Vatandaşın, ülkemizde adalet sisteminden memnuniyetinin %40’ın altında olduğu düşünülürse sağlığın diğer kamu hizmetlerine göre durumu daha da iyi anlaşılabilir.
Gazeteci yazar Orhan Bozkurt Bakan Akdağ’ın hizmet dönemini anlatan bir panorama hazırladı,
İşte o yazı…
Türkiye bugün Gayrı Safi Milli Hasılanın(GSMH) %6.4’ünü sağlığa harcayarak vatandaş memnuniyetini %77 gibi çok üst bir seviyede tutuyor. Üstelik bunu 700 bin sağlık çalışanıyla -ki ihtiyacın en az %50 altında- yapmıyor.
Vatandaşın, ülkemizde adalet sisteminden memnuniyetinin %40’ın altında olduğu düşünülürse sağlığın diğer kamu hizmetlerine göre durumu daha da iyi anlaşılabilir.
2’de yılda 2.1 defa doktora ulaşabilen vatandaşın, 2012’de yılda 8.1 defa doktora ulaşabildiğini biliyor musunuz?
Bir zamanlar “sağlam adamı bile hasta eder” denilen sağlık sistemi yapılan başarılı operasyonlarla komadan çıktı. Tek çatı altına alınan ve yenilenen hastaneler kuyruklarla birlikte köhne hizmeti de bitirdi.
Gecenin karanlığında kapısında uzun uzun kuyrukların olduğu, ilacın, muayenenin, hatta tahlil sonuçlarının dahi ayrı ayrı sıralara girilerek alındığı hastanelerden eser kalmadı.
Sağlık Bakanlığı’nın 2003 yılında başlattığı ‘Sağlıkta Dönüşüm Projesi’yle devrim niteliğinde gelişmeler yaşandı. Cumhuriyet tarihinin en büyük reformu olarak anılan proje ile bütün hastaneler tek çatı altında toplandı. AB ülkelerinde uygulanan aile hekimliği uygulaması hayal olmaktan çıktı. Hastaların rehin tutulduğu, serumlarla firar ettiği o utanç verici günler mazide kaldı. Hizmette kusur eden de cezasız kalmıyor. Bunun son örneği Adana’da yaşandı. Yanarak yaralanan iki kardeşi âdeta süründüren özel bir tıp merkezinin kapısına mühür vuruldu… Biz de bütün bu reformları yerinde inceleyerek sizlerle paylaşmak istedik…
Bir zamanlar SSK ve devlet hastanelerinin tamamında muayene olabilmek neredeyse aslanın midesindeki ekmeği almak kadar zordu. Hastalar tedavi olmak için gittikleri hastanelerde bırakın iyileşmeyi sabahın saat 4’ünde kuyruğa girip sıra almak için savaş verirken, daha çok rahatsızlanıyorlardı. Bu manzaralar sağlam adamı bile deli edecek boyutta ilkel ve insanlık dışıydı. Bazı meslek örgütleri ve sendikaların bütün engelleme çabalarına rağmen hız kesmeden devam eden sağlıkta dönüşüm reformları bu kara günleri bir daha yaşamamacasına geride bıraktı. Yeni sistemde bütün hastaneler ve sosyal güvence veren SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı hizmetleri tek çatı altında toplanarak çare arayan vatandaşı rahatlattı. Son safhada buna bir de ‘özel sağlık kurumlarından faydalanma’ eklenince, kuyruklardan eser kalmadı.
5 YILDIZLI HASTANELERİ
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın peş peşe kamuoyuna açıkladığı projeler ile ‘Devlet baba’ yaptığı yeni yatırımlarla hem hastaneleri çile kapısı olmaktan kurtardı, hem de dünyada kullanılan son teknoloji ürünü tıbbi cihazlarla donatılmış onlarca hastaneyi hizmete açtı. Eski ve talebi karşılamakta yetersiz kalan hastaneler ise köklü bir revizyondan geçirildi. 5 yıldızlı otelleri aratmayan lüks görünümlü devlet hastaneleri, özel tıp merkezleriyle rekabet edebilecek düzeye getirildi. Sağlıkta yapılan dönüşümün belki de en can alıcı yanı vatandaşın cebini rahatlatan uygulamalardı. Bir zamanlar SSK’da muayene olup, ilaç kuyruklarıda çile dolduran vatandaşa, vezneye yaklaştığında (burada bile fiş sırası vardı) “Bu ilaçtan yok veremiyoruz” sözü insanların yüzüne bir tokat gibi iniyordu. 2006 yılında sağlık ve sosyal güvenlikle ilgili yasal düzenlemelerle, hastaların sıra beklemeden kendilerine en yakın eczaneden ilaçlarını alabilme imkanı sağlandı. Böylece muayeneden sonra şifa bulmak isterken, işitilen kötü sözler, yerini sadece bilgisayar tuşlarına basılarak verilen ilaçlara bıraktı.
GİTMEYE KORKUYORDUK!
Bundan kısa süre öncesine kadar, Türkiye’de hasta olan hastaneye gitmeye korkuyordu. Eğer hasta bir kamu kuruluşunda çalışıyorsa amirini arayacak, izin alabilirse iş yerinden vizite kağıdı alacak, bunu onaylattıktan sonra yola koyulacaktı. Bu yol da tıpkı vizite kağıdı almak kadar çileliydi. Hasta askerse mutlaka askeri hastaneye, polis ise polis hastanesine veya öğretmen ise öğretmenler hastanesine gidebiliyordu. Sevk imkanları çok sınırlı olduğu için hasta kilometrelerce yol kat ediyor, hastane hastane dolaşıyor derdine derman bulamıyordu. Ankara, İstanbul gibi metropolde yaşıyorsa belki de 2 veya 3 vasıta ile hastaneye ulaşmaya çalışıyor, ulaştığında da sağlığı hayli yıpranıyordu. Anlatırken bile insanı yoran, ancak bunları yaşayan insanların hafızalarından hiç çıkmayacak olan bu manzaralardan şimdilerde eser yok. Günümüzdeki uygulamada hasta önce en yakındaki sağlık ocağına gidiyor. Buradan rahatsızlığı ile ilgili tedavi görebileceği özel, kamu veya üniversite hastanelerinden dilediğine gidebiliyor.
Parası olmayanların tedavi edilmediği, ölülerin bile morglarda rehin bekletildiği hastaneler yerini modern, 5 yıldızlı otellerle rekabet edecek sağlık merkezlerine bıraktı. Dünya güler yüzlü personeliyle vatandaşı karşılayan Türk sağlık sistemindeki büyük dönüşümü konuşuyor.
SADECE BİR NUMARA YETİYOR
Birisi çıkıp da hastane kuyruklarında bekleyen vatandaşlara ‘Sizden evrak falan istemiyoruz, kimliğinizi göstermeniz yeterli’ deseydi, hastaların hepsi ‘bu adamın aklından zoru var’ diye ittifak ederdi. Numara almak için geceden kuyruğa girme, muayene ve ilaç için vezne vezne koşuşturma, poliklinik koridorlarında saatlerce bekleme devri bitti. Meğerse vatandaşlık numarası ile de tedavi olunuyormuş!..
YORULMADAN…
Bakan Akdağ ile birlikte dert ve çilenin sembolü olan “hastane köşeleri” deyimi artık unutulmaya başlandı. Zira, hastane koridorlarında saatlerce ayaküstü bekleyerek muayene olmaya çalışan hastalar, modern salonlarda çay kahve içerek yorulmadan doktoruyla görüşebilir oldu.
Sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması, hizmet kalitesinin artırılması, sağlık bilgi sisteminin geliştirilmesi, akılcı ilaç ve malzeme kullanımı, bütün imkanların bir çatı altında vatandaşın hizmetine sunulmasını sağlayan Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile son10 yılda adeta bir devrim gerçekleştirildi. Çağdaş bir yaklaşımla, hastanelerde tıpkı AB ülkelerinde olduğu gibi koğuş sisteminden oda sistemine geçildi.
HASTA AYIRIMI KALKTI
Sosyal güvenlik kurumlarının bir çatı altında toplanmasıyla birlikte sağlık hizmetlerinde önce bir standart sağlandı.
Daha önce Bağ-Kur ya da Emekli Sandığı’na bağlı veya SSK’lı olmak, hizmetin şeklini de kalitesini de değiştiriyordu. SSK’lılar devlet hastanesine ya da üniversitelere direkt gidemiyor, onlarca imza gereken sevk belgeleri toplamak zorunda kalıyordu. Artık, bu ayrımlar tamamen ortadan kalktı. Hasta istediği hastaneye gidebiliyor. İstediği doktoru seçebiliyor.
SADECE KİMLİK YETERLİ
Yaşanan büyük dönüşüm ile bütün hastanelere bir sevk ya da sınır olmadan kimliği olan herkes sağlık ocaklarında ve bütün hastanelerde muayenesini yaptırıyor ve ilacını alıyor. Böylece birinci basamak sağlık kuruluşlarında bürokratik işlemler tamamen kaldırıldı. Vizite kağıdı, sağlık karnesi, sevk kağıdı gibi belgeler istenmiyor. Bir poşet dolusu evrakla gezen hastalar bugün bir nüfus cüzdanı ile her işini görebiliyor. Sosyal güvencesi olmayanlar da vatandaşlık numarası ile birlikte Verem Savaş Dispanseri, Ana Çocuk Sağlığı Merkezi, Aile Planlama Merkezi, Toplum Sağlığı Merkezi veya 112 Acil Servis’e giderek ücretsiz tedavi olup ilaç yazdırabiliyor.
Reform öncesi SSK hastanelerinde doluluk oranı yüzde 135, devlette ise yüzde 65 idi. “Ölüyorum” diyen hastaya bile 6 ay sonrasına gün veriliyordu… Sinirden, Stresten Köpüren SSK’lıların bu feryadı nihayet karşılık buldu. Artık isteyen istediği yerde üstelik 5 yıldızlı konforda tedavi olabiliyor.
OTEL DEĞİL DEVLET HASTANESİ!
Bir zamanların yıkık dökük, virane ve soğuk taş binaları olan devlet hastaneleri, çağdaş yaklaşımla AB ülkelerini bile geride bırakarak 5 yıldızlı otellerle yarışıyor. Yeni tıbbi araç ve gereçlerle donatılan çoğu hastanede, hastanın baş ucundaki telefondan tutun da LCD televizyona, klima, buzdolabı, lüks koltuk, duşa kabin ve modern kafeteryalara kadar her türlü konfor mevcut.
Sağlık Bakanlığı’nın Prof. Dr. Recep Akdağ ile birlikte gerçekleştirdiği “sağlıkta dönüşüm projesi” vatandaşımıza dünyadaki gelişmeler doğrultusunda ve hak ettiği düzeyde sağlık hizmeti sunmaya başladı. “SSK ile Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastaneleri birleştiremezsiniz. Bu bir hayaldir” diye yapılan muhalefete rağmen hükümet, dönüşümleri birer birer gerçekleştirdi. Bu sayede kaynaklar da tam kullanılmaya başlandı.
BU BİR DEVRİM…
Birleşme öncesinde SSK hastanelerinde doluluk oranı yüzde 135 idi ve müracaat edildiğinde 6 ay sonraya gün veriliyordu. Devlet hastanelerinde ise doluluk yüzde 65’ti. Bir tarafta hastane kapılarında tedavi olabilmek için aylarca sıra beklemek mecburiyetinde olan vatandaşlar, diğer tarafta ise yüzlerce boş yatağın olduğu, hasta bekleyen sayısız hastane. Sinirden, Stresten Köpüren SSK’lıların bu feryadı nihayet karşılık buldu. Proje ile son 6 yılda âdeta devrim yapıldı. Bir zamanlar “devlet hastanesi” dendiği zaman aklımıza eski, dökük, virane, soğuk bir taş bina gelirdi. Çağdaş yaklaşımla, hastanelerde tıpkı AB ülkelerinde olduğu gibi koğuş sisteminden oda sistemine geçildi.
Derleyen:Orhan Bozkurt
İNŞALLAH SAYIN BAKANIMIZ GİTTİĞİNDE ERZURUMA SAĞLIK HİZMETLERİ YAVAŞLATILMAZ.
O KADAR YAPILANLARDAN SONRA İNŞALLAH BİRİLERİ ALIP GÖTÜRMEZLER BİR YERLERE BİLMEM MÜDÜRLÜKLERİ….
Sayın bakanın memleketimize çok önemli hizmetleri olmuştur bizler kendisiyle bir hemşehrisi olarak herzaman gurur duyduk Rabbim kendisinden razı olsun .
Sayın AKDAĞ’a bundan sonraki yaşamında sağlıklı hayırlı uzun ömürler diliyorum.
SAYIN BAKANIMIZI KUTLUYORUM AKP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OLARAK HIZMETINI BEKLIYORUZ.Uzun yıllardan beri, hep söyler dururuz.
‘Beyin ve sermaye göçü’nün önü alınsın.
Çünkü göç yüzünden Erzurum kan kaybediyor.
Çareler üretmek için hep sormuşuzdur:
– Erzurum’da zengin olan işadamı, niye büyük kentlere gidiyor?
Aynı şekilde ‘bilim adamları niye Erzurum’u terk ediyor?’
Gidene bakarsanız, çocukların eğitim durumu, rakım, uzun süren kış, sosyal yaşam gibi gerekçeler anlatır.
Mumans köyü, kış aylarında tamamen boşalırken, yazları tam bir tatil sitesi havasına bürünüyor.
Doğal güzellikleriyle büyüleyen Kaçkar Dağları’nın eteklerindeki, İspir ilçe merkezine 10 kilometre uzaklıkta bulunan Mumans köyü, göç nedeniyle tamamen boşaldı.
Daha önce 100 hane olan Mumans köyünde kalan son 13 aile de artık kışları köyde yaşamıyor. Kışları köyde kimse kalmayınca Köy Muhtarı muammer kaya de İspir ilçe sıne bağli mumans köyünde sevılen bırıdır.
Köy Muhtarı KAYA, AA muhabirine yaptığı açıklamada, köylülerin birçoğunun 20-30 sene önce iş için İstanbul,İzmir ,Ankara,çanakkale,Aydın, Bursa ve gibi büyük şehirlere göç ettiğini söyledi.
Birkaç sene öncesine kadar da köyde sadece yaşlıların kaldığını ifade eden kaya Bu aileler, kışları şehirlere gidiyorlar. Bu yüzden ben de kışları İspir ilçe merkezinde sık sık gıdıp gelıyoruz.. Şu anda köy tamamen boş” dedi.
Göç edenlerin köyleriyle bağlantılarını koparmadığını anlatan KAYA, ”İş için büyük şehirlere göç eden köylülerimiz, oralarda güzel işler yaptılar ve maddi durumu düzenlen çok sayıda kişi köye yazlık ev yaptırdı. Çok katlı binalar, villa tarzı konutlar yapanlar oldu” diye konuştu.
Geçmiş yıllarda tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin ağırlıklı olarak yapıldığı köyün şimdi tatil köyü olarak değerlendirildiğini ifade eden KAYA, şunları kaydetti: ”Yedi gözeler’e sadece 1 kilometre uzaklıkta bulunan köyümüz, özellikle ilkbahar ve yazları muhteşem güzelliğe bürünüyor. Köyümüz yaz tatilinin değerlendirilebileceği bir yer. Yurdun diğer bölgeleri yazları sıcaktan kavrulurken köyümüzde ideal sıcaklıkta bir hava etkili oluyor. Bu nedenle, yazları köyümüze geri dönen çok sayıda aile oluyor. Bu ailelerin bazıları köyde 2 katlı bina yaptıran oldu. Bazı aileler de villa yaptırmak istedi ve onlar için köyün dışında bir bölgeyi imara açtırdık. Şu anda bu bölgede 2 tane villa yapıldı. Bu sene de villa yaptıracak köylülerimiz var.”
Köylerinde yazın çok hareketli geçtiğini anlatan kaya, ”Yazları köye gelen aileler hem sıla hasretini gideriyorlar hem de güzel bir tatil yapıyorlar” dedi.
kaya, köyde kışları kalan aile olmadığı için 1999′dan beri kapalı olan köy okulunu da eski dönemlerde kullanılan tarım ve ev aletlerinin sergilendiği bir müzeye dönüştürdüklerini belirtti.
Erzurum Kültür ve Turizm Müdürü Fikret Öztürk de Erzurum’un Osmanlı-Rus savaşının yaşandığı 1870′li yıllardan beri göç veren bir il olduğunu söyledi.
Özellikle dağlık bölgelerde bulunan köylerin çok fazla göç verdiğini dile getiren Öztürk, ”Bu köylerimizin nüfusu kış döneminde azalırken, yazları artıyor. Mumans köyü gibi kışın neredeyse tamamen boşalan köyler var. Bu köylerimizin çoğu, sıla hasreti gidermek ve yurdun diğer bölgelerindeki sıcak havadan kurtulup güzel bir tatil yapmak isteyenlerle yazı hareketli geçiriyor” diye konuştu.
kaya, yurdun diğer bölgelerinde yaşayan yaklaşık 3 milyon Erzurumlu bulunduğunu da belirterek, ”İlimiz hemşehri turizmi açısından büyük potansiyele sahip. Eğer bu hemşehrilerimizle yeniden temasa geçersek bu potansiyeli değerlendirerek ilimize ekonomik anlamda büyük katkı sağlamış olacağız” görüşünü aktardı.Bu haberi okurken acikcasi heyacanlandigimi ifade etmeliyim.Cunku bu kadar yildan sonra erzurumun da ilk ozel universitesi olacak ve hayal olarak gorulen bir ise imza atiliyor gonulden tebrik ediyor yolunuz acik olsun diyorum