nizamı, (1961, 1970), Büyük Fetih (1962, 1968) Yarınki Türkiye (1962, 1968, 1978), Var Olmak 1965, Bergson (1968), İradenin Davası (1968, 1974), İslâm ve İnsan (1969, 1974), Devlet ve Demokrasi (1969), Kültür ve Medeniyet (1970), Mevlana ve Tasavvuf (1974), Milliyeçiliğimizin Esasları (1978), İsyan Ahlâkı (Topçu’nun doktora tezi olan bu eser, Confirmisme et Revolte adıyla 1934’te Paris’te Fransızca olarak basılır. Bu çalışma 1995 yılında İsyan Ahlâkı adıyla Türkçe’ye tercüme edilir.)
Yakın dönemlerin çok önemli bir düşünürü olan ve ömrü boyunca yeni nesillere seslenmeye gayret eden Topçu, gençlere ve çevresine sabrı, gayreti, hakikat aşkını, affı, merhameti, sevgiyi telkin etmiştir. Hakikat aşkından doğan bir ilim anlayışını, güzellik aşkından doğan bir sanat anlayışını, iyilik sevgisinden doğan bir ahlâk anlayışını savunmuştur. İlimle sanatla ve ahlâkla bütünleşen bir Allah sevgisinin de insanı dinî hayata götürdüğünü ifade etmiştir
O, insanı kendisine dert edinmiş, insanı insanlığına uyandırmak için hayatını harcamış, gerçek bir dava adamı, gerçek bir gönül eridir. Anadoluculuk hareketinin plân ve programının çizmiş olan Topçu, insana çok değer veren bir anlayışın sahibidir. Ahlâklı olmayı da insanı olmanın temel şartı sayar. Burada sözü Topçu’ya verelim : ”Ahlâklı olmanın ilk şartı, temeli, insanın her şeyden ve dünyalardan değerli, hürmete lâyık olduğunu kabul etmektir. İnsan, insanlık düşmanı olmadıkça bu değerini muhafaza eder. İnsana dokunulmaz. Hürriyetlerine el sürülmez. İnsana tahakküm edilmez, insan esir edilmez, insana zulüm edilmez. İnsanlık cevherimize yakışmayan her şey bize zulümdür.”
“Nihayet hayata hürmet etmek lâzımdır. Zira bu hayatın gerekçesi olan kader plânı da Allah’ındır. Büyük kalp sahibi olan Müslümanın varlığı bu plân içinde kucaklayarak sevmesi lâzımdır. Müminin kalbindeki hürmet bütün varlığa çevrilir.”
Hakk için halka hizmet düsturu, Topçu’nun kaleminden şu cümlelerle anlatılır.
“Biz kaderimizin hizmetkârıyız. İlâhi emirden başka bir şey olmayan kaderi olduğu gibi karşılamak, onu kahramanca karşılamaktır. Bu hal, miskinlik değil, kahramanlıktır. Miskin kaderden sıyrılıp kaçmak isteyendir. Kader perdesinin arkasında esrâr âlemi duruyor. Kadere hayran olmasını bilmezsen bu perdeyi kaldıramazsın. “Kaderine dost ol ki, bu perdenin ucundan tutup kaldırasın” emrini okuyabilen gözler, ancak merhametli kalbin gözleridir. Bütün etrafımız merhamet manzarası ile dopdolu olduğu, bütün insanlardan bize hizmet hitabı yollandığı halde, bizim hâlâ nefsimizle baş başa kör ve sağır varlıklar halinde yaşayışımız, Allah’la bağlarımızın koparılmış olduğunu gösterir”….
“Hizmet insanın ölüme kadar tükenmeyen benliğinden ibaret kandili, çevresini aydınlatmak için yakmasıdır. Ve buna onun kendinin ihtiyacı vardır. Kendisinin bütüne bağlı bir bölüm, belki bütünden kopmuş bir parça olduğunu bilen ruhlar için o, bir kurtuluş yolu, her an yenilenen selamet müjdesidir. Bu halin farkında olmayanlar için de bir tedavi ve neşve kaynağıdır. Hizmetimiz varlığımıza sarılı yumak gibidir. O açıldıkça biz mesafe aldığımızı hisseder ve hafifleriz. Saadetlerimizin sırrı onda saklıdır. Halktan hizmetini esirgeyenler mesut olamıyor. İçimizde en mesut, en zengin ve en kuvvetli insan, hizmetini hiç kimseden ve hiçbir varlıktan esirgemeyenimizdir.”
“Yarınki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve azimli, lâkin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan ruh cephesinin maden işçileri olacaktır. Evet ruh ve ahlâk cephesinin maden işçileri olacaktır. Ve onların eseri olacak yarınki Türkiye şu temellerin üstünde kurulacaktır : Anadolu’nun toprağından kaynayan bir kan, cemaat için harcanan emek, bin yıllık bir tarih, otoriteli bir devlet ve ebedî olduğuna inanmış bir ruh” .
Onun Mevlana münasebetiyle sarf ettiği bir cümleyle yazımızı bitirelim.
“Büyük mezarların üstünde büyük vatanlar vardır. Büyük ölüleri olmayan milletler, ebedî olamazlar. “
Bir ”karakter âbidesi”, bir hal ehli olarak yaşayıp, yaşadığı dönemleri ve sonraki nesilleri derinden etkilemiş olan bu değerli ismi, bu büyük ruhu çok mütevazi ölçüler içinde de olsa anmaya çalıştık. Ruhu şad olsun.
Belkıs Altuniş Gürsoy
Nurettin Topçuyu,sizin kaleminizden okumak . ruha işleyen kelimelerinizi defalarca okuyacağım.çok teşekkürler,saygılarımla
“Büyük mezarların üstünde büyük vatanlar vardır. Büyük ölüleri olmayan milletler, edebî olamazlar. “ edebi değil ebedi olamazlar, çok doğru ancak siyasi hatalar ve basiretsiz yöneticiler büyük kıyımlara neden olmuşlardır,tarih onları da yazıyor h esap burada bitmiyor Allah huzurunda da sürecek vatan toprağı şehit kanlarıyla vatan oluyor biz orucumuzu açıyor açlara yardıma koşuyoruz da kndi evlatlarımızın ölüm haberlerini uzaktan izliyoruz,ağlıyoruz,öfkeleniyoruz, sırtımızı dayadığımız komutanlarımız birbir tutuklanıyor vatan evlatları sandukalara konup evlerine gömülmeye gönderiliyor suçluda ortada üstelik neler oluyor hocam? Nurettin Topçu devlet ve demokrasiyi anlatırken bu tür adamları bu günü görür gibi anlatmış onlarıı nasıl yerden yere vurmuş statükocların hoşuna gitmemiş şimdi de gitmezdi eminim.Topçu’yu anlatan yazınız için teşekkürler.Onu iyi okumak ve anlamak lazım.
Hocam ellerinize sağlık.. böyle büyük bir ismi sizin kaleminizden okumak çok büyük bir lütuf..